Yükleniyor...
Sözümona yasa değişti, Silivri’den gelen “tutukluluğun devamına” haberleri değişmedi. Sürpriz mi? Hayır!.. O yasaların kimlere uygulanmak üzere değiştirildiği sıcağı sıcağına gösterildi…
Hele bir YAŞ toplantıları geçsin, TSK’nın kökü iyice bir kazınsın… Teröristbaşı dahil, PKK’lıların “özgürleştirilmesi gereği” hem Silivri hem de Türk Milleti nezdinde iyice hazmettirilsin… Türkiye ve coğrafyamız üzerindeki ameliyatlar “büyük devlet olmanın, Osmanlı gücüne dönüş”ün gereği olarak benimsetilsin… Emperyalizm işi bitince “Devlet içinde devlet savaşlarını” sonlandırsın; Silivri, Hasdal, Hadımköy, Maltepe “sakinleri”nin de çaresine bakılır.
Görünen şu; Oda Tv davası Balyoz’a, Balyoz Ergenekon’a ipotekli. Tümü de 1 Ağustos YAŞ kararlarına. Gül ve Erdoğan arasındaki “uyumlu rekabet”in YAŞ’a yansımaları Silivri davalarının birinci belirleyeni olacaktır, buna inanın.
Tabloyu netleştirmek için bir demet örnek sunalım:
Başbakan Erdoğan MİT krizinde, yargının “devlet içinde devlet” haline geldiği mesajını vermişti. Elbette, ima etmek istediği başka bir şeydi. “Yargı” üzerinden “devlet içinde devlet olma” savaşı… Onlar savaşınca, yasalar değişse de Silivri’dekiler “yatmaya” devam edecekti besbelli!…
KCK davasının tutukluları: Ragıp Zarakolu ve Büşra Ersanlı… ABD, AB hopladı; Zarakolu iddianname bile çıkmadan tahliye oldu.
ABD-AB Ersanlı için de bastırdı. Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, “Büşra Hoca’nın terörist olduğuna inanmadığını” açıkladı. Ve 1 hafta sonra Ersanlı’nın tahliyesi geldi. Öğrendik ki, Ersanlı’ya kefil olan Davutoğlu tahliyeden sonra arayıp: “Geçmiş olsun.” bile dememiş. Acaba neden? Birilerinden mi çekindi? KCK davası ve Ersanlı hakkında en “sıcak takip” haberleri Zaman Gazetesi yaptı. Yine öğrendik ki, tahliyesinden sonra camiadan Hüseyin Gülerce Büşra Ersanlı’yı arayıp: “Siz geçmişte hep bizim yanımızda oldunuz; ama biz sizin yanınızda olamadık. Bu telefonumu özür yerine kabul eder misiniz?”demiş. Büşra Ersanlı bunları CNN Türk’te Enver Aysever’e anlattı. Aysever de pası aldı, Gülerce’nin bir de bu programa bağlanıp Ersanlı’ya “merhaba” demesini istedi. Ancak beklenen telefon gelmedi. Acaba neden? Davutoğlu ve Gülerce’yi frenleyen camia-KCK arasındaki mesafe mi; yoksa “devlet içinde devlet” savaşları mı oldu?
Danıştay Başkanı Hüseyin Karakullukçu. İktidarın haksız-hukuksuz uygulamalarının denetiminden birinci dereceden sorumlu yüksek yargının başı. İlk demeci: “Hükümetin önünde engel olmayacağız.”; yani“özelleştirmelerin, satışların, devlet kadrolarının tasfiyesinin önünü açacağız” olmuştu. Dinlemelerden, izlemelerden de rahatsız değildi. “Benim de telefonlarım dinleniyor. Ben rahatım, çok rahatım. Niye? Çünkü herkesin dinleniyor.” diyordu. 2 ay sonra dinlenmek ve izlenmek suretiyle, hayali ihracat yaptığı iddiasıyla tutuklanan bir işadamının Danıştay’daki dosyasını takip eden kişiyle görüştüğü ortaya çıktı.
Başbakan Erdoğan bu tabloyu şöyle açıkladı:
“Bu tür komik iddiaların üzerinde durmayın. Müddei, iddiasını ispatla sorumludur. Bunların hepsi kurumlarımızı ve kurumlarımızın başındaki insanları yıpratmaya yönelik adımlardır ve bu adımları atanların samimiyetinden endişeliyim.”
Aynı Başbakan, 1 gün önce gösteri yaptığı için cezaevlerinde olan öğrencilerle, tutuklu gazeteciler hakkında ise şunları söylüyordu:
“Bazı gerçeklerin iyi görülmesi gerekiyor. Sadece harç protestosunda bulunduğu için içeride olduklarına ihtimal vermiyorum. Üniversite öğrencisi katil olabilir, teröre bulaşabilir. Bunun önünde bir öğrencilik var diye bunları temize çıkarmaya kalkarsak üniversitelerde 1980 öncesinde yaşananlar hiçbir zaman unutulamaz…”
“Şu anda yine birilerinin çok savunduğu içeride olan gazeteciler var; ki bunların da Türkiye’de hükümet devirme, iktidar devirme gibi gayretlerin içinde olduğu çok açık, belgelerle ortada. Dosyaları, iddianameleri gördüğüm zaman ben de şoka girdim.”
“Ergenekon” davaları 5’inci yılına girmiş… Böyle bir “terör örgütü”nün varlığı hukuken henüz kanıtlanamamış… Ama MİT Müsteşarı Hakan Fidan’dan sonra Danıştay Başkanı Karakullukçu’ya da“kefil” olan Başbakan, gazeteciler için “terörist” demekte bir sakınca görmüyor. Hem de tahliye taleplerinin görüşülmesine birkaç gün kala. Silivri’den nasıl iyi haberler gelebilirdi ki?!..
Mustafa Balbay, Mehmet Haberal, İlker Başbuğ, Tuncay Özkan, Doğu Perinçek başta olmak üzere toplam 65 kişinin “tutukluluğunun devamına” karar verilirken, yeni öne sürülenlerden birisi “dosyanın karmaşıklığı ve hacmi” olmuş. Pardon!.. O dosyayı sanıklar mı hazırladı ki, bedelini onlar ödüyor?
Tahliye olduğum 18 Haziran’daki son duruşmada mahkeme heyetine şunu söyledim:
“Hala: ‘Deliller toplanmadığından…’ deniyor. Savcılar görevini yapmıyor, biz yatıyoruz… ‘TÜBİTAK’tan rapor gelmedi.’ deniyor. TÜBİTAK görevini yapmıyor, biz yatıyoruz… Bu işleri bizim mi yapmamız gerekiyor?”
İşte Silivri’de de aynı tablo. Başbakan, Danıştay Başkanı için: “Müddei, iddiasını ispatla sorumuludur.”diyor. Ancak Silivri’de “Müddei”, yani iddia makamı, iddiasını ispatlayamıyor; üstüne hazırlanan “karmaşık” dosyanın vebali sanıklara yükleniyor, Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ’dan ise: “ Mahkemenin takdiridir. Söyleyecek bir sözümüz yok.” açıklaması geliyor.
Söylenecek o kadar çok söz var ki!.. Mesela Gazeteci-Yazar, Milletvekili Mustafa Balbay: “Katiller dışarda, vekiller içerde.” demiş.
Yetmez; “Adalet içerde.” demek lâzım.
Şu bir demet örneği toparlayacak yegâne cümle ise galiba şudur:
“Adaletin tutukluluğunun devamına!..”
Dayanın dostlar, dayanın!.. Türkiye ve Türk Milleti için!..
Silivri,Hasdal, Hadımköy ve Maltepe’ye kucak dolusu sevgiler…