Yükleniyor...
Türk milletindenim, İslam ümmetindenim, Garp medeniyetindenim” diyen Ziya Gökalp üçlemesinden, bugünün “Batı medeniyeti” ni dışlayan milliyetçiliğine nasıl geldik? Yahya Kemal’in “Endülüs’te Raks” şiirindeki “zil, şal ve gül” güzellemesinden bugünün yabancı güzelliklere düşman milliyetçilik anlayışına nasıl ulaştık? “Faust” tercümesi yapan Hüseyinzade Ali’den bugünün içe kapanık milliyetçiliği nasıl doğdu? Meşrutiyet ve Cumhuriyet yıllarının ilericileri olan Türkçüler nasıl oldu da gerici olarak anılmaya başlandı?
Tiyatroda millî, Hüseynî peşrevi veya Kozanoğlu türküsüdür.
Mimarîde millî, çini ve kubbedir.
Dansta millî, zeybek oyunudur.
Şiirde millî, Karacaoğlan’dır.
Romanda millî, Memiş’in Kezban’a vurulmasıdır.
Böyle bir ’millî’telâkkisi Türk olmak hakkını tiyatroda yalnız hacivada, kavukluya ve benzerlerine, musikide çifte telliye, karcığar saz semaisine ve benzerlerine, resimde şalvara, potura ve benzerlerine, mimarîde çiniye, kubbeye, şadırvana ve benzerlerine, dansta zeybeğe, horana ve benzerlerine, şiirde Karacaoğlan’a, Derdli’ye ve benzerlerine, romanda Memiş’e, Kezban’a, Zeyneb’e ve benzerlerine veriyor. ,
…’San’atta millî’ nedir öyleyse? Nedir o ’millî’ki, san’at eserinde mutlaka bir an’ane ve tarih kılığı ve konusuyla görünmesi şart değildir; Türk olmak için mutlaka tepesine bir ışgırlak oturtmaya, ayağına bir potur geçirmeye, çifte telli veya zeybek oynamaya, çeşme başında otlamaya ve dere kenarında çamaşır yıkamaya ihtiyacı yoktur; nedir ve ne ola o su katılmamış ’millî’ki, Paris’te de, Honolulu’da da, filârmonik bir orkestrada da, modern bir apartmanda da, frakla da, smokinle de Türktür ve hiçbir zaman, mekân, kılık, muaşeret kaydı onun sapasağlam Türklüğüne engel olamaz… Fakat bunu nerede arayacağız?
Evvelâ folklorun ve güzel san’atlara ait tarih merhalelerinin bize sezdirdiği genel vasıflara ve istidatlara uygunlukta arayacağız. Bu uygunluk taklidi ve tekrarı icap ettirmez. Taklit ve tekrar, bilâkis, eski san’at eserlerinin taşıdığı millî tekâmül istidadının felce uğradığını gösterir… ’Millî’, eskiye doğru değil, eskiden bağlarını koparmadan yeniye doğru bir gidiştir… Halis ’millî’düne ve yarına aynı derecede saygı besler. Kendi kendisi kalmak için düne, yaşamak, değişmek ve donmamak için yarına muhtaçtır. Bunun için ’inkılâpçı’olmayan bir ’millî’ yalancı bir ’millî’dir, çünkü ölüdür.”
Yukarıdaki satırlar, Peyami Safa’nın “Objektif: 2 – Sanat Edebiyat Tenkit” adlı eserinin üçüncü baskısından (Ötüken Neşriyat, İstanbul 1978) alınmıştır. Yazının devamını ve Peyami Safa’nın bu konulardaki görüşlerini merak edenler kitabı okumalıdırlar.