Yükleniyor...
Ziya GÖKALP
Ziya Gökalp Türk Milliyetçiliğinin fikir ve kültür çerçevesini belirleyen ve bu mefkûre ekseninde kaleme aldığı yazılarıyla, şiirleriyle tanınan önemli bir ideolog, sosyolog, şâir ve yazardır. Gökalp, 23 Mart 1876 yılında Diyarbakır Çermik’te doğmuştur. Babasının isteği üzerine kendisine Mehmet Ziya ismi verilen Gökalp, ilköğrenimini 1883’te Mercimekörtmesi Mahalle Mektebi’nde tamamlamış,[1] 1886 yılında ise Askeri Rüştiye’ye girmiştir.[2] 1890 yılında amcası Müderris Hacı Hasip Bey’den dersler almaya başlayan Gökalp, 1891 yılında ikinci sınıftan kayıt yaptırarak İdadi-i Mülkiye’ye başlamıştır.[3]
Gökalp’in tespit edilmiş ilk yazıları, Diyarbakır Vilâyet gazetesinde “Küçük Seyahat” umumi başlığı altında şehrin semtlerini tanıtan beş yazılık bir seridir (2 Mayıs- 20 Haziran 1904). Aynı gazetede ve daha sonra Peyman’da makaleleri ve şiirleri çıkar (1909).
İlk yazılarında Ziya, Ziyaeddin, Mehmed Ziya, Hüseyin Vedad, Tevfik Sedad, Mehmed Mehdi, Mehmed Nâil, Demirtaş, Celâl Sâkıb takma adlarını kullanan yazar, Genç Kalemler dergisinde çıkan (nr. 14, Kânunusâni 1327/Şubat 1911) “Altın Destan” manzumesinde Gök Alp imzasını kullanmış, bu tarihten sonra da hemen bütün eserlerinde Ziya Gök Alp adını tercih etmiştir.[4]
Ziya Gökalp düzyazı ve şiir alanında pek çok eser kaleme almıştır: Türkçülüğün Esasları, Türk Töresi, Türk Ahlakı, Türkleşmek İslamlaşmak Muasırlaşmak, Türk Terbiyesi, Türk Medeniyeti Tarihi, Hars ve Medeniyet, Yeni Hayat, Altın Işık, Kızılelma…
Bu çalışmada Gökalp’in şiirlerinde geçen yer/coğrafya adlarının örnekleriyle bir dökümünü vereceğiz.
Biz Türk Han’ın beş oğluyuz,
Gök Tanrı’nın öz kuluyuz,
Beş bin yıllık bir orduyuz,
Turan yurdu durağımız! (Ergenekon)
Yüce Tanrı Oğuz Han’ı,
Göndererek Türk hakanı,
Birleştirdi beş Turan’ı,
Doğdu güneş sancağımız! (Ergenekon)
Dedim:”Turan meleği!
Türk’ün yüce dileği! (Alageyik)
Yüz milyon Türk bu anda
Seni bekler Turan’da. (Alageyik)
Herkesin gözünde vatan öz yurdu,
Çitlerin yağısı, derenin kurdu,
Yad iller, Turan‘da hanlıklar kurdu,
Turan‘dan yadları koğan nerede?
Gideyim arayım: ogan nerede? (Altın Destan)
Koş, Pilevne yine al bayrak taksın,
Gece gündüz Tuna suyu kan aksın,
Yaksın kahrın, bütün Balkan‘ı yaksın;
Attilâ’nın oğlusun sen unutma! (Türk Oğullarına)
Çoban dedi:“Ülkeler hep gitse de,
Kopmaz bende Anadolu Ülkesi,”
Bülbül dedi: “Düşman hased etse de
İstanbul’da şakıyacak Türk sesi” (Çobanla Bülbül)
Telgrafta on bir gece kalındı
İstanbul’dan bir çok emir alındı
Ahalinin dağılması hakkında. (Şaki İbrahim Destanı)
Türk’ün kollarıydı: İzmir, Edirne!
Bunları kopardı şûm üvey anne… (Kolsuz Hanım)
Çoban dedi: “Edirne’den ta Van’a
Erzurum’a kadar benim mülklerim.”
Bülbül dedi: ”İzmir, Maraş, Adana,
İskenderun, Kerkük en saf Türklerim” (Çobanla Bülbül)
Demek ki sen benden büyük değilsin,
Bunu İzmir’deki diller söylesin!
Benim hatırama güneş eğilsin,
Senden çocuklarım nefret eylesin! (Türk’ün Hitabı)
Arapçaya meyletme,
İran‘a da hiç gitme;
Tecvîdi halktan öğren,
Fasîhlerden işitme. (Lisan)
Sen gittin ordular bozdun İran’da
Bizi bir tek mahluk ezdi Turan’da! (Arslan Basat, 4-Oğuz İli’ni Tepegöz’den Nasıl Kurtardı?)
Atlarım İran’da yaparken akın,
Turan’ın başına ne gelmiş, bakın! (Arslan Basat, 4-Oğuz İli’ni Tepegöz’den Nasıl Kurtardı?)
İran: bu güzel hıttâ-i hürriyet-i ezhân
İran: Bir siyeh kişver-i ehvâl ü mezâlim
Bir sâhası pür-fecr ü ziyâ cennet-i irfân
Bir sâhası pür-kahr u gazap dûzah-i muzlim. (İran)
Birincisi Azerbaycan,
İkincisi Geldanistan,
Üçüncüsü Arz-ı Kenan,
Fışkırdı üç kaynağımız! (Ergenekon)
Gök ordumuz sağa vardı,
Çin’i baştan başa sardı,
Hiyong-nular bu Hanlardı,
Set olmadı tutağımız! (Ergenekon)
Girdiler sevinçle köşkün içine,
Baktılar üslupça benziyor Çin’e. (Kolsuz Hanım)
Oynarlar kumsalda, suyun içinde,
Dedi: “Ben böyle iş görmedim Çin’de!” (Arslan Basat, 4-Oğuz İli’ni Tepegöz’den Nasıl Kurtardı?)
Kazan dedi: “Basat umma zaferi;
Bu ne Hint cengidir ne Rum seferi. (Arslan Basat, 4-Oğuz İli’ni Tepegöz’den Nasıl Kurtardı?)
Hint sultanı toplayarak bir gün ulu bir divan,
Vezirlerden sordu: “Hiçbir yerde hiçbir pehlivan
Duydunuz mu, Devpençe’ye üstün olsun, ya akran?
Hep sustular, büyük vezir kalktı, dedi Sultan’a: (Polvan Veli)
Rumeli’de millet, asker birleşti
Fedailer dağa çıktı yerleşti
Padişahtan istediler hürriyet. (Şaki İbrahim Destanı)
Rumeli’de Niyaziler, Enverler
Daha bir çok fedailer, askerler
Dağa çıkığ kılıcına dayandı. (İstidrat)
Ey İngiliz, ne yapsan İslâm seni kovacak
Hindistan’da, Mısır’da genç devletler kuracak
Allah’a dayandı Türk, Yunanlıyı boğacak. (Büyük Azim)
Çinli bir Türk, “Ulutaş,” Çin dilini, ilmini
Öğrenerek “Mandarin” unvanını kazandı.
Senelerce kumanda etti Çin’i, Maçin’i;
Bir gün artık Çinlilik hayatından usandı. (Altın Yurt)
Uzaklarda hoş ülkeler,
Issız yurtlar seni bekler,
İşte Kıpçak, işte Kaşgar,
Ta karşıda Gökdağ’ımız! (Ergenekon)
Bir sihirli çalgı varmış Kıpçak’ta,
Çoktan beri gönlüm onu merakta. (Küçük Hemşire)
Kim o sazı getirirse Kıpçak’tan
Yapacağım onu derhâl bir Tarhan. (Küçük Hemşire)
Turan yurdu uykuda, Hanlar kalmış Hakan’sız!
Karakurum buyruksuz, Altınordu dağınık! (Altın Yurt)
Dedi: – Ey Türk Hanları, Türk’ün ayak bastığı
Her yer ana vatandan bir parçadır; bu vatan
İstiyor ki, her elde Altınordu bayrağı
Bütün Türkler birleşsin, bu birlikte “İli Han”. (Altın Yurt)
Geldim senin eşiğine, Karakurum ilinden.
İstikbalin tarihinde bu sözleri okurum:
“Yeni Turan Hakanlığı” payitahtı: “Akkurum!” (Akkurum)
Alıştıran benim onları naza.
Padişah inandı, gitti Hicaz’a. (Kolsuz Hanım)
Bir türlü Hicaz’dan gelemiyordu.
Çocuklarım şimdi rahat diyordu. (Kolsuz Hanım)
Hacdaki padişah döndü Hicaz’dan:
Baktı ne Yıldız var, ne de Ay Sultan (Kolsuz Hanım)
Bu meşhettir Avrupa’nın Rumeli’den Türkleri
Çıkarmaya azmettiği kanlı harpte, Kosova’da
Al bayrağı bir hamlede ilelebet ileri
Süren, sonra bir nöbetçi gibi kalan orada. (Meşhede Doğru…)
Vatan ne Türkiye’dir Türklere, ne Türkistan
Vatan, büyük ve müebbet bir ülkedir: Turan (Turan)
Ay Hanım Türkiye, İslâm’dır Yıldız,
Üvey anne ise hain İngiliz (Kolsuz Hanım)
Bütün İslâm bir devle, halifedir hakanı,
Her müstakil hükümdar, ona tâbi bir handır.
Hem hükümde, hep İslâm sultanların sultanı;
Hem fiilde, Türkiye ülkesinde sultandır. (İslâm İttihadı)
Geçtik nice dağ, kaya,
Geldik Demir Kapı’ya. (Alageyik)
Ön safta Kayı’nın boyu geçerdi,
Uzun Pınar’dan ilk o su içerdi. (Arslan Basat, 4-Oğuz İli’ni Tepegöz’den Nasıl Kurtardı?)
Bir yıl sonra yine Uzun Pınar’a,
Geldi çoban, kondu kumsal kenara. (Arslan Basat, 4-Oğuz İli’ni Tepegöz’den Nasıl Kurtardı?)
O zaman çık yastan, unut oğlunu:
Kanlı Dağ durdukça bize yok sevinç! (Arslan Basat, 4-Oğuz İli’ni Tepegöz’den Nasıl Kurtardı?)
Öperek elinden yola düzüldü,
Şahin gibi Kanlı Dağ’a süzüldü. (Arslan Basat, 4-Oğuz İli’ni Tepegöz’den Nasıl Kurtardı?)
Güreş günü tellal halkı Gökova’ya çağırdı;
Sonu ölüm olduğu için herkes ruhen ağırdı.
Polvan Veli çıktı: “Allah Allah!” diye bağırdı,
Gönüllerde bir manevi his başladı tuğyana. (Polvan Veli)
“Padişahım! Harezm ilde Polvan Veli anılır
Bir yiğit var, Türkistan’da Güç Tanrısı tanılır.
Sultan dedi: “Belki Türkler bu zannında yanılır,
Devpençe’yi gönderelim, işi koysun meydana!” (Polvan Veli)
Gidiyorum eğer, vurursam şunu,
Bitirirsem bu son Ergenekon’u. (Arslan Basat)
Yüce Tanrı! Dirilt eski kurtları
Bir demirci, çekiciyle set yarsın;
Geri almak için aziz yurtları
Bizi yine Ergene’den çıkarsın. (İlahi)
Doğan, yolu şaşırdı,
Kaf Dağı’ndan aşırdı. (Ala Geyik)
Ordudur Türkler’in ana kucağı,
Harp yeri onların baba ocağı,
Ulaştık menzile bir akşam çağı,
Göründü Karadağ duman içinde. (Balkanlar Destanı)
Müjdeler getirdi bir atlı nefer
Ordumuz Sofya’ya girmiş muzaffer,
Sırplara çalınmış bir kat’i zafer,
Düşman geri kaçmış Yunan içinde… (Balkanlar Destanı)
İptida Fransa saldırdı Fas’a,
Düştü Müslümanlık bir büyük yasa.
Kıskanç İtalya’yı aldı bir tasa,
Dedi: “Eski Roma civan olacak!
Hükmü Trablus’ta revan olacak! (Kızıl Destan)
Nemse Almanya’ya dedi: “Kardeşim!
İntikam almazsam sönmez ateşim.
Olur musun harpte yoldaşım eşim?
Sırpları ezmezsem tuğyan olacak
Islavlar kabarıp isyan olacak!” (Kızıl Destan)
Romanya Moskof’a dedi: “Bak bana,
Mülkümden bir asker geçirtmem sana!”
Bulgar’a dedi ki: “Gir Sırbistan’a,
Karşına çıkacak Yunan olacak;
Onun da dalına konan olacak!” (Kızıl Destan)
Fransa’ya girmek olacaktı güç,
Belçika’dan etti orduları göç,
Dedi: “Kayda girmez mukaddestir öç,
Eğerçi bu kavme ziyan olacak!
Ödenince sonu nisyan olacak!” (Kızıl Destan)
Kurultay toplansın Tanrı Dağı’nda,
İlhan tahta çıksın Elma Bağı’nda,
Beyler solda dursun, Hanlar sağında,
-Sevmek günah değil sevinç çağında- (Altın Destan)
Altın Dağ’a kursun İlhan otağı,
Taşları elmastır, yakut toprağı,
Hanlara kımızla sunsun ayağı,
Taç giyme resminin kalmam uzağı. (Altın Destan)
Kırım nerde kaldı, Kafkas ne oldu?
Kazan’dan Tibet’e değin Rus doldu,
Hitay’da anaları saçını yoldu. (Altın Destan)
Galiçya’da siperinde uyuyan
Bu nefere dikkatle bak, ey şair!
Şair odur, senin yazın hep nesir,
Uyuyan sen, odur sezen ve duyan. (Askerle Şair)
İşte biz düştük yola,
Yolumuz uğur ola,
Galiçya’ya, oradan
Doğru Sivastopol’a. (Galiçya Yolunda)
Ey Avrupa, benim tarihim vardır,
O büyük dimağın, irfanın kadar;
Biçtiğin kaftanlar ruhuma dardır,
Küçük görme beni vicdanın kadar! (Türk’ün Hitabı)
Avrupa bir akademi: Azâları milletler
Her biri bir nurlu deha, çünkü ayrı harsı var.
Avrupa bir üniversite: Hocalar milletler;
Her birinin ihtisası, bir örneksiz dersi var. (Medeniyet)
Bir kalbsin ki tereddütsüz, şüphesiz,
Bir ruhsun ki iradeli, imanlı!
Sen olmasan ihtimal ki şimdi biz,
Kalacaktık Avrupa’da bühtanlı… (Enver Paşa)
Şakir Paşa Rusya’da da kalmıştı
Kazakları görüp ibret almıştı
Düşmüş idi Kürt alayı fikrine. (Şaki İbrahim Destanı)
Gök, Ay, Yıldız, Dağ ve Deniz hanlar bütün ölmüşler,
Yalnız diri Gün han kalmış altın yayı elinde,
Baktı, dedi Moskofla Çin Türk kavmini bölmüşler,
Artık onlar hür olacak Rusya’da ve Çin’de… (Millet)
Yol ver bize kara Balkan!
Selanik’e varacağız!
Al kanları henüz akan
Yaraları saracağız. (Yeni Attila)
Her tarafı sardı azgın kurtları
Diyarbekir, Mardin, Urfa yurtları
Döndü baştan başa ıssız çayıra. (Şaki İbrahim Destanı)
Bu ülkeden emniyeti kaldırdı
Bir nahiye bırakmadı saldırdı
Diyarbekr’in geri döndü talihi. (Şaki İbrahim Destanı)
Diyarbekir ahalisi çoştular
Küçük büyük telgrafa koştular
Başladılar feryat figan etmeğe. (Şaki İbrahim Destanı)
O zamanlar Diyabekir,
Boşalırdı yazın şehir! (Karaca Dağ)
Kastamonu, Diyarbekir, Erzurum
Bağırdılar ya hürriyet, ya ölüm
Bahaneydi vergi, öküz dâvası. (İstidrat)
Koydu Derik, Siverek’de, Çuvan’da
Üç Osman’ın her üçünü hüsranda
Ancak biraz karşı durdu Direi. (Şaki İbrahim Destanı)
Bu haydudun kalmamıştı önünde
Mazudağ’dan başka metin bir perde
Diyarbekr’i büyük korku almıştı. (Şaki İbrahim Destanı)
Asker girdi Hileyli’de hisara
Bent vuruldu Kanco ile Bişar’a
Takip için ta Musul’a yazıldı. (Netice)
İki konuk gidemeden ileri
Vurdu onu hakkın gizli askeri
Sifiye’de son menzili kazıldı. (Netice)
(Nuseybin)de mavzerleri verdiler
Düşmanlardan selâmete erdiler
Kalplerinde kaldı ceza kaygusu. (Netice)
Karaca Dağ her kış hûrrem,
Beyaz kürke bürünürdü…
Yüksekteydi kütüphanem.
Penceremden görünürdü. (Karaca Dağ)
On birinci sabah çıktı irade
O zamana göre fevkalâde
Berho Ağa gönderilsin Haleb’e. (Şaki İbrahim Destanı)
Bitlis, Halep dahi birer bahane
Çıkararak atıldılar merdane
Maksatları istibdatın imhası. (İstidrat)
Ötüken’in bir çiçekli ovası
Ölmüş idi geyiklerin yuvası. (Altın Işık I, Savaş)
Şimdi dışı değil, içi olmalı,
Her yerine demir kökler salmalı.
Türk Ötüken ovasında kalmalı. (Ötüken Ülkesi)
Dolaşırdı kâh Altay’da kâh Çin’de,
Eşi yoktu perilerin içinde. (Altın Işık I, Savaş)
Yine girdik Rumeli’ye,
Selam verdi bize dağlar!
“Edirne’ye gelin!” diye
Bir senedir Meriç ağlar! (Yeni Attila)
Kalmaz köyde göz erimi ruhunun,
Hakanlığın dört ucunu kuşatır…
Bir tufandan, himmet ile Nuh’unun
Çanakkale mucizesi parlatır… (Köy)
Çanakkale, dört devlete
Galebeyi sen çevirdin!
Çar kölesi yüz millete
İstiklâli sen getirdin! (Çanakkale)
İsviçre’de bir Türk köyü, bir şehir
Yapalım: oradan yeni bir nehir. (Kızılelma)
Pekin’e, Delhi’ye bununçün vardık
Viyana burcunu bununçün sardık. (Kızılelma)
Lozan’ın yanında bir Türk beldesi,
Şenlendi her fennin bir medresesi. (Kızılelma)
Aradım, yıllarca seni aradım
Köy köy dolaşarak Anadolu’da,
Sen her taraftaydın da bulamadım.
Göründün nihayet Gelibolu’da… (Seciye)
Sezmiştim Fatihte Yavuzda seni,
Nedim’de, Kemal’de, Mimar Sinan’da,
Duyarken yine On Temmuzda seni
Büsbütün kayboldun, sandım Balkan’da… (Seciye)
Büyük yarış için mert Anadolu,
Göndermiş Kıpçak’a üç vezir oğlu. (Küçük Hemşire)
Süngü beni ayırsa da vahdetimi unutmam,
Dilde, dinde müşterekiz, hep gelmişiz bir ilden.
Devletimin kaygusile milletimi unutmam,
Anadolu bir iç ildir, ayrılmaz dış ilden… (Millet)
Komiteler birleşti Paris’te
Kuvvet geldi umumdaki ümide
Her tarafta hazırlığa başlandı. (İstidrat)
Babası, annesi öldüler birden
Kendisi Paris’te tahsilde iken. (Kızılelma)
Salımız fişenkmiş, bizi uçurdu;
Her düşen lem’ası bir cihan kurdu.
Kimi Londra’da, Paris’te durdu;
Kimisi bağlandı yeşil hurmaya. (Kızılelma)
Bakü’de milyoner bir kız var imiş,
Türklüğü çok sever yurda yar imiş. (Kızılelma)
Bu yolda arzusu kadar yükseldi,
Nihayet Paris’ten Bakü’ye geldi. (Kızılelma)
Ne Bakü, ne Kazan, ne de İstanbul
Bu yeni hayatı edemez kabul. (Kızılelma)
Kimisi Kaşgar’a kimi Altay’a
Kimisi Kazan’a, kimi Konya’ya. (Kızılelma)
Parasını kâh götürür çadıra
Kâh isterdi Viranşehr’e kaldıra
Emniyetli görmez idi bir yeri. (İstidrat)
Ey şanlı mâder-i vatanın nûr-i didesi
Ey bergüzâr-ı kudsi-i ecdâd olan Girid! (Girid)
Coşkun denizin şi’r okuyan mevcelerinden
Yükselmede bir ses: Girid Osmanlılar’ındır. (Osmanlı Donanması)
Haddi yok girmeğe Yunanlılar’ın
Kalacaktır Girid Osmanlılar’ın
Gitmeğe, ölmeğe hazırlanıyor
Hepisi işte delikanlıların. (Girid Mitingi’ne)
Geçmekte iken Termopil’i bir büyük ordu
Ma’kes bulacak Akdeniz’,n dalgalarında
-Çoktan beri nâim- koca bir canlı donanma
Yelken açacaktır Suda Lîmânı’na doğru. (Osmanlı Donanması)
Moskof dedi İngiliz’e:
“Çanakkale aşılmalı.
Kızıl, Kara, Akdeniz’e
Hâkimiz, anlaşılmalı!” (Çanakkale)
Altay’a çıkarak Tanrı’ya eren,
Oğuz Han ağzından yasayı deren,
Irkıl’ın sazını alıp getiren,
Kavmine hem kitap, hem rübâb veren
Ey Turan yalvacı, size bir bağban
Bu Kızılelma’yı eder armağan! (Kızılelma)
Lütfedip derdime verin şifayı,
Anlatınız bana Kızılelma’yı… (Kızılelma)
Kızılelma yok mu? Şüphesiz vardır,
Fakat onun semti başka diyardır. (Kızılelma)
Senden ötrü bilsen daha
Kurtulacak nice ülke…
Ne Afrika, ne Asya’da
Kalmayacak müstemleke… (Çanakkale)
Dicle çılgın akıyor,
Gözüm mahzun bakıyor.
Âh Dicle’ye benziyor,
Yüreğimi eziyor…
Kıtırbil karşı yaka
Coşarım baka baka.
Sağımda Sadi köyü
Solumda Sünbüllü’yü. (Limni’de Dicle Vâdisi)
Çıkarak Marmara’dan
Gökte yükseliyorsun,
Yer senden çiçek umar… (Buluta)
Dinleyin mü’minler kara destanı:
Lloyd George kandırdı yine Yunan’ı.
Samsun’a geldi bir deniz sırtlanı:
Top attı bir açık limana karşı. (Kara Destan)
Samsun’u yaktırdın güldü dudağın,
Hem Türk’ü, hem Rum’u sarmış tuzağın,
Çekilince yarın Hind’ten ayağın
Gör İslâm ne yapar düşmana karşı. (Kara Destan)
Hazırlan, çıkacak elinden Amman,
Irak’la Filistin, Mısır’la Sûdan
Kovacaktır seni yeni Hindistan
Yetmez mi küfrettin îmana karşı? (Kara Destan)
Emîr’i aldatıp Kâbe’yi aldın,
Sultan’ı kandırıp fetvayı çaldın,
İstanbul’a girip orada kaldın,
Bin yalan uydurdun cihana karşı. (Kara Destan)
Irak’a da saçtı belâ,
Oldu her yer bir Kerbelâ… (İngiliz’den Sakın)
Uzaklardan duydu bir ses
Medine’nin çobanları. (Büyük Farz)
Medine’yi etti mahpus,
Peygamber’i kıldı me’yus… (İngiliz’den Sakın)
Çek pis ayağını bu pâk ülkeden,
Çekil Kerbelâ’dan, Hind’den, Mekke’den… (İngiliz’e)
Durmadık biz; kimi Sina’da kaldı,
Kimi “erdim” dedi, semada kaldı,
Kimi arşa çıktı, âlâda kaldı,
Döndüler baktılar akan deryaya. (Kızılelma)
Tepemize astı balta:
Korkmayan hazır Malta! (İngiliz’den Sakın)
Bir hafta içinde ele geçti bak:
Afyon, Eskişehir, Kütahya, Uşak…
İzmir ile Bursa oldu son konak… (Ak Destan)
Öz işini daim yarım terk etmiş;
Turfan’ı bırakmış, Orhun’a gitmiş. (Kızılelma)
Bilir bir gün milli irfan doğacak;
Yeni Orhun, yeni Turfan doğacak. (Kızılelma)
Bu zaferle artık sulh da kabildir
Asla bozulmadan millî misaklar.
O halde görmemiz uzak değildir:
Saint Cames Sarayı’nda beyaz bayraklar… (İzmir Bayramı)
Buharalı Şevket, Genceli Hüsrev
Firdevsi’ye yahut Sadi’ye peyrev. (Kızılelma)
İşte bu sancakla Rum ordusuna
İnönü’de attık iki sert tokat.
Sakarya’da vurduk bir dayak ona
O zamandan beri, beli iki kat… (İzmir Bayramı)
Ziya Gökalp’in şiirlerinde pek çor yer/coğrafya adı geçmektedir. Bu adlar, çoğunlukla Türkçülük ve Turancılık’ın bir yansıması olarak karşımıza çıkar. Yani, Gökalp yer adlarını kullanırken Türkçülük, Turancılık mefkûresine göndermede bulunur. Özellikle Turan, Türklerin ideal bütünlüğü ve coğrafyası olarak şiirlerinde sık sık görülür. Bununla beraber şiirlerdeki diğer yer ve coğrafya adları şöyledir:
Turan, Plevne, Tuna, Balkan, İstanbul, Edirne, Van, Erzurum, İzmir, Maraş, Adana, İskenderun, Kerkük, İran, Azerbaycan, Geldanistan, Arz-ı Kenan, Çin, Maçin, Hint, Hindistan, Rum, Rumeli, Mısır, Kaşgar, Kıpçak, Akkurum, Karakurum, Altınordu, Hicaz, Kosova, Türkiye, Türkistan, Demir Kapı, Uzun Pınar, Kanlı Dağ, Gökova, Harezm, Ergenekon, Ergene, Kaf Dağı, Karadağ, Sofya, Fransa, İtalya, Fas, Trablus, Bingazi, Derne, Almanya, Romanya, Sırbistan, Belçika, Moskof, Umman, Tanrı Dağı, Elma Bağı, Altın Dağ, Kırım, Kafkas, Tibet, Hitay, Galiçya, Sivastopol, Avrupa, Rusya, Selanik, Diyarbekir, Mardin, Urfa, Kastamonu, Erzurum, Derik, Siverek, Çuvan, Mazudağ, Nuseybin, Hileyli, Sifiye, Musul, Karaca Dağ, Halep, Bitlis, Ötüken, Altay, Meriç, Çanakkale, İsviçre, Lozan, Pekin, Delhi, Viyana, Gelibolu, Anadolu, Balkan, Paris, Londra, Bakü, Kazan, Konya, Viranşehir, Girit, Termopil, Akdeniz, Suda Limanı, Kızıldeniz, Karadeniz, Kızılelma, Afrika, Asya, Dicle, Kıtırbil, Sadi, Sünbüllü, Marmara, Samsun, Kâbe, Irak, Filistin, Mısır, Sûdan, Amman, Medine, Mekke, Sina, Malta, Afyon, Eskişehir, Kütahya, Uşak, Bursa, Turfan, Orhun, Saint Cames Sarayı, Buhara, Gence, Sakarya, İnönü.
Gökalp, Ziya (2006). Altın Işık, haz. Ferhat Aslan, İstanbul: Çağrı Yayınları.
Gökalp, Ziya (1976). Şakî İbrahim Destanı ve Bir Kitapta Toplanmamış Şiirler, haz. Şevket Beysaoğlu, İstanbul: Kültür Bakanlığı Ziya Gökalp Yayınları.
Gökalp, Ziya (1995). Yeni Hayat, haz. Yalçın Toker, İstanbul: Toker Yayınları.
Gökalp, Ziya (1976). Yeni Hayat Doğru Yol, haz. Müjgân Cunbur, İstanbul: Kültür Bakanlığı Ziya Gökalp Yayınları.
Gökalp, Ziya (2017). Kızılelma, haz. Mahir Ünlü, İstanbul: Bilge Oğuz Yayınları.
Gürsoy, Şahin. Çağcıoğlu, İhsan (2006). “Bir Türk Düşünürü Olarak Ziya Gökalp: Hayatı, Kişiliği ve Düşünce Yapısı Üzerine Bir İnceleme”, AÜFİD 47, Sayı 2, s. 89-98.
Okay, M. Orhan. (1996). “GÖKALP, Ziya”, DİA, C. 14, TDV Yayınları, s. 124-128.
Beysanoğlu, Şevket (1956). Ziya Gökalp’in İlk Yazı Hayatı, İstanbul: Diyarbakır’ı Tanıtma Derneği Neşriyatı Yayınları.
Tuncay, Hasan (1978). Ziya Gökalp, 3. Baskı, İstanbul: Toker Yayınları.
[1] (Gürsoy-Çapcıoğlu, 2006: 89)
[2] (Tuncay, 1978: 17)
[3] (Gürsoy-Çapcıoğlu, 2006: 90)
[4] (Okay, 1996: 125-126) Ayrıca Ziya Gökalp’in yaşamı ve sanatı ile ilgili geniş bilgi için bkz. (Beysanoğlu, 1956), (Tuncay, 1978), (Okay, 1996: 124-128)