Yolumuz açık ama…

Türkiye, İstanbul Zirvesi’nde dönem başkanlığını Âzerbaycan’dan devraldı. Kurumlaşma adımlarının ilerleyeceği bir dönem olacağını umuyoruz. Temel meselelerde ortak görüşlerin açıklanması dönemine geldik. Beraber hareket ettiğimiz görüldükçe Türklerin dünya düzeninde ağırlığı artacaktır.


Paylaşın:

Türk Devletleri Liderler Zirvesi’nin 29 yıllık bir geçmişi var. 3 Ekim 2009 yılındaki Nahcivan buluşmanın ilk zirve gibi sunuluşu yanlıştır. Türk Keneşi’nin, yeni adıyla Türk Devletleri Teşkilatı’nın kuruluşunun 9. yıldönümü denirse doğrudur.

Hatırlayın, 2009 ve devamında, iktidarımız yönünü Arap coğrafyasına dönmüştü. Batı ile de eski ölçülü yakınlıktan çıkarak sarmaş dolaş olunmuştu. Türklüğe mesafeli, hatta karşı görünüldüğü bir dönemdi. 3 Ekim toplantısı ve sonuçları onun için şaşırtmış ve pek çoğumuzca tereddütle karşılanmıştı. Olan biten sonra anlaşıldı. Bizimkilerin Türklük derdi yokken Nazarbayev’in, bu süreci götüren ve Türkiye’yi de işin içinde ve başında tutan bir akılla hareket ettiğini bütün açıklığıyla gördük. Hiç şüpheniz olmasın, son kararlarda varılan sonucu da o çerçeveledi. Açacağımız mesele budur.

İlk izlenimler

3 Ekim 2009 Nahçıvan Zirvesi’nden dönen Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri Prof. Dr. Mustafa İsen’le, 4 Ekim’de Millî Kütüphane’de Türk kadınları Kültür Derneği’nin düzenlediği Türk Tezyini Sanatları panelinde karşılaştık. Fuayede M. Uğur Derman Bey’le üçümüz sohbet ettik. Mustafa Bey, “Yağmur Bey, size güzel haberlerim var!” diyerek bir gün önceki toplantıda alınan kararlardan bahsetti. Bağımsızlıktan o zamana kadar geçen 18 yılda çok şey görmüştüm. İhtiyatla karşıladım: “Çok şey söylendi ama doğru dürüst uygulandığını göremedik. Yanlışlar yapıldı, bize zaman ve zemin kaybettirdi. Bunun da öyle olacağından endişe ederim. Hükûmetimizin Türklüğe bakışı da ortada. Kurulmasına kurulur da bilenlerin ve sancısını çekenlerin iş başına getirileceğinden de emin değilim…” dedim. Türk Klasik sanatlarının yaşayan en büyük uzmanı Prof. M. Uğur Derman Bey de beni tasdik etti.

Sonra şartlar değişti ve bizimkilerin “Kimse bana Türklükle de gelmesin!” dediği günler geride kaldı. Dünyanın gidişi, Türk ülkesinde Türklük etmeyenlere, istemeseler de kendilerine Türk demekten başka çarelerinin olmadığını sayısız olayın diliyle hatırlattı. Çevremizdeki ülkelerle bozuşmalarımızdan biri zihniyet bozgununa dönüşmesi bakımından çok önemliydi. Devlet fikrinden uzaklaşarak hayranlıkla ölçüsüz yöneldiğimiz Arap ülkeleriyle aramız açıldı. Bizimkiler için büyük şoktu.  Ağır faturalar da peşinden geldi.  Uğruna dış politikamızı bağladığımız Filistin’den bile peş peşe darbeler yedik. Batı’dan Doğu’dan uzaklaşarak yalnızlaştık. Türk Dünyasına yönelme fikri bu sırada imdada yetişti. 2009 Nahcivan kararlarının alınması ve şimdi bir ölçüde uygulama aşamasına gelinmesi şuurlu bir tercihten ziyade böyle bir mecburiyetin itişiyledir. Bunu bilerek hareket edeceğiz.

İyi ki Nazarbayev var

Dünya dengeleri de hızla değişti. Çin faktörü devreye girdi. Rusya yeniden büyük oyuncular arasına girdiğini gösterme imkânı buldu. Liderlerimiz arasında Nazarbayev bu değişmeleri iyi görenlerdendi. Türkler için birlikte bir güç olma imkânını değerlendirdi ve 3 Ekim hamlesine girişti. Rusya faktörünü dengelemek ve diğer Türk ülkelerini ikna etmek de ona düştü. Neticede Türk Konseyi kurulma anlaşması imzalandı.

Genel Sekreterlik, Konsey’in can damarı olarak düşünülmüştü ve merkezi İstanbul’da olacaktı. İlk genel sekreter de Türkiye’den seçilecekti. Türk Konseyi Genel Sekreterliği’ne alakasız birinin seçilmesinden endişe ediyorduk.  Bölgeyi, Türk devlet ve topluluklarını bilen Büyükelçi Halil Akıncı atandı ve iyi bir çalışma dönemi geçirerek ayrıldı.  Söylediğim sebeplerden dolayı hükumetimiz için sürpriz bir karardı. Bu seçimde Nazarbayev etkisi var mı bilmiyorum. Çünkü bizimkilerin görevlendirmeleri içinde benim bildiğim tek istisnadır.

Fırsatları kaçırmayalım

Türkiye, İstanbul Zirvesi’nde dönem başkanlığını Âzerbaycan’dan devr aldı. Kurumlaşma adımlarının ilerleyeceği bir dönem olacağını umuyoruz. Temel meselelerde ortak görüşlerin açıklanması dönemine geldik. Beraber hareket ettiğimiz görüldükçe Türklerin dünya düzeninde ağırlığı artacaktır. Çok hassas davranılacağını bekliyoruz. Türkiye yöneticilerinin ne diyeceği, ne yapacağı belli olmaz tavırları süreci frenlememelidir. Son Aksakal atamasındaki sulandırmayı unutmuyoruz. Bu ciddiyetsizliğin izahı yoktur. Kof efelenme diliyle diplomatik dili çarpıştırmak çelik topla yumurtayı tokuşturmak gibidir. Bizim yumurta haliyle kırılır. Bunu on beş yıldır sayıya gelmez olay ve durumda gördük.

Bizimkilerin sulandırmalarına rağmen yol açık. Özbekistan’dan sonra Türkmenistan Teşkilat’a gözlemci sıfatıyla katıldı. Bu iki ülkemiz de üye gibi hareket ediyorlar. Macaristan da gözlemci üye olduğu hâlde hepimizden istekli gidiyor. Bazı Asya ülkeleri sempatiyle takip ediyorlar. Rusya destekler görünüyor ve bir türlü dâhil olmak için istekte bulunuyor. Binali Bey’in densiz-yersiz-zamansız açıklaması inşallah başımıza iş açmaz. Sürece yayılarak bize yarayacak şekilde çözümlenmesi gereken bir meseledir.

Kardeşlik esasına dayalı bir teşkilatlanmanın temeli sağlam. Asıl sağlamlık işbirliği alanlarını artırmayla gelecek. Adımları doğru atmak lazım. İyi seçilmiş heyetlerin yürüteceği bir iştir. Başka türlü başarılı olunamaz. Verilecek mesajlar önce kimlerle temsil edildiğinize bakılarak alınır. Her şeye rağmen liyakat ve ehliyet gözetmeyi yönetenlerimizden bekliyoruz.

Yazar

A. Yağmur Tunalı

Yorum Yap

Kayıt olmadan yorum yapabilirsiniz.




Benzer Yazılar