Yükleniyor...
Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin bırakın kriz çözmeyi, bilakis kriz yaratma konusunda ne kadar pratik ve yetenekli olduğu bir kere daha ortaya çıktı.
104 emekli amiral; Montrö Anlaşmasının yürürlükten kaldırılabileceği tartışmaları ve Tekke’deki amiral haberleri üzerine açıklama yaptılar. Bildiri, 4 Nisan’a girildiği saatlerde internette yer aldı. 4 Nisan aynı zamanda Türk Milletinin hafızasından hiç çıkmayan Dumlupınar Denizaltısı faciasının yıl dönümüydü de. 68 yıl önce 81 yiğidimiz şehit olmuştu.
Açıklama üzerine büyük bir fırtına koparıldı. Boğazlar üzerindeki egemenliğimizi perçinleyen Montrö’yü tartışmaya açanlar, bu fırtınayı koparmakta da bir beis görmediler. Sizi gidi darbeciler diye başladılar. Mavi vatanda yedi düvele karşı mücadele ederken bu yapılır mı? diyerek de devam ettiler. Artık ucu açık bir konuma geldi. Büyüdü, tek gündem hâline geldi ve soruşturma açıldı.
Açıklamanın internette paylaşıldığı dakikalardan sonra, âdeta teyakkuzda bekliyormuş gibi ilk olarak Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı’nın tiviti görüldü. Altun, tivitinde “Haddinizi bilin” diyordu Bunu TBMM Başkanı ile Cumhurbaşkanı Yardımcısı’nın tivitleri takip etti. Ardından tivitler yağmur gibi gelmeye devam etti.
Cumhurbaşkanı Yardımcısı hem “haddinizi bilin” hem de “hodri meydan” diye yazmıştı. Bunu diyen kişi, zaruri durumda devletin başına geçecek makamda oturmakta. Yani egemenliği ve Türk Milletini temsil makamında. Olur da Cumhurbaşkanlığı görevini devralırsa, TSK’nın kullanılması da dâhil bütün yetkileri kullanma gücüne sahip. “Hodri meydan” diyerek birilerine meydan okudu.
Adalet Bakanı’nın tiviti daha da ilginçti. “Seçilmişlere parmak sallamaya kalkan darbe heveslileri…” diye başlıyordu. Seçilmişlere parmak sallamak millete parmak sallamak gibi tamam. Ama bakanların zaman zaman yaptıkları açıklamalar, TBMM kürsüsünden girdikleri polemikler seçilmişlere parmak sallamak sayılmıyor muydu? Bakanlar, Cumhurbaşkanı Hükümet Sistemi içinde atanmış memurlar değil mi?
Cumhurbaşkanı’nın teklif ettiği bütçenin görüşmelerinde, bütçeyi savunan Cumhurbaşkanı Yardımcısı siyasî polemiklere girmedi mi? Komisyondaki ve genel kuruldaki tartışmalar basında yer almadı mı?
Görülen o ki devletin kurumları da açıklama sırasına girdi.
İçişleri Bakanı’ndan sonra bir ilk yaşandı ve güvenlik birimleri de açıklama yaptılar. Jandarma Genel Komutanlığı’nın, Emniyet Genel Müdürlüğü’nün ve Sahil Güvenlik Komutanlığı’nın açıklamaları görüldü. Üç açıklama da aynı cümlelerleydi. Anlaşılan bir kararla yapılmış açıklamalardı.
Halbuki üç kuruluş da devletin güvenliğini sağlamakla görevli birimler. Şimdiye kadar hiç yaşanmamış bir günü yaşadık. Devletin birimleri “Devletimize, Milletimize, demokrasiye ve hükümetimize sonuna kadar sadık ve bağlıyız.” açıklaması yaptılar.
Aksi bir hâl düşünülebilir miydi de devlete bağlılık bildirildi? Daha da önemlisi, Türk Devletine bir saldırı olduğunda onu korumakla görevli birimlerin bunu açıklamasına ne gerek var. Derhal gereği yapılmalı değil mi?
Üç kuruluş da Türk Devletinin kuruluşu. Türk Devleti de Türk Milletinin devleti. Ayrıca demokrasiye bağlılık ve hükümet meselesinde de önemli hususlar var.
Öncelikle bu kuruluşlar yasalar(l)a bağlı. Yasalarında demokrasiye bağlılık tanımı yok. Demokrasi ifadesi hiç geçmiyor. Demokratik olan ve kuralı koyan devlettir. Görevleri de devleti korumak, asayiş ve güvenliği sağlamak. Bu kuruluşların demokrasi diye bir kaygıları da olamaz. Kuralları vardır ve uyarlar!
Jandarma Teşkilat, Görev ve Yetkileri Kanunu’nda hükümet hiç geçmiyor. Polis Vazife ve Salȃhiyet Kanunu’nda da iki yerde var. Birisi Madde 2 A “Hükümet emirlerine”, diğeri Madde s 2 IV’de “Hükümete karşı şiddet kullanan veya gösteren veya mukavemet edenlerin yakalanması, taarruz veya mukavemet edenlerin def edilmesi için” diyor. Ancak ilginç bir durum var. Anayasamızda hükümet ve bakanlar kurulu yok. Yürütme tek başına Cumhurbaşkanlığına ait. Son KHK ile 500 civarında yasada 8000 kadar değişiklik yapılmıştı. Anlaşılan CHS’ye ilk geçişte çıkan kararnamelerde yapılan düzenlemelerde gözden kaçmış olmalı. Çünkü polisin emrinde olacağı hükümet aslında yok. Olmayan hükümete karşı yapılacakları defetmek nasıl olacak pek anlaşılır değil. Fakat açıklamanın da bakanlığın bir tercihi olduğu ortada.
Benzeri durum Türk Ceza Yasası’nda da var. Bu yazı yazılırken, açıklamayı yapan amirallerin sabah saatlerinde gözaltına alındığı haberleri geldi. Savcılığın yaptığı açıklamada TCK 316/1’e göre soruşturma açıldığı söyleniyordu. İlgili kısımlarda da hükümete karşı işlenen suçlar da var ama Anayasa’da hükümet de yok bakanlar kurulu da. Görülen sistemde değişikliler yapılırken TCK’dakiler de gözden kaçmış. Veya yerine koyacak bir şey bulunamamış, kim bilir?
Sadece güvenlik birimleri değil başka kurumlar da açıklamalara katıldılar.
Devletin ihtiyacı mı vardı yoksa başka düşünceler mi hâkimdi, çok da anlaşılır değil. Mesela Afyonkarahisar Gıda Kontrol Laboratuvar Müdürlüğü, Erzincan Valiliği, Kadıköy İlçe Tarım ve Orman Müdürlüğü tivit attı. Bütün tivitler aynı “Biz buradayız! Devletimize, milletimize, demokrasiye ve hükümetimize sonuna kadar sadık ve bağlıyız.” Duyan da başka bir alternatifleri varmış sanır. Tapu ve Kadastro Erzincan 24. Bölge Müdürlüğü önce tivit attı sonra attığını silip Valiliğin tivitini retvit etti.
Hiç kabul edilemeyecek olanı da, siyasete asla karışmaması gereken yüksek yargının açıklama yapmasıydı.
Komedi filmi gibi geliyor ama değil. Devlete yasalarla bağlı ve onun tanımladığı görevlerle sorumlu birimler tam anlamıyla görev tanımlarının dışına çıktılar. Açıklama yapanlar haklıysa yapmayanlar niye yapmadı? Yok yapmayanlar haklıysa yasaların dışına çıkanlar hakkında bir işlem yapılacak mı?
Cumhurbaşkanlığı İletişim Daire Başkanlığında 18 Eylül 2020’de Stratejik İletişim ve Kriz Yönetimi Daire Başkanlığı kuruldu. Bu birimin görevleri arasında “Türkiye Cumhuriyeti’ne yönelik iç ve dış tehdit unsurlarını analiz ederek stratejik iletişim ve kriz yönetimi açısından gerekli tedbirleri uygulamak” ve “Türkiye Cumhuriyeti’ne karşı yürütülen psikolojik harekât, propaganda ve algı operasyonu faaliyetlerini belirleyerek her tür manipülasyon ve dezenformasyona karşı faaliyette bulunmak” var. Görünen o ki yapılan bir psikolojik harekât operasyonu. Hâlbuki, daha önce bir devlet kendi milletine psikolojik harekât yapar mı diyerek MGK Toplumla İlişkiler Dairesi kapatılmıştı.
Türkiye Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi ile sorumluluğu olmayan memurların yönetimine bırakılmış. Yasalar ve hukuk yine bir kenarda herkes kafasına göre hareket ediyor.
Türkiye Cumhuriyeti atanmış imtiyazlı memurların yönetimine bırakılamayacak kadar kıymetli bir devlettir. Yapacakları yanlışlar ve yol açacakları bunalımın bedelini Türk Milletinin ödeyeceği de ortadadır. Fakat onların Millete karşı sorumlulukları yoktur.