Süleyman Soylu’nun çözüm sürecindeki sicilini hatırlatıyoruz… Müyesser Yıldız yazdı

30 Haziran 2018 Can ve mal güvenliğimizden birinci derecede sorumlu olan İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun “tehditleri” tartışılıyor. Önce AKP milletvekilinin Suruç’taki seçim çalışması sırasında yaşanan çatışmadan CHP’nin Cumhurbaşkanı adayı Muharrem İnce’yi sorumlu tutup, “Olayın sebebi ve müsebbibi Muharrem İnce’dir. Çok nettir. Bunlara bu şımarıklığı veren, bunları siyasetin özünden ayırıp şiddete doğru yönelten anlayışın kendisi Muharrem İnce’dir”dedi. Ardından […]


Paylaşın:

30 Haziran 2018

Can ve mal güvenliğimizden birinci derecede sorumlu olan İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun “tehditleri” tartışılıyor.

Önce AKP milletvekilinin Suruç’taki seçim çalışması sırasında yaşanan çatışmadan CHP’nin Cumhurbaşkanı adayı Muharrem İnce’yi sorumlu tutup, “Olayın sebebi ve müsebbibi Muharrem İnce’dir. Çok nettir. Bunlara bu şımarıklığı veren, bunları siyasetin özünden ayırıp şiddete doğru yönelten anlayışın kendisi Muharrem İnce’dir”dedi.

Ardından PKK’nın Ağrı Doğubeyazıt’ta gerçekleştirdiği infaz üzerine HDP Eş Başkanı Pervin Buldan’ı telefonla arayıp, “Size haddinizi bildireceğiz, size artık yaşama hakkı yok. Nereye gidiyorsanız gidin” dediği öne sürüldü.

Kimse inanamadı. Ama çıkıp, “Kendisinin dediğinden fazlası var”sözleriyle bunu doğruladı.

Eş zamanlı olarak valilere, CHP il başkanlarının şehit cenazelerine katılmaması için talimat verdiğini açıkladı.

HDP’yi hiç bir zaman tasvip etmedim. CHP’nin şu anki duruşunu da tasvip ediyor değilim, ama sanki Habur’u, Oslo’yu yapan, “Çözüm sürecinde” Pervin Buldan’ı İmralı-Kandil hattının “Ana kraliçesi” haline getiren, bu sayede dönemin MİT Müsteşar Yardımcısının ifadesiyle PKK’nın şehirlerin altının bombalarla, sokaklarının hendeklerle doldurmasını sağlayan, teröristler karakolların önünden silahlarıyla resmi geçit yaparken, “Görmezden geldik” diyen CHP’ymiş gibi, tüm faturanın bu partiye kesilmesini, HDP/PKK’yı CHP’nin şımarttığının söylenebilmesini ve de bunun toplumda kabul görmesini aklım almıyor.

“ÇOCUKLARIMIZIN DAĞA ÇIKMASI BİZİM ARZUMUZ DEĞİLDİR”

Madem ki böyle; PKK ve siyasi uzantısı HDP’yi kimler “şımarttı”yı, bizatihi Süleyman Soylu’nun “Çözüm sürecindeki” duruşuyla hatırlatalım. O vakitler bakan değil, ama AKP Genel Başkan Yardımcısıdır.

Tarih 5 Ocak 2013; Mardin Milletvekili Ahmet Türk ile Batman Milletvekili Ayla Akat, İmralı’daki teröristbaşını ziyaret ederken, kendisi Diyarbakır’dadır. “Çözüm süreciyle” ilgili şunları söyler:

“Çekinmeden Türkiye’nin her noktasında eşit vatandaşlığın bizim insanımız üzerindeki en olumlu ve en onurlu duruş olabileceğini iddia eden bir siyasi parti içerisindeyiz… Kim bu konuda bunu baltalamaya yönelik girişimler ortaya koyarlarsa gelecekte çok önemli bir şekilde bu da lanetlenecektir… AK Parti’nin en önemli devrimlerinden birisi Türkiye’nin zihniyet dönüşümünü sağlamasıdır. Hepimiz aynı korkularla büyütüldük. Aman bölünecek miyiz? Aman irtica gelecek mi? Aman Türkiye’ye istila gelecek mi? Bu tür paranoyalarla bizi şekillendirdiler… AK Parti bu meseleye ihlasla bakmaktadır. İnşallah milletimiz için hayırlı bir süreç olur.”

Tarih 12 Ocak 2013; “İmralı sürecine”bakış açısını soran gazetecilere şunları anlatır:

“Olaya sağduyulu yaklaşılması gerekiyor. Çünkü AK Parti hükümeti de devlet de aynı konsepti Habur’da da, Oslo’da da iyi niyetle sağduyu göstermiştir… İmralı görüşmeleri konusunda herkesin samimi olması gerekiyor. İmralı görüşmeleri hepimizi mutlu edecek bir şekilde bitebilir… Bugün Denizli, daha fazla etkin bir yerel yönetime kavuşabilme fırsatını elde edebilecek, ama Türkiye’nin eski Türkiye aklını ortaya koyduğu mazeret, ‘Aman Diyarbakır ne olur? Aman Hakkari, Bingöl ne olur?’ şeklindedir. Bu da Türkiye’nin doğusunu etkilediği kadar batısına da çok ciddi maliyetler yüklemektedir. AK Parti 10 yıldan beri, kaotik bir hale sokulmuş bu meselenin çözülmesine yönelik her noktada risk almaktan bir gün bile kaçınmamıştır, ama bu riski almak konusunda kendisine destek olması gereken unsurların önemli bir bölümü de maalesef gölge boksu yapmışlardır… Ne yapılıyorsa, Türkiye’deki demokrasiyi genişletmek ve demokrasi hafızasını güçlendirmek için yapılmaktadır. Burada yapılacak en önemli şey de tüm dünyanın kabul ettiği eşit vatandaşlık tanımını hem Anayasa’da hem fiili hayatta hem de evrensel normlarda sağlayabilmektir.”

Tarih 17 Şubat 2013: İmralı-BDP görüşmeleri başlamıştır. “İmralı sürecine, çözüm süreci” denmesi gerektiğini savunup, şöyle devam eder:

“Maalesef bazı haber mutfakları kasıtlı bir şekilde, insanlarımızın sinir uçlarına dokunabilecek adlandırmalar yapmaktadır. Bunlar yanlıştır. Bu bir çözüm sürecidir. Bu yıllardan beri Türkiye’de kardeşler arasında ki mutabakatın sağlanmasına yönelik bir çözüm adımıdır. Bunu yine siyasi idare ortaya koymaktadır. Türkiye’de sivil toplumun görevini daha fazla yerine getirmesi gerekir, ama getirmemektedir. Aynı şekilde iş dünyası da bu görevini tam olarak yerine getirmelidir. Çözüm sürecinde medya, hükümetin söylediklerini daha şeffaf ve doğru şekilde topluma anlatmakla yükümlüdür. Ama maalesef basın da bu görevini yeterli şekilde ve doğru yürütmemektedir. Türkiye bu sorunu çözebilirse, Türkiye’de bilim yükselecek, ekonomi, turizm, kalkınma yükselecek. Bundan herkes istifade edecek… Onun için bu meselenin detaylarından çok fotoğrafın büyüğüne bakmak gerekir. Oradaki çocuklarımızın dağa çıkması bizim arzumuz değildir. Bizim arzumuz bu ülkede tüm tüm çocukların annesinin babasının yanında sağlıklı yaşamasıdır. Bu çözüm süreci ile sadece Türkiye’nin değil bölge sorununun çözümü hedeflenmektedir. Muhalefet partilerinin ise bu sürece katkıda bulunmaları önemlidir.”

Tarih 2 Mart 2013; İmralı’daki görüşmelerin tutanakları basına sızar. Gazeteciler, “Bu sürece sabote mi?” diye sorar. Şu karşılığı verir:

“Türkiye’de sivil toplum örgütleri de, Türkiye’de hükümetin dışındaki başka unsurlar da maalesef bu sürecin olumlu bir şekilde sonuçlanması için elini taşın altına koymaktan imtina ediyorlar; ‘bir şey olsa da, bir açık olsa da biz bunu nasıl alevlendirsek, ateşlendirsek, tekrar devam etse…’ Ne devam edecek? Kan devam edecek. Ne devam edecek? Gözyaşı devam edecek. Ne devam edecek? Annelerimiz, babalarımız, evlatlarımız acıyacaklar, ağlayacaklar. Arkadaşlar ağlayacaklar. Türkiye’nin ekonomisinde ürettiklerimiz, bilim yuvalarına gitmeyecek… Bizim bugün baykuşlara değil, bülbüllere ihtiyacımız var.”

Tarih 16 Mart 2013; “Artık çocuklarımızın evlerine tabutta gelmesini istemiyoruz. AK Parti, 2002 yılından beri çözüm sürecinin içindedir ve çözüm süreci tam demokrasidir. Kan mı devam etsin, milyarlarca liramızı toprağa mı gömelim? Tarihi fırsat önümüzde. Çünkü buna inanan siyaset ve buna inanan bir kadro var” der.

ÇÖZÜM SÜRECİNİ ELEŞTİREN MUHALEFETE TEPKİ

Tarih 27 Nisan 2013; Muhalefet partilerinin “Çözüm sürecine” yönelik eleştirilerine şöyle tepki gösterir:

“Hepimizi hain ilan eden muhalefet partileri var. 4 aydan beri şehit verilmiyor. 4 aydan beri ocaklarda acı olmuyor. Türkiye çözüm süreci bittiğinde ülkemizdeki birliğin beraberliğin demokrasinin tam anlamıyla rayına oturduğu süreçten itibaren Türkiye bütün dünya ülkelerinin cazibe merkezi haline gelecek. Çözüm süreci çok iyi gidiyor ve çok şükür hiçbir problem yok. Türkiye ne yaptığını bilmekte ve nereye gittiğini çok iyi bilmektedir.”

Tarih 9 Mayıs 2013; PKK’nın çekilme süreci başlamıştır. CHP “Anayasal suç işlendiğini” savunurken, Oslo masasına oturanlarla, “PKK’ya dokunmayın”talimatı verilen bölgede görevli valiler ile TSK mensupları hakkında dava açılıp, açılmayacağı tartışılmaktadır. Şunları söyler:

“Oslo süreciydi, bu söylediğiniz meseleler acaba valilerimize, TSK mensuplarımıza bir şey olur mu? Ne diyelim yani, ülke içinde mi kalsın? Terörist ülke içinde mi kalsın? Hangi yoldan giderse gitsin. Nerden giderse gitsin… ‘Acaba ne verdik de bunlar çıkıyor’ deniliyor. Bunun cevabı çok açık ve nettir; Bu işin baskıyla yürümeyeceği görülmüş ve Türkiye’de bu işin demokrasi ile siyasetle olabileceği konusunda bir fikir oluşmuştur. Diğer meselelerin her birisi siyasi ve politik argümanlardır. Bunların toplum nezdinde herhangi bir karşılığı da söz konusu değildir. Türkiye Cumhuriyeti devleti bir hukuk devletidir. Her şey hukuk içerisinde gerçekleşmektedir. Örgüt mensupları dışarı çıkıyor diye endişe duymalarına hiç gerek yoktur… Türkiye uzun zamandır şehit haberi ile sarsılmıyor. Türkiye’de artık bambaşka şeyler konuşuluyorken, ‘Nerden bir çapanoğlu yakalarız da acaba bir engel oluruz’ diyen muhalefet anlayışıyla karşı karşıyayız.”

“ÇÖZÜM SÜRECİ VAZGEÇİLMEZİMİZDİR”

Tarih 25 Temmuz 2013; “Çözüm Süreci”ni, “21. yüzyılın en cesur, en iddialı ve en hayırlı adımı olarak”nitelendirip, süreç başladığından bu yana şehit haberi gelmediğini hatırlattıktan sonra, “Herkes bu süreci erteledi, AK Parti buna sahip çıktı. Hem de birkaç kez bu konuda çalım yemesine rağmen -Habur, Oslo- bundan vazgeçmedi” der.

Tarih 6 Ekim 2014; Şöyle konuşur:

“Buradan haykırıyoruz bütün Türkiye’ye, kimsenin gücü çözüm sürecini bitirmeye yetmeyecek. Ne pahasına olursa olsun çözüm süreci bizim vazgeçilmezimizdir.”

Tarih 7 Ekim 2014; CHP ve MHP’yi milliyetçilik yapmakla suçlayıp, şunları anlatır:

“Ne yapmaya çalıştıklarını söyleyeyim mi? Şimdi de cambaza bak yapıp, milleti aldatmaya çalışıyorlar. Yine eski rollerine dönüp bu milletin milliyetçilik ve ulusalcılığı üzerinden bu milleti aldatmaya çalışıyorlar. Ama bu millet onların gerçek yüzlerini aslında yapışık kardeş olduklarını, aslında dertlerinin sadece bu milleti oyalamak olduğunu gördü.” 

Tarih 4 Mayıs 2015; “Çözüm Süreci’nin bir demokrasi, eşit vatandaşlık süreci”olduğunu vurgular.

Tarih 12 Temmuz 2015; Çözüm sürecinin Türkiye’ye sağladığı faydaların gözardı edilmemesini ister. Muhalefetin çözüm süreci üzerinden AKP’ye saldırmasından yakınıp, “Ne yapsaydık yani, analar ağlamaya devam mı etseydi? İnsanlar kendilerini ifade etmekten yoksun mu kalsalardı? Biz doğrusunu yaptık. Bilin ki doğrusunu yapma kararlılığımızı, azmimizi ve irademizi nasıl dün ortaya koymuşsak bugünden sonra da aynı politikalarla aynı felsefelerle devam ettireceğiz” der.

Tarih 27 Ekim 2015; şu açıklamayı yapar:

“Bize kızıyorlar. Diyorlar ki, ‘Siz Çözüm Süreci’ni başlattınız, bunlar oradan şımardı’. Bu hakikat değildir. AK Parti 2002 yılından beri bu ülkenin özgürlüğü, demokrasisi, insanlarımızın temel hak ve hürriyetleri ve ülkemizin yarınları için adım atmıştır.”

Şu tabloya bakıp da, “Peki Oslo’yu, Habur’u, çözüm sürecini böylesine sahiplenen birisinin şehit cenazesine gitmesi hak mıdır?” diye sorulmaz mı?

ŞEHİTLER Mİ GELECEK?

Bakan Soylu’nun, CHP il başkanlarına cenaze yasağı koymasına ilişkin bir ayrıntı daha; Hani Başkanlık sistemine geçince artık şehit cenazesi gelmeyecekti? 24 Haziran itibarıyla “menzile” varıldığına göre, bu yasaktan, “Şehit vermeye devam edeceğiz”sonucu çıkmaz mı?

Soylu’nun, 4 Şubat 2018’de “Çözüm süreci” bekleyenlere verdiği şu cevapla bitirelim:

“ABD, PYD için PKK için her tarafını yırtıyor. Nasıl korurum, nasıl muhafaza ederim? Bütün dünya bir araya gelse, PYD’yi de PKK’yı da koruyamayacaklar. Bu kadar açık ve nettir.”

O halde soralım:

Üç eski bakan Mehdi Eker, Taner Yıldız ve Efkan Ala, 11 Nisan’da bizatihi iktidar medyasının “PKK temsilciliği” dediği Democratic Progress Institute (DPI)’de ne yaptı? Bu ziyaretten sonra DPI Başkanı Kerim Yıldız neden, “Çözüm süreci yeniden başlamalı” dedi?

Yazar

MDM

Yorum Yap

Kayıt olmadan yorum yapabilirsiniz.




Benzer Yazılar