Yükleniyor...
Evet, meydan boş kalmıyor. Gençler, edebî dallarda eserler üreterek Türk edebiyatı meydanını boş bırakmıyorlar. O gençlerden biri de Ali Can. Muğla’nın, eski adı Ahiköy olan Yatağan ilçesinde Türkçe öğretmeni. Söğüt, On, Kalemlik adlı dergilerde yazılar yayımlamış. Muğla’nın Hamle gazetesinde köşe yazıları yazıyor. İlk romanı, Toprağa Dönüş adını taşıyor. Son iki romanı Bahar Çiçekleri ile Sahtekâr’ı okudum. Bu iki roman Çınaraltı Yayınları’nda çıkmış. “Marifet iltifata tabi” ise bize düşen görev de genç yazarların eserlerini tanıtmak.
Bahar Çiçekleri’nde bir öğretmenin meslekteki ilk ders yılı anlatılmış.
Kitap 2023 yılında basılmış. 522 sayfa hacmindeki bu eser, iki ana bölümde işlenmiş. İlk bölümde, eğitim fakültesinden mezun olduktan sonra yıllarca atanmamış olmanın sıkıntılarını yaşayan bir köy çocuğu, bir Halil Öğretmen vardır. İkinci bölümde o öğretmen Ermenistan sınırındaki, ilkbaharı ancak mayıs ayında gelen bir dağ köyüne atanır. Öğretmen arkadaşları ile el ele vererek, imkânsızlıklar içinde cehalete karşı zorlu mücadeleler verirler. “Bu çağda da bu kadar cehalet, nasıl olabilir?” dedirten özelliktedir karşılarına çıkan engeller. Tabiî güzel, anlayışları müspet insanların sayısı da küçümsenemez. Ders yılı sonlanırken tabiat çiçeklerle donanmaya başlar. Emekler karşılıksız kalmaz, öğrencilerin başarıları yüz güldürür. Çocukların da yüzleri güler. Gülen yüzleriyle çocukların her biri bir bahar çiçeğidir… Bahar Çiçekleri için, Ali Can’ın “anı romanıdır” diyebiliriz. Sayfa sayısına dayanan hacmine rağmen son sayfaya kadar sıkılmadan okunabilmesi esere akıcılık yönünden ayrı bir değer katmaktadır.
Sahtekâr da 2024’ün ilk aylarında yine Çınaraltı Yayınları’nda yayımlanmıştır. Bir aşk romanıdır. 247 sayfalık hacmiyle, Bahar Çiçekleri kadar olmasa bile yine de kalın bir kitap sayılabilir. Macera baştan sona Yatağan ilçesinde yaşanır. Başkahraman Sinan bir öğretmendir, bekârdır. Teyze diye hitap ettiği bir komşu kadın vasıtasıyla Nevsal adında bir kızla tanışır. Sık sık buluşup birbirlerini tanımaya çalışırlar. Tanıma, söz kesme derken evliliğe doğru gitmekte olan yol sıkıntılıdır ve bir türlü bitmek bilmez. Kız, kızın annesi ve ablası ikirciklidir. Kız biraz ümit verir, biraz geri durur. Sinan, bazen ümitlenir bazen sıkıntılarla boğuşur. Bir öğretmen arkadaşı ve arif bir insan olan terzi büyüğü, Sinan’ın sıkıntılı anlarında sığındığı limanlardır. Terzi, 12 Eylül İhtilali’nin darbesini yemiş, inzivaya çekilmiş biridir. Terzi dükkânında 12 Eylül, memleket meseleleri, hatta Ukrayna – Rusya Savaşı da konuşulur. “Global dünya maalesef hakkımızı verirken cimri, sıkıntıyı verirken de pek cömert.” tespiti yapılır. Terzi, “Tarihten bakiyesi güçlüdür bu milletin. Yeter ki siz gençler el verin, atalet üstünüzden kalksın.” diye yol gösterir. Gençlerin evlenmesine bir adım kalmışken, Nevsal, kendi kararsızlığının üzerine aile fertlerinin de tesiriyle aylarca, yıllarca oyaladığı Sinan’la olan ilişkisini aniden bitirir. Sinan, sarsılmıştır. Öğretmen arkadaşı Suzan’ın, Nevsal’in hâlini özetleyen ve “Bu iş olmaz!” diye öğütleyen mektubunu arabasında bulur, ancak iş işten geçmiştir. Nevsal’in ruh hâlinin, terzinin Sinan’a okuması için verdiği, Refik Halid Karay’ın “Kadınlar Tekkesi” adlı romanındaki kahramanlarından biri olan Nevsal’in ruh hâli ile benzeşmiş olması da ilginçtir.
Yazımın giriş paragrafının son cümlesinde; “Marifet iltifata tabi” ise bize düşen görev de genç yazarların eserlerini tanıtmak.” demiştim. Ali Can’ın ilgi ve keyifle okuduğum iki romanını tanıttım. Bundan sonrası münekkitlerin / eleştirmenlerin işi…