Yükleniyor...
Türk devleti millik vasfını her geçen gün kaybetmektedir. Cumhuriyetin kuruluşundan Atatürk’ün devlet hayatında etkin olduğu tarihe kadar devletin millik yapısının kurulması ve kollanması ön planda iken onun etkinliğinin azalmasından başlayarak günümüze kadar bu çizgi her geçen sürede olumsuzluk hanesine doğru hızla itelenmektedir.
Bir milletin statik ve dinamik unsurlardan meydana gelen kültürünü aşağıladığın yok saydığın veya bağnaz bir dille, küçük kafayla onu çağın gerisinde gördüğün zaman işte sona yaklaşmışsın demektir. Remzi Oğuz Arık Milliyetçilik adlı kitabında Milliyetçiliğe kaynak unsurları ikiye ayırır. Statik ve Dinamik unsurlar. Toprak(vatan),din, dil, tarih, soy gibi unsurlar Milliyetçiliğin değişen dünya şartları karşısında değişmeyen statik unsurlarıdır der.
Rahmetli Prof. İbrahim Kafesoğlu büyüğümüzde 1967 yılında yayınlanan Türk Kültürü Dergisinin 54. sayısında “İnsanda şahsiyet, biri “ferdi”, diğeri “milli” olmak üzere iki şekilde görünmektedir. Ferdi şahsiyet ata ocağında nüvelenen ve aile ahlakı yönünde gelişen şahsiyettir. Aile terbiyesi ferdi şahsiyetin esasını teşkil eder. Milli şahsiyet ise Milli Kültür yolu ile teşekkül eder. Milli Tarih, Milli Edebiyat, Milli Felsefe, Milli sanat zevki, Milli Ahlak ile beslenen ferdi şahsiyet yavaş yavaş Milli Şahsiyet hüviyetini alır”. Tabi bunların hepsi içinde Milli bir dil gereklidir.
Milli Kültürün içinde olanların vazgeçilmezlerinden biride Dil’ dir. Bir Milletin dili, kendi insanı tarafından sevilmez, korunmaz ve takip edilmezse o milletin geleceği çok karanlıktır. Dil’in yapısının sağlam olması, korunması gelişmelere karşı duyarlı ama manada işlevsel yapısını kaybetmemesi için devletin ve devletin okumuşlarının da azami titizliği göstermesi gerekir. Maalesef 1938 de sonra milli kültürde, milli dilde tahrifatlar başlamış şimdi ise yanına hiç olmayan bir dil yaratılmaya çalışılarak devletin birliğinin bozulması noktasına kadar varan acı ve tehlikeli bir noktaya taşınmıştır. Devletin televizyonlarında ve üniversitelerinde başka bil dil öğretilmekte onunla yayınlar yapılmaktadır.
Dil birliğinin ortadan kaldırılması demek çok iddialı söylüyorum Millet in ortadan kaldırılması demektir.
Dil insanlar arasındaki iletişimi sağlayan sesli ya da yazılı simgeler sistemi ise, Türk Dili, Türk insanı arasında iletişimi sağlayan sesli yada yazılı simgeler sistemidir. Maalesef yöneticilerimiz bu kargaşayı bu kaosu çıkarmışlar bugün kendileri bile bir olay karşısında içinden çıkamayacak duruma düşmüşlerdir. Sarıldıkları tek nokta halkın % 50 si tarafından istediği noktasındaki düşünceleridir. Milliyetçi Hareketin temel taşlarından geçen gün ölümünün yıl dönümünü andığımız Rahmetli Dündar TAŞER’in bir sözü bugünkü gibi zihnimde yerini korumaktadır. “Yolcuların çoğu tarafından istenmek, insana kaptan olma niteliği kazandırmaz” . Gerçekte öyle değil mi? Belli bir oran tarafından istenmek kaptan olma özelliklerinin olduğunu göstermez. Bunu demekle ne Dündar TAŞER büyüğüm nede ben asla halkın tercihlerinin doğru bulmadığımızı söylemek istemiyoruz. Sadece kabiliyet, karakter, bilgi birikimi, feraset ve mensubiyet şuurunun öneminden dem vurmak istiyorum.
Milli Kültürün, milli dilin, Milli şuurun zayıflaması veya zayıflatılması veya sahip çıkılmaması Milli tepkiden yoksun bir kitle ortaya çıkardı. Vatan Millet devlete karşı yapılanlara, kültürümüze dilimize karşı yapılanlara sessiz kalan hatta hiç düşünmeyen bir kitle meydana getirdi.
Bu konuda çok ama çok önemli bir örmeği anlatacağım. Genç neslin hiç duymadığı, zannedersem benim neslimin bile çok fazla haberdar olmadığı bir olay dünümüzde ne olduğumuzu ortaya koyar diye düşünürüm. Ondan sonra yorumlamak ve üzerinde düşünmek siz değerli okuyucularıma düşer diyorum.
“Yıl 1933 Şubat’ın 25 i. Bu tarihte Cumhuriyet tarihinin çok önemli bir olayı cereyan ediyor. İstanbul’da Fransızların (Wagons Lits) Vagon-Li adlı bir demiryolu şirketi var. Bu işletme Fransızlara ait ve Fransızlar tarafından yönetiliyor. Bu şirkettin müdürü şirket içinde Fransızcanın dışında başka bir dil konuşulmasını yasaklamıştır. 23 Şubat 1933 günü Beyoğlu’nda şirketin çalışmaları sürerken bir müşteri çalışan Türk memur Naci beye akşam kalkacak Ankara treninde yataklı bir yer olup olmadığını sorar, yer olmadığını öğrenince de ısrarla yardımcı olmasını rica eder. Naci Beyde ısrar karşısında dayanamayıp telefonla Şirketin Galata acentesini arar ve doğal olarak Türkçe konuşur. Bu konuşma Acente müdürlüğüne atanmış Bay Jannoni’nin dikkatini çeker, diğer memurlardan birini yanına ister ve Naci beyin dilinin ne olduğunu sorar ve Türkçe olduğu cevabını alınca da Naci beye azarlayarak burada ki konuşma dilin Fransızca olduğunu bilmiyor musunuz der. Buna TÜRK NACİ’nin verdiği cevap şudur. “ BEN TÜRK’ÜM. ÜLKEMDE RESMİ LİSAN TÜRKÇE’DİR. HATTA SİZ BİLE TÜRKÇE ÖĞRENMELİSİNİZ.”
Bu cevap müdürü çılgına çeviri önce Naci beye 10 bin kuruş nakdi ceza vereceğini söyler. TÜRK NACİ’nin cevabı; “Niye ceza veriliyor, kabahatim nedir? MEMLEKETİMDE TÜRKÇE KONUŞMAK HAKKIMDIR” cevabına karşılık cezayı 15 bine çıkardığını söyler ve Naci beyde ceketini alır ve acenteyi terk eder.
Bu olay günlük gazetelerde yer alınca kıyamet kopar. Üniversite gençliği bu olayı protesto etmek için miting düzenlerler. 25 Şubat’ta tramvay ve otobüslerle kalabalık Taksime ve oradan da Beyoğlu’na gelirler. Kalabalık binlerle ifade edilen sayılardadır. Halkın geldiğini öğrenen acente müdürü iş yerini tatil eder ve ortadan kaybolur. İstiklal caddesini dolduran kalabalık sebebiyle tramvaylarda hareket edemez. Tramvaylarda birinin üzerine çıkan bir genç haykırır. “Türkiye bir sömürge ülkesi değildir, Türkiye’de Türkçeden başka bir dilin hâkimiyeti söz konusu olamaz. Türkiye’de Türkçe konuşulur” der. Gençler şirket binasına yönelir içerde bulunan Atatürk resmini asılı olduğu yerden alır ve acenteyi tahrip ederler. Bu hareketin öncüleri içinde Peyami Safa,Tevfik İleri ve Cahit Arf da bulunmaktadır.
Çevre illerin gençliği de bu harekete destek verdiklerini çektikleri telgrafla bildiriler. Bu olaydan sonra “Türkiye’de Türkçeyi mutlak hakim kılmak için” bir “ Dil Mücadele Cemiyeti” kurulur.
Seksen yıl önceki duyarlılığımız budur seksen yıl sonraki durumumuzu da biliyorsunuz.