Problemin Özü Ve İnanmış Kadrolar

Amerikalı Sosyolog Papaz Prof. Dr. Lezrop Studdart 1915-1920 arasında İslam dünyasının tamamını dolaşmış; gezisini Osmanlı topraklarında tamamlamış. Ülkesine dönünce de, kendisini gönderen kuruma verdiği raporu genişletip, biraz da süsleyerek “Yeni Alemi İslam” adıyla 1921 yılında Newyork’ta basmış. Bu kitap Arapça, Fransızca, Almanca’ya tercüme edildiği gibi, 1922 yılında da Türkçeye tercüme edilmiş. Tabii Arap harfleriyle Türkçe […]


Paylaşın:

Amerikalı Sosyolog Papaz Prof. Dr. Lezrop Studdart 1915-1920 arasında İslam dünyasının tamamını dolaşmış; gezisini Osmanlı topraklarında tamamlamış. Ülkesine dönünce de, kendisini gönderen kuruma verdiği raporu genişletip, biraz da süsleyerek “Yeni Alemi İslam” adıyla 1921 yılında Newyork’ta basmış. Bu kitap Arapça, Fransızca, Almanca’ya tercüme edildiği gibi, 1922 yılında da Türkçeye tercüme edilmiş. Tabii Arap harfleriyle Türkçe olarak Ali Şükrü matbaasında Ankara ve İstanbul’da  basılmış.

Tarihe dikkat edilirse, o yıllarda İslam dünyası esaret bulutları altındadır; bağımsız bir tek İslam ülkesi yok, denebilecek durumdadır. Sadece Anadolu’da birkaç il işgal altında değildir.

Bu kitap 20. yüz yılda yenidünya düzeni planlaması ve İslam dünyasına uygulanması arzu edilen batı planıdır. Kitabın ve uygulanması istenen planın özü şudur:

“Türkler Müslüman oluncaya kadar, yer yüzünde Müslüman, Yahudi ve Hıristiyan dengesi vardı. Türklerin İslamı kabulü ile bu denge bozuldu. Çünkü Türkler barbar bir kavimdir. Sürekli kan görmek isterler. Kan gördükçe bu duyguları gelişir. Onun için de önlerine gelen her şeyi ve herkesi yakmış, yıkmış, asmış, kesmiştir.

Türklerin bu halinden sadece Yahudi ve Hıristiyanlar değil, Türk olmayan Müslümanlar da çok çekmiştir. En azından Türklere bir şey yapamayanlar, intikamlarını diğer  Müslüman milletlerden çıkarmışlardır. Bu sebeple dünyada, Müslüman, Yahudi ve Hıristiyan herkes Türk’ten kurtulmayı arzu etmektedir.

Yani, problem Türklerdir ve bütün semavi din mensupları el birliği ederek Türklerden kurtulmalıdır.

Dünya böyle bir fırsatı yakalamıştır, Anadolu Türklere mezar olmalıdır. Bu başarılamazsa, Türkler geldikleri Tanrı Dağlarına sürülmelidir.”

Müslümanların da Türklerden sebep zarar gördükleri iddiası aptal Müslümanı kandırmak için çok güzel kullanılmıştır. Onun için de batılı bütün  milletler, bu ideali gerçekleştirmek için ülkemize saldırdılar. “milletin azim ve kararı” Allah’ın lütuf ve inayetine mazhar oldu. Anadolu, buraya gelen batılıları mezarlığı haline geldi.

*           *           *

Yirminci yüz yılda, özellikle Araplar için planlanan her şey aynen uygulandı. Onlar için bu kitapta deniliyordu ki:

Türkten kurtulduktan sonra Türk olmayan Müslümanların, özellikle de Arapların en önemli problemi, “Türkler bozmadan önce İslamın aslı ne idi?” sorusuna cevap bulmak olacaktır. Çünkü Türkler İslamı vahşi duyguları ile kan gölü altında bıraktılar.

Ama merak etmesinler, Abdülvehhab’ın kurduğu Vehhabi mezhebi, işte aranan bu İslam’dır.

Türkten kurtulan Arap, hepimiz Arabız, bir milletiz diye sakın ola ki aralarında anlaşıp bir tek devlet kurmaya kalkmasınlar. Çünkü Arap geleneğinde kabilecilik esastır; bunun için her kabile ayrı bir devlet kurmalıdır. Böylelikle daha mutlu olular. İlişkilerini kuracakları bankalar ve dışişleri bakanlıkları vasıtasıyla yapmalıdırlar.”

Arap birleşip büyük bir devlet kurabilseydi, yer altı zenginliklerini batılı bu kadar kolaylıkla sömürebilir miydi?

*           *           *

21. yüz yıl için söylenen “yeni dünya düzeni” de, bir öncekine benzeyen, batılının hülyalarını süsleyen yeni bir sömürü düzenidir.

Özellikle Türk dünyası, bakir enerji kaynakları, işletilmemiş madenleri ve köle fiyatına kullanılacak yeni sömürü alanıdır.

Önlerinde bir tek engelleri var: Türkiye Cumhuriyeti.

Ülkemiz üzerinde sürekli oyunlar oynanmasının asıl sebebi budur.

Türk Dünyasının umudu, hayali, ideali ve sömürüye karşı direnç ve mücadele örneği Türkiye!

Türkiye’nin bunun için düşmanı çoktur. Ne yazıktır ki, içimizdeki beyinsizler de bilerek veya bilmeyerek bu oyunlarda, son derece başarılı figüranlık yapıyorlar. Düşmanın ekmeğine hem yağ, hem de bal sürüyorlar.

*           *           *

Batılı stratejik araştırma ve uygulama merkezlerinde bu maksatlarını gerçekleştirmek için icat edilen, Kürk, Alevi, Sağcı, Solcu, Aşırı, Ilımlı, Şeriatçı, Şeriatsız, Hizbullah,Laik, Anti Laik, Atatürkçü, Şucu, Bucu gibi ayırımcı düşünceyi görür görmez gözleri parlayıp kurtarıcı simit bulmuş gibi saldıran ahmaklar, asıl meseleyi nasıl da kolaylıkla unutuyorlar.

Türkiye hür ve müstakil bir devlet olmasa; senin Müslümanlığın, ilericiliğin, gericiliğin, laikliğin, anti laikliğin v.s olur mu?

*           *           *

1920 lerde Türk Milletinin mücadelesi olmasa, bu gün İslam dünyasından ne kadar söz etme imkânımız olurdu?

*        *        *

Kimse merak bile etmesin, hedeflerine ulaşmak için içimizden hainler arayıp, bulan batı asla muvaffak olamayacaktır. Bu söze inanmayanlar daha kötü durumlarda Türk Milletinin yaptıklarına bakarak, yapacaklarını elbette hesap edecektir.

Hainlerin başarıları, alacakları ücreti alıncaya kadardır ve hiçbir zaman uzun ömürlü olmaz.

Sultan Abdülhamid, Yahudilerin Kudüs’te küçük bir arazi istedikleri vakit ücret olarak, “aldığımıza veririz” demişti.

İnanın, bu topraklar için Türk’ün ödediği ücreti, milyonlarca şehit kanını verecek hiçbir millet yoktur.

*           *           *

Milleti uyanık tutmak için, sıkıntılarını biran önce gidermek, topyekün teröre muhatap olmuş Türk Milletini, hiç olmazsa tatlı dil ve güler yüzle tedavi edecek yöneticiler gerekiyor!

Kavgacı, yalancıktan ve kandırıncaya kadar gülen siyasetçi asla inandırıcı olamayacaktır. Yalancının mumu yatsıya kadardır ve bu yalancılar için yatsı çoktan geçti. Nerede ise, yeni günün ışıkları doğmak üzeredir.

Doğan gün bizim günümüz; Türk Milletinin günü olacaktır.

Bütün duamız, gayretimiz, sevgimiz, bunun içindir.

Kiminle mi bunu başaracağız?

Geldiğimiz sosyal, kültürel, stratejik, ekonomik ve iletişim şartlarında kahramana ihtiyaç yoktur. Mesele kadro işidir. Önemli olan buna inanmış kadrolardır.

En önemli ve etkili silah, kendisini iyi yetiştirmiş insandır.

Kur’an demiyor mu: “Sakın gevşemeyin, üzülmeyin, inanmışsanız, mutlaka siz en üstünsünüzdür!” (siz kazanacaksınız).(Al-i İmran:139).

Yazar

Abdülkadir Sezgin

Yorum Yap

Kayıt olmadan yorum yapabilirsiniz.




Benzer Yazılar