Yükleniyor...
Bugün “Türk dünyasının yıldırım sesli manasçısı”, “Bozkırdaki Bilge”, “Modern Homer” Cengiz Aytmatov (d. 12 Aralık 1928 – ö. 10 Haziran 2008)’un uçmağa varmasının yıldönümü.
Aytmatov, başta Kırgız Türklüğü olmak üzere diğer Orta Aya Türklerinin hem toplumsal, hem ekonomik, hem kültürel, hem de tarihî hayatını modern bir edebiyat tekniği ve kurgusu içinde çok etkili ve güzel bir şeklide anlattı. Çok zengin mitolojik birikimini, güncel durumlara uyarlayarak yeniden işleyip üretti.
Gün Olur Asra Bedel romanında Türk’ün millî hafızasının nasıl yok edilerek mankurtlaştırıldığını anlatır. Aytmatov, Komünist Rusya’nın Türk’ün millî hafızasını silme teşebbüslerine şiddetle tepki koymuştur. Komünist Rusların verdiği eğitimle bazı Türkler, kendi Kırgız Türklüğüne ait bütün millî ve dinî değerlerini kaybetmiş, atalarını, tarihlerini, gelenek ve göreneklerini, dinlerini, kimliklerini unutmuş, mankurt olmuş tiplerdir. Bunlar, efendileri olan Rusların öğrettiklerini tek doğru kabul etmiş, onların verdiği emirleri uygulamayı tek görev bilmiş, milletlerine ihanet etmişlerdir.
Beyaz Gemi romanında da mankurt tipiyle karşılaşıyoruz. Oradaki Orozkul, Kırgız Türklüğünün millî kültürünün bir parçası olan Maral Ana efsanesine inanmaz, şehre gidip bir dairede memur olmak, bir aktrisle evlenip sadece Rusça konuşulan bir evde yaşamak ister. Kırgız Türkçesini kaba bir köylü dili diye aşağılar yani dilini, kimliğini, milliyetini reddeder. Diğer yandan devamlı içki içer, kendi idaresindeki ormanın ağaçlarını kesip gizli gizli satar. Her türlü ahlaksızlığı yapan kaba saba bir adamdır. Mümin Dede’ye kötülükler yapar, merhametsizce karısını döver, ama efendileri olan Komünist amirlerine tam bir teslimiyetle bağlıdır yani dinî ve ahlakî değerlerini de yitirmiştir. Kendi Müslüman Türk kimliğine yabancılaşır ve efendisi olan Ruslara âdeta tapar. Bencilce kişisel menfaat temininden öte bir yaşama amacı yoktur. Sadece biyolojik anlamda maddi, dünyevî imkânlardan sonuna kadar yararlanmayı hedef edinir. Mankurtlaştırma kişiyi kendi benliğine, kimliğine düşman yapma, kendi varlığını kendine reddettirme yöntemidir.
O, özelde Kırgız Türklüğünün, genelde ise bütün Türk milletinin tarihsel kültür mirasını modern şartlarda günümüz için güncelleyerek yeniden işleyebilmiştir. O eski zamanlara ait bu kültürel değerlerin günümüz için de nasıl işlevsel olabileceğini göstermiştir. Eski destanları, masalları, efsaneleri ve diğer folklorik verimleri o, günümüzde nasıl anlamlı hale getirebiliriz diye düşünmüştür. Romanlarında bunları modernize ederek, yenileyerek yeniden üretmiştir. Bu anlamda geleneği yeniden üretme konusunda oldukça başarılı olmuştur. Böylelikle millî hafızamızı diriltmiş, üzerindeki tozları kaldırmış, parlatıp cilalayarak günümüze taşımıştır.
Nayman Ana Efsanesi: Çok eski zamanlarda Kalmuk-Kırgız savaşlarında her iki taraf birbirlerinden aldıkları esirleri hayvan çobanı olarak kullanırlardı. Bu esirlerin kaçmalarını ya da başka türlü zararı ve tehlikeli hale gelmelerini önlemek için onları mankurtlaştırma yoluna giderlerdi. Mankurtlaştırma işlemi de şöyle yapılıyordu: Esirin kafası tamamen kazınır, hiç saç kılı kalmaz. Çıplak kafaya şire denilen yeni kesilmiş deve derisi şapka gibi geçirilir. Kenarlarından iple sıkıca bağlanır. Eli ayağı bağlanıp sıcak güneş altında üç beş gün aç susuz bırakılır. Deri kurudukça başını sıkar, kemikleri sızlatır, yeni çıkan saç kılları geri batar, iğne gibi tüm duyu sinirlerini öldürür. Ölen ölür ölmeyenin da böylece hafızası yok olur. Adını, ailesini, soyunu, milletini, tarihini, kültürünü, dinini her şeyini unutur. Bundan sonra efendisi ona yeni bir kimlik verir. O ne derse onu yapar, onun emirlerinden dışarı çıkmaz. Böylece esir artık bir mankurt olmuştur.
Bu efsane, Aytmatov’u çok etkilemiş ve bunu Gün Olur Asra Bedel romanında kullanmıştır. Buna göre Komünist Rusların beyin yıkama, eğitim, politika, basın yoluyla Türk milletini nasıl mankurtlaştırdığını anlatmıştır. Bunu yaparken de bu efsaneyi simge olarak alıp işlemiştir. Romanda biz Nayman Ana’nın oğlu Colaman’ın Juan Juan kabilesi tarafından nasıl mankurtlaştırıldığını görüyoruz. Nayman Ana burada Türk milletidir, Colaman da Ruslar tarafından mankurtlaştırılan Türk çocuklarının temsilcisidir. Nayman Ana oğlunu kurtarmak için gittiğinde Colaman onu efendisinin talimatıyla ok atarak öldürür. Bunun temsilî karşılığı şudur: Komünist Rusların Türk tarihini, kültürünü, atalarını, dilini, dinini öldürmesi, yok etmesidir. Bunu da Türk çocuklarına, Komünist, dinsiz, milliyetsiz olarak yetiştirdiği Türk aydınlarına yaptırmasıdır. Yani Türk’ün millî hafızasını mankurtlaşmış Türk aydınları eliyle gerçekleştiriyor.
Nayman Ana, oğlu Colaman tarafından öldürüldükten sonra başındaki beyaz yazma rüzgârda uçar ve Dönenbay kuşu olur. Bu kuş, karşılaştığı her insana “Senin baban Dönenbay, senin baban Dönenbay” diye seslenir. Bunun simgesel değeri de şudur: Atalar ruhunun Türk nesline kendi tarihini, kimliğini, kültürünü, dinini sürekli hatırlatmasıdır.
Aytmatov, bütün Türk boylarının, Türk devletlerinin bir araya gelmesini, ortak işler yapmasını, tam bir dayanışma ve yardımlaşma içerisinde olmasını, büyük Turan birliğinin kurulmasını can u gönülden isteyen ve bunun için çalışmış olan yürekli bir Türk aydınıdır. Her şeyden önce Kırgız’ın, Türkmen’in, Kazak’ın, Özbek’in ayrı birer millet değil; tek bir milletin yani Türk milletinin boyları olduğunu, kökümüzün bir olduğunu ve dolayısıyla kökü bir olan Türk boylarının mutlaka birleşmesi gerektiğinin bilincindedir. Nitekim kendisi ile yapılan bir söyleşide şöyle der:
“Şimdi Türkiye ile Orta Asya ve Kafkas Cumhuriyetleri arasında çok iyi ilişkiler var. Uluslararası önemli petrol boru hatları, demiryolları, bu ülkelerin ekonomik ve kültürel kalkınmasında çok önemli rol oynayacak. Bunun sonucunda Türk Cumhuriyetlerinin parlak geleceği, ülkelerimizin ve kardeş halklarımızın yakınlaşması daha kısa sürede gerçekleşecek. İnanıyorum ki bu projelerin hayata geçirilmesi ile dünya siyasetinde biz Türkler ile ilgili yeni sayfalar açılacak.
(…) Biz Türk halkları, 70 yıl Sovyet çatısı altında birleştik. Şimdi ise kendi birliğimizi, Türk birliğini kurmakta, Türk Dünyasının bayrağı altında birleşmekteyiz. Bu elbette çok büyük, tarihî bir başarıdır. Azerbaycanlı da, Kırgız da, Kazak da, Türkmen de hem kendi Türklüğünü hem de hepimizin aynı kökten geldiğini biliyor. Bu aslında tarihî bir başarıdır, emsalsiz bir zaferdir.”[1]
[1] Enes Cansever’in kendisi ile yaptığı mülakattan, Kardeş Kalemler, Ocak 2010, S.37, s.26, 27