10.09.2024

Bilgi ile slogan arasındaki ayrım

Bilgi için beyin, üstüne bir de birikim gerekir. Bunlar olmasa slogan atarsın. Slogan, işte böyle içilmiş bir kola tenekesi gibi, boştur ama çok ses çıkarır. İçinde bilgi bulamazsın, yalnızca düşmanlık vardır.


Son zamanlarda birçok internet ünlüsü türedi. Bunlardan birinin reklamını etmek hiç istemiyorum, ama kim olduğu önemli değil, bu örnek olayı yazmasam olmayacak.

Eleman bir süre önce yayınladığı bir kitapla ünlenip, sonradan çizgi roman da yayınlamış olsa gerek. Yaz başı olmalı, bir de Türk mitolojisi ile ilgili bir şey yayınladı. İlk gördüğümde bende uyandırdığı duyguyu hemen söyleyeyim: “Sümer, Viking, İnka karışımı bir şey olmuş.”

Bu tipi adını vermeden, sevdiğim bir arkadaşımın YouTube yayınında eleştirdim. Eleştirdiğim şey, bir şey bilmediği yönünde idi. O da kendi sosyal medya hesabında şöyle bir şey yayınlamış:

Bunu bana gönderen arkadaşım mesajında “ırkçı kitap ne demek?” diye sormayı da unutmamıştı. Burada adı geçen kişilerin konuyla onun örneklemesi dışında bir ilgisi, dolayısıyla bu tartışma kapsamında bir sorumluluğu yok. Ayrıca Gumilyov (adının doğru aktarımı bu) severim, Tekin hocamdır, Erkoç arkadaşımdır. Bunlardan birini daha önce Tonyukuk’un adının anlamı kapsamında örneklediğim için burada yeniden anmakta sakınca görmüyorum.

Jean Paul Roux Güney Sibirya halklarının geçmişi ve kültürü ile ilgili önemli ve değerli somut bilgiler var. Somut bilgileri burada ayırmamın nedeni, bu bilgilerin kaynağa dayalı, dolayısıyla sınanıp doğrulanabilir olmasındandır. Ama bu bilgileri vermenin yanında kimi durumda konuyla ilgili kendi yorumlarını da verir. Bunlardan biri olarak Tonyukuk adının “giyiminde yağ artığı olan” anlamına geldiğini vermiş. Burada hemen bu anlamın herkesçe ortak kabul edilmediğini belirteyim. Ama sonuçta Roux’nun bu bilgi için kesinlikle bir kaynağı vardır; dahası ben de bu anlamın doğru olduğunu benimsiyorum. Ama bunun hemen peşinden Roux bu adın nedenini “o dönemde bir kişinin giyiminin pasaklı olmasının cömertlik olarak anlaşıldığı” yorumunu eklemiş. Ben de daha önce yayınladığım yazımda bunun Akdenizli, Hıristiyan birinin evren algısı olduğunu, söz konusu coğrafya halklarının inanç ve evren algısına uygun olmadığını düşündüğümü belirtip, destek olarak da “Güney Sibirya’nın kam inançlı halklarının kutsal saydıkları nesnelere yağ sürme geleneği olduğu” bilgisini ekledim. Yine buna örnek olarak da bugün Moğol İmparatorluğunun başkenti Karakorum’un bitişiğinde bulunan Erdene Zuu Manastırı’nda bulunan, üstüne yağ sürülmesinden dolayı rengi kararmış bir taşın resmini yerleştirdim. Burada da aynı konuyla bağlantılı olarak Timur Davletov’un tam aynı davranışa örnek olarak çok yayınladığı şu resmi koyacağım:

Ama bu ayırdı yapmak için “bilgi” gereklidir.

Sözünü ettiğim tip “ırkçı olmadığını” söyleyip örnek verdiği kitapların adını verdiği yazarlarından biri olan bu Roux’ya dayandırarak Bilge Kağan’ın amcasının adının Kapgan değil Kapağan yani yaban domuzu olduğunu, Tonyukuk’un yobazın teki olduğunu vb. de söylemiş. Şimdi slogan atmayacağım, İslam öncesi Türkler’in domuza karşı olumsuz bir algısı yoktu. Hun kale şehirleri kazılarında domuz ahırları bulundu. On iki hayvanlı takvimde domuz yılı var; üstelik o dönem bunun için kullanılan “lagzın” sözü Samgarıtça beden sözünün saygı ifadesi anlamı taşır. Bu şu demek: şimdi beden için biraz aşağılayıcı “leş” diye bir söz vardır ya, lagzın (ya da yazımına göre “lagsın” da olabilir) bunun tam tersi, bedeni yüceltici bir anlam taşır. Orkun vadisindeki Türkler domuz yıla aşağılayıcı değil, yüceltici bir ad vermiş. Ama bunun yanında kişi adlarında güzellik ya da güç dile getiren kimi canlı adları kullanılırken “domuz” anlamına gelen bir adın kullanıldığının örneği yok. Bu da Roux’nun Tonyukuk adının anlamına verdiği kendi yorumu gibi olsa gerek. Tabi bunları ayırmak için gerekli olan şey bilgidir. Bilginin değerinin sıfıra indiği günümüz Türkiyesinde bunun çoğunluk için bir anlamı olmadığını biliyorum ama benzer biçimde gerçek bilginin hiçbir biçimde yitmeyeceğini, yenilmeyeceğini de biliyorum. Dolayısıyla buraya yazayım da dursun; bir gün birinin işine yarar.

Kitapta bir sürü öne sürülen yerin kültürüne, görseline uygun olmayan, tümüyle DC ya da Marvel evrenlerine öykünülerek hazırlanmış bir sürü çizim var; yanlışları saymakla bitmez. Eh, “düş dünyası” diyebilirsiniz, ama burada işin ciddi olduğu söyleniyor. Üstüne bu tip İlbilge Katun’un resmini de şey etmiş. Gerçi adı “mitoloji” olan bir çalışmada tarihteki gerçek kişilerin şeyinin neden bulunduğu bir bilinmez ama, neyse. Elemanın yine “ırkçı olmayan kitaplara” dayandırdığını öne sürerek şey ettiği İlbilge Katun şöyle olmuş:

Buradaki saç ayrıntısına iyi bakın. Şimdi size bu şey için kaynak olarak kullandığına benzer bir fotoğraf göstereceğim:

Burada Moğolistan’ın son kağanı Cavzandamba Bogd Kağan’ın eşi, Dondogdulam Katun’un resmini görüyorsunuz. Bakın, bu Mançu Dönemi sonrası Moğol soylu eşlerinin baş tuvaletidir. Yani 17’nci yüzyılın peşinden, görüntüsü şey edildiği öne sürülen kişiden yaklaşık bin (rakamla 1.000) yıl sonra ortaya çıkmıştır. Diğer bir deyişle onunla bir ilgisi yoktur. Dahası, Moğol toplumunda ocağın iyesi olan kadının saçının böyle Garuda kuşunun kanatlarına benzetilmesiyle ilgili bir masal da vardır. Bu saç karşıdan enli görülür, ama derinliği yoktur. Yani neredeyse iki boyutlu gibidir. Geçmişte saçın böyle durması için katran ya da benzeri bir şey sürüldüğü söyleniyor. Hayvan boynuzu kullanıldığını iddia edenler de var. Sanıyorum, günümüzde böyle durması için peruk içine esnek plastik parçalar konup başlığın altındaki titime tutturuluyor. O maşalar da enli ama ince olan saça uygun, yuvarlak değiller. Ama yukarıdaki resimde göreceğiniz üzere o tip bunu anlamadığı için sanki günümüzün lastik saç bağları gevşek, gelişi güzel takılmış gibi çizmiş. Ama işte dedim ya, bunun için iddia ettiği şeyin bilgisini taşımak gerekir. Bir de asıl resmin yaka ayrıntısı ile onun şey ettiğindeki göğüs dekoltesine bakın. Emel Esin’in bile “don üstüne don giyildiği” bilgisini aktardığı, yılın dokuz ayı kar altında ve neredeyse -40° C bulan bir coğrafyada… Böyle deyince “ırkçı kitap” olunuyormuş. Ben büyük olasılıkla “erkek şövenist, ırkçı” neyim olsam gerek. Kendisi öyle şey etmiş.

Şimdi, kuşkusuz herkes her şeyi bilmiyor; ben de kendimin her şeyi bildiğini söylemiyorum. Ama bir işle ilgilenen birinin, o ilgilendiği şeyi bilmesi istenen özelliktir. Bilmiyorsa öğrenmesi bir erdemdir. Kim olduğu beni ilgilendirmiyor, bilip doğru yaparsa desteklerim. Bilmiyor, üstüne bir de ukalalık ediyorsa haklı olarak sinirlenirim. Yine ilk düşüncemin ardındayım: Sümer, Viking, İnka karışımı bir şey olmuş. Ama bunu ayırmak için de bilgiye gerek var. Olmasa “ben ırkçı değilim” sloganıyla söyleşi verirsin. Yıl olmuş 2022, bilgisizliğini örtmek için hâlâ slogan kullanan acınası bir tip! Sanki HDP kongresindeyiz arkadaş (aa, Sümer bağlantısını buldum!). Cem Yılmaz diyor ya “o ne; bu ne?” Hiçbir zaman hiçbir yerde slogan atmam gerekmemiş, çünkü her yerde bilgimle konuşmuşum. Bu durumda soralım: Madem ırkçı değildin, bu neyin hevesiydi de Türklükle ilgili bunca şeyi şey ettin? Adından “mitoloji” var ya, neden hep tarih kişilerinin şeyleri var da mitolojiden bir tek kişilikle karşılaşmadık?

Bu şeylerin hiçbiri söyledikleri çağ ve yerin giyim kuşamına benzemiyor; tümü yukarıda dediğim gibi DC ya da Marvel karakteri aparması; üstüne, daha da kötüsü. Onlar bile bir estetik sergiliyor. Yine bilgilenesi olanlar için “ırkçı olmayan” kaynak göstereyim. Orkun Vadisi döneminde taşa işlenmiş kimi panolarda kadın, erkek baş tuvaleti ve giyimi ayrıntılı betimlenmiş. Bunlarla ilgili Çek, Rus gibi çok uluslu kazılara başkanlık eden N. Ser-Odcav Hocanın Moğolca yazdığı kitabını Türkçe’ye çevirdim ve A. Merthan Dündar Hoca ASAM’dan yayınladı. Oradan bu betimlerin nerelerde olduğu ile ilgili bilgileri de (bununla internette söz konusu betimlerin görüntülerini arayıp bulabilirsiniz) neye benzediklerinin tanımlarını da ayrıntısıyla okuyabilirsiniz. Bundan başka Turpan Dönemi duvar bezemeleri de dönemin sanatçılarınca işlenmiştir; internette görüntüleri var. Bir bakın bakalım, bu tipin şey ettikleri onlara benziyor mu? Bunlar dışında, yakın zamanda internette Türk Kağanlığı Dönemi giyim ve saç biçimine uygun bir “Ötüken” betimine denk gelmiştim, ama kaç kere aramama karşın bu kez bulamadım. O da iyi bir örnek olurdu.

İşin cilveli yanı, daha ilk günden davulla zurnayla bu tipin reklamını yapan “Türkçü” (onlar “ırkçı kitap” olmasa gerek) gençler olması. Oysa onlardan kimi kardeşlerime “her gülücük verene öpücük vermeyin” demişliğim de var. Sonra “bunlarda banyo karosu kadar bile IQ yok” dediğimde kızıyorlar. Olur, olur. Kafanıza göre takılın. Ben kötü adam olmaya razıyım.

Bitirmeden önce başlığı ele alalım. Bilgi için beyin, üstüne bir de birikim gerekir. Bunlar olmasa slogan atarsın. Slogan, işte böyle içilmiş bir kola tenekesi gibi, boştur ama çok ses çıkarır. İçinde bilgi bulamazsın, yalnızca düşmanlık vardır.

Yazar

Mehmet Levent Kaya

Peki ben ne yapabilirim?
Bizi okuyor, beğeniyor ve “Peki ben ne yapabilirim?” diye soruyor musunuz? Bağış yaparak bizi destekleyebilirsiniz. Bağışlarınızla faaliyetlerimiz daha sık, daha geniş ve daha etkili olacaktır. TIKLAYINIZ!

Yorum Yap

Kayıt olmadan yorum yapabilirsiniz.




Benzer Yazılar