Yükleniyor...
Bireyin ve devletin hayatına olumlu yön veren güç; akıl ve iradedir. Yapılacaklar önceden düşünülür, hayal edilir sonra proje haline getirilir ve onu uygulamak gibi önemli bir safhaya geçilir. Hayaller yapılmak istenenlerdir. Hayaller ayağı yere bastıkça bir ülküdür.
Hayalleri, ülküleri akılda tutma görevi aklın defteri olan hafızanındır. Ve hayallerin ülkünün başlangıçtan sonuçlanana kadar uygulanacak metodu ve onlarla ilgili gelişmeler de şuurla takip edilir.
***
Tarihin belli dönemlerinde Türk Milletini yönetenlerin hafıza ve şuur zayıflığı sorunu yaşadıklarına, hatta tezimi daha da ileri taşıyarak Türk insanında da sebebi ne olursa olsun hafıza ve şuur zayıflığı rahatsızlığı olduğuna inanıyorum.
Bu husus Türk tarihinin her sayfasını çevirdiğimde gözüme batar, yüreğimi ve aklımı yaralar.
Nasıl olur da kısa bir süre önce karşılaştığımız ve büyük zarar gördüğümüz bir olayın acısı unutulmadan kısa bir zaman sonra tekrar benzeri ile karşılaşabiliyoruz?
Bir asır önce Kurtuluş Savaşı yapma noktasına getiren hata ve yanlışları, ihanetleri, uygulamaları nasıl kısa bir zamanda unutup da bir asır sonra benzer sorunlarla karşılaştık?
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinde yaşayan soydaşlarımız kısa bir süre önce Rumlardan can, mallarını korumak için savaş verdiler. 1974 yılında Türkiye’nin müdahalesi ve 498 Türk askerinin ve 1640 Kıbrıslı Türk’ün şahadetiyle sonuçlanan Kıbrıs Türk’ünün kurtuluş savaşının üzerinden daha yarım asır bile geçmeden Kıbrıs Türk gençliğinin bir kısmı bugün Rumlarla beraber olalım diye irade beyanında bulunabiliyorlar?
Daha yakın bir tarihi söyleyelim; Irak’ın parçalanması sürecine destek vererek hiçbir zaman dostumuz olmayacak Amerikan’ın “Bir koyup beş alma” formülüne sıcak bakarak Irak’ın bölünmesine yardımcı olduk, sonunda binlerce Mehmetçiğimizin can vermesine, milyarlarca dolarlık zarar yaşamamıza neden olan politikalar takip ettik.
Bahsedilenleri tecrübesizlikten yaptık diye kendimizi aldatalım. Aynı yol ve taktikle güney sınırımız güvenliği için olmazsa olmaz olan Suriye’nin bütünlüğün istememiz gerekirken tersine hareket ederek yine hata yaptık.
“En kısa zamanda Şam’da, Selahaddin Eyyubi’nin kabri başında Fatiha okuyup, Emevi Camisi’nde namaz kılacağız” gibi yanlış hayal kurarak, bugün güneyimizde terörist YPG/PKK’nın devlet kurması noktasına geldik.
Daha böyle pek çok örnekler ortaya konabilir.
Yazılanlara alınanlar olabilir, olursa yazışarak “Türk’ün Hafıza ve Şuur Sorunu” temalı araştırmama katkı sağlamış olurlar.
Bunları söylerken kastımız sadece gerçekleşmiş olayların hafızada tutulması veya gerçekleşen olaylarla ilgili şuurun oluşması değil, olmadan olacağı, gelmeden geleceği öngörerek, bilgi ve gelişmeleri doğru okuyup yorumlayarak tedbir almak da, hafıza ve şuur erdemidir.
Konunun daha iyi aktarılması için sizlere kısa bir zaman gezisi yaptırmak istiyorum.
***
1984 yılında ilk büyük eylemini yapan PKK’nın amacı; “Türkiye, Suriye, Irak ve İran’dan koparacakları topraklarda, Kürdistan dedikleri yerde devlet kuracaklardı”.
Yönlendirenler ise, önemli coğrafyaya sahip dört devleti böldürecek, yerine İsrail’e destek bir devlet kurduracaklardı.
Türk Milliyetçilerinin Başbuğu Alparslan Türkeş ve Ülkücü Türk Milliyetçileri tehlikeyi gördü ve hem uyarı görevini yaptı hem de mücadeleye başladı.
1984 yılında iktidarda, Muhafazakâr çizgide politikası olan Anavatan Partisi ve onun lideri Turgut Özal vardı. Özal bölücü örgütün bu planlı kalkışma harekâtını “üç beş çapulcu” diyerek küçümsedi.
Bölücü örgütte bu zafiyetten yararlanarak, dıştan da aldığı destekle daha da güçlendi.
Ülkede bunlar yaşanır hafızadaki tazeliğini korurken, 2002 yılında yine kendisini muhafazakâr çizgide olduğunu söyleyen AKP iktidara geldi.
Bunların döneminde ki uygulamalar nedeniyle bünye derin yaralar aldı.
AKP’ si ve onlar gibi düşünenlere göre tehlike yoktu. Bölünme riski de mevcut değildi.
Daha dün olan haince olaylar sanki hiç olmamış gibi görülüyordu.
Bu düşünceler ışığında 2005’te Diyarbakır’da açılım başlattılar.
Hatta bu düşüncedeki insanlara göre “Kürt, Ermeni açılımlarından zarar gelmez, ülkemiz daha da rahatlar” dı.
Bazıları bu gelişmeleri büyük devlet olmaya başladığımızın emareleri diye tanımladı. AKP yönetenleri ve taraftarları “Yeni Osmanlıcılık” düşüncesini ortaya attılar.
O dönemde Vatan Gazetesi yazarı olan sonraları AKP’nin 64 ve 65. ci hükümetleri döneminde Kültür ve Turizm Bakan Yardımcılığı yapan sonradan AKP İstanbul milletvekili yapılan Hüseyin Yayman görüşlerini şu veciz! Cümlelerle ifade etti.
“Kürtçe konuşmanın ülkeyi böleceği söylendi, Kürtçe serbest kaldı ülke bölünmedi.
-OHAL kalkarsa Güneydoğu’nun elden çıkacağı söylendi, OHAL kalktı ama korkulan olmadı.
-Kürtçe TV. Yayını ülkeyi böleceği söylendi, TRT Kürdi kuruldu ülke bölünmedi.
-Yol kontrolleri kalkarsa güvenlik sağlanmaz dendi, şimdi kontrol noktaları yok ama denen olmadı.
-Kürtçe eğitim olursa bölünürüz dendi, özel okullar Kürtçe eğitim yapıyor bu yapılanlar birlik ve bütünlüğü getirdi.
-Korku siyaseti ile iktidara gelinebilir ama iktidarda kalınmaz” dedi.
AKP Hükümeti Yayman’ın dediklerinden daha fazlasını da yaptı.
Sonuç ne oldu? Bölücüler kalkışma hazırlığına başladılar.
Kurtarılmış mahalleler, kurtarılmış ilçe ve iller ortaya çıktı. Buralar teröristlerden temizlemek için Türk devletinin milyarlarca lirası, zamanı, gücü boşa gitti, dirliğinin, huzurunun kaybolmasına sebep olundu. Yüzlerce yavrumuzu şehit verdik.
Bu görüş ve uygulama “kör atın yemini çalma” hikâyesini andırıyordu. “Çiftçinin düşüncesiz ve yaramaz oğlu atları içinde ayırım yapıp kör atın yemini çalıp, diğer ata yediriyor, yaptığı ile de övünüp;
-Baba, kör atın yemini çalıp diğer ata veriyorum, kör atın hiç haberi olmuyor, sözüne,
Babası her defasında; olur oğlum olur dermiş.
Ve bir süre sonra köre at zafiyetten ölmüş,
Baba; Bak oğlum kör at görür demiştim, bir gün haberi olur demiştim, haberi olmuş demek ki”
Bizim hırçın, yaramaz ve düşüncesiz çocuklar acaba “ülkeye yaptıkları yanlışı gördüler mi?
***
“Açılım” adı verilen, teröristlerin sınırda karşılanıp ayaklarında mahkeme kurulmasından sonra artık gemi azıya almışlardı. O döneme ait birkaç haberi burada sizlerle paylaşıyorum.
27 Aralık 2014 tarihli gazetelerde görülen bir haber: Daha önce özerklik istediğini dile getiren HDP, bu kez de Kanton modelini öne sürdü Rusya’nın başkenti Moskova’da temaslarda bulunan HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş “iki yıla yakın süredir diyalog süreci devam ediyor. Bunun müzakereye dönmesi ve müzakere sürecinin bir hafta on gün içinde başlamasını bekliyoruz” dedi. Kafaların da ki modelin Rojava’da uygulanan model olduğunu söyledi ve “Rojava (kanton)tüm Orta Doğu’ya örnek olabilir. Biz yalnız Türkiye’de değil tüm Orta Doğu’da öz yönetim (kanton) modelinin tartışılmasını istiyoruz.” Dedi.
Bunun manası Türkiye’nin bölünmesi, parçalanmasıydı.
Bu vatanı sevenleri korku hastalığına yakalanmışlar diye takdim etmek, olayları küçümsemek bölücülerden başka kimin işine yardı?
31 Aralık 2014 tarihli gazetelerde görülen başka bir haber: Peşmerge lideri Barzani Reuters’e ABD’ li bir generalle yaptığı görüşme hakkında bilgi verdi. Barzani Amerikalı generale “Biz Irak’la boşanmak istiyoruz ve benim planım Sykes-Picot’u (Orta Doğunun şu anki haritasının çizildiği 1916 yılında Fransa ile İngiltere arasında imzalanan anlaşma) değiştirmek istediğini söylediğini ifade etti.”
24 Aralık 2014 tarihli gazetelerde görülen bir başka haber: “Terör örgütü PKK’nın Kandil’deki uzantısı KCK’ nın elebaşlarından Cemil Bayık, Kürt sorununun sadece Türkiye’yi ilgilendiren bir sorun olmadığını hem bölgesel hem uluslararası bir sorun olduğunu belirterek, Türkiye sorunu çözme amacı taşıyorsa bunun uluslararası güçler olmadan çözülemeyeceğini bilmesi gerekir. Dünyadaki çatışmalı sorunlarda iki tarafla Türkiye’nin dediği gibi oturularak çözümlenmemiştir. Mutlaka üçüncü bir tarafın gözetimi altında sorunlar çözümlenmiştir. Biz Türkiye’nin kaygılarını gidermek için en güvendiği müttefiki Amerika’nın üçüncü taraf olabileceğini söyledik” demektedir.
Önce iki ayrı güç olduğunu söylüyor ve arabuluculuk teklif ile de üçüncü bir gücün devreye girmesini isteyerek Türkiye’deki bölücülük sorununun uluslararası platforma taşımak istiyordu.
Ocak 2015 tarihli bir internet sitesinde Müyesser Yıldız’ın şu haberi vardı. “Mardin’de sözde PKK vergi görevlilerinin tüm işyerlerine gidip, bundan sonra T.C.ye değil, bize vergi vereceksiniz” dediğini, herkesi nasıl haraca bağladıklarını anlatıyor ve Meclis’te Mardinli bir siyasetçiye sordum, şu karşılığı verdi. “Evet, bana da geldiler. Valiye gittim ‘ne yapabilirim’ dedi” diye yazıyor.
Gelişmelerin bu kadar vahim bir noktaya kadar gelmesinden önce, bazılarının “korkmayın korku ve ağlama hastalığına yakalanmayın” diye olayları örtücü tavır sergilemesini düşünmek gerekir.
Bu olumsuz gelişmelerden sonra neler oldu; bu öngörüsüzlük, hafıza zayıflığı ve şuursuzluk sebebiyle yüzlerce polisimizi askerimizi şehit verdik. Yüzlerce ana, baba yavrusunu kaybetmenin, pek çok eş ve çocuk da eşsizlik ve yetimlikle hayata devam ediyor. Milyarlarımız da heba oldu.
Ne için? Dünü unuttuğumuz ve kendi milletine ihanet edecek kadar şuur kaybı yaşadığımız için.
1984 yılından bu tarafa bölücü hareketin hangi üst noktaya geldiğini, görme yetisini kaybetmişler bile rahatlıkla görür ve sezerler.
AKP iktidarı birkaç senedir dünkü hatalarının farkına varmış veya vardırılmış ki, devletimiz terörle mücadele ediyor.
Ama gelinen noktada ne kadar kayıplarımız olduğunu da düşünmek gerekir.
***
Sonuç olarak; Türklerin birey olarak da millet olarak da, hafızası zayıf. Dolayısıyla devlet hafızasının da zayıf olduğu sonucu çıkıyor. Eğer devletin hafızası sağlam olsa ve milletinin hafızasına bu olayları yerleştirse ve onları şuurlandırmaya gayret gösterse bugünkü olanların büyük bir kısmı olmazdı.
Çabuk unutuyoruz, çabuk başkalaşıyoruz, asimile olma hızımız çok yüksek. Dışardan gelen her söyleneni araştırmadan sorgulamadan kabul ediyoruz.
İlim adamlarımız ve akademisyenlerimiz Doğu ve Güney Doğu bölgemizin nüfusunun büyük bölümünün Türk aşiretlerinden oluştuğunu söyleyip yazıyorlar. Şimdi o aşiretler duruyor ama kendini Kürt olarak görüyor ve Kürtçe konuşuyorlar.
Bir başka yanlışımız da hatayı yapan, yaptıran, sebep olan ve destekleyenlerden zamanı gelince hesabı sorulmuyor, herkes yaptıklarıyla kalıyor.
Hiçbir suç ve suçlu cezalandırılmıyor. Bu yanlışları ihanetleri, hataları yapanlar, hiçbir suç işlememişler gibi rahat rahat kamuoyunun önünde geziyorlar.
Temennimiz milletimize hafızanın ve şuurun önemini kavratacak Türk Milliyetçilerinin, yani Türk ve Türkiye sevdalılarının görevi devir almasıdır.
Bu milleti seven, ilelebet yaşamasını isteyenler, yani Türk Milliyetçileri, Türk Ulusalcıları ülkenin yönetiminde görev alarak bu uygulamaları acilen başlatmazlarsa ne zaman neleri olabileceğini kestirmek güç.
Hafıza ve Şuur probleminin kısa zamanda çözülerek öze dönüşün ivedi sağlanması dilediğimizle…