Yükleniyor...
Rauf Denktaş’ın vefatının ardından çok şeyler söylendi ve çok şeyler yazıldı. Hiç şüphesiz bunların hepsi de doğru değerlendirmelerdi. O bir kahramandı; ülküsünden asla taviz vermeyen bir dava adamıydı; Türk Mukavemet Teşkilatı’nı kuran bir mücahitti; büyük bir devlet adamıydı; Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin kurucu cumhurbaşkanıydı; hukuk bilgisiyle beslenen güçlü bir mantığa sahipti ve bu özelliği ile uluslararası görüşmelerde yenilmez bir müzakereci olarak sivrilmişti; Türkiye Cumhuriyetinin yanına ikinci bir devlet ekleyerek Türk dünyası için de örnek oluşturmuştu.
1960’lı yıllarda, henüz lise veya üniversite öğrencisi iken İzmir’deki bir büroda babamla birlikte ziyaret edip gördüğüm Denktaş’ı 1990’larda ve 2000’lerde, makamında kaç defa ziyaret ettiğimi hatırlamıyorum. Türk Devlet ve Toplulukları kurultaylarından birinin Kıbrıs’ta yapılması için Abdülhaluk Çay’la birlikte bizi makamında ağırladığı zaman, köşkte hazırlanan nefis bir öğle yemeği yemiş ve uzun uzun konuşmuştuk. O, Kıbrıs Türkünü bağımsızlığa kavuşturan ve Kıbrıs’ta bir Türk devleti kuran büyük bir liderdi. Ben, baba tarafından Magosa kazasının Büyükkonuk köyünden Kıbrıslı bir ailenin çocuğu idim. Atalarımın mensup olduğu Kıbrıs’ın böyle bir lider yetiştirmiş olmasından hiç şüphesiz büyük bir gurur duyuyordum. Tabii ki bu benim şahsi tarihimle ilgilidir. Acaba Denktaş Türklük için ne ifade ediyor?
Bence Denktaş’ın, özellikle bugünlerde bilinmesi gereken çok önemli bir anlamı var. Türkiye üzerinde oynanan oyunlar dolayısıyla birçok insanımızın ümitsizliğe sürüklendiği şu günlerde Denktaş ve mücadelesinin özel bir anlamı var.
Rauf Denktaş bize göstermiştir ki Türklük veya Türklüğün bir parçası, kurtarılamayacak kadar ümitsiz bir vaziyete düştüğü zaman Türk ırkı, durumu tersine çevirebilecek bir kahraman çıkarma potansiyeline her zaman sahiptir. Tarihte defalarca tekrar eden örneklerle sabit olan bu potansiyel, 20. yüzyılın başlarında Mustafa Kemal ile bir kere daha ve muhteşem bir şekilde ispat edilmişti. Aradan uzunca bir süre geçince unutulan Türk ırkının bu müthiş potansiyeli 20. yüzyılın sonlarında Rauf Denktaş ile bir kere daha ispat edilmiştir. Türk’ü, Türklüğü ezmek, yok etmek, dönüştürmek isteyenlerin asla unutmamaları gereken bir özelliktir bu. Herkes bunu aklının bir köşesinde tutmalıdır. Akıllarından çıkarmak isteyenler de Mustafa Kemal ve Rauf Denktaş örneklerine bakarak akıllarını başlarına devşirmelidirler.
Şimdi, bilmiş edalarla, ırkların ve milletlerin birbirlerinden farkı mı olurmuş, diyenleri görür gibi oluyorum. Bu zevat bana, yetenekler bakımından insanların eşit olduğunu söyleyebilir mi? Milletler de insanlardan oluşuyor ve esasen tarih, milletlerin birbirleriyle eşit olmadığını gösteriyor? Haydi Türk’ü örnek vermeyelim; bir Letonyalı ile bir Rus’un tarihte gösterdiği varlık eşit midir? Eşitlik, kanun ve hukuk karşısındadır; yeteneklerde eşitlik söz konusu değildir.
Türk milletinin elbette, geçmişi unutuvermek, geleceği planlamamak, birbirini çekememek gibi olumsuz özellikleri de vardır. Ancak tarihin her döneminde kahramanlar çıkarma ve içinden çıkılamaz denilen güçlüklerden kahramanlar sayesinde mucizevi bir şekilde kurtulma özelliği de vardır ve Rauf Denktaş, bu ırki özelliğimizin 20. yüzyıldaki abidevi temsilcisidir.
Rauf Denktaş örneğinin, tarihin kırılma noktalarından birinde ortaya çıkmış olmasının da önemi büyüktür. Dağılan Sovyet dünyasından ortaya çıkan beş bağımsız Türk cumhuriyetinin yönetici, aydın ve gençlerinin de Denktaş’ın mücadelesinden alacakları dersler vardır. Bu sebeple Denktaş’ın hayatı ve mücadelesiyle ilgili bir kitapçığın Türk lehçelerinde yayımlanması önemlidir. Gerçi kahramanlar kısa zamanda efsaneleşir ve onların efsaneleri ağızdan ağıza sözlü olarak yayılır. Denktaş destanı da Türk dünyasında yayılmaya başlamıştır. Fakat yine de onu yazılı olarak kayda geçirmekte fayda vardır.
Maddi âlemden uçup giden koca Denktaş eminim ki şimdi eski Türk kahramanlarıyla bir mecliste buluşmuştur ve onlara Kıbrıs davasını anlatıyordur.