Asayişsiz hukuk olmaz 

İnsanlar başına bir şey geldiğinde devletin kapısını değil de illegal yapılanmaların kapısını çalmaya başladıktan sonra, gereken tedbirleri alsak ne fayda?


Paylaşın:

Son bir haftada yaşanılan korkunç olayları kalemime dahi almaya cesaret edemiyorum.

Sosyal medyaya girmemeye çalışıyorum, psikolojim allak bullak olmuş bir hâlde.

Ne yazık ki üzülerek söylüyorum; son zamanlarda yaşanılan bu elim olaylardan sonra toplum artık asayiş ve hukuk arasındaki ilişkiyi sorguluyor.

İnsanlarda şöyle bir algı oluştu artık: “Polis yakalıyor, hakim bırakıyor, ve bu şahıslar serbest kalır kalmaz bir daha suç işliyor. Bu nasıl iş?”

Bu soruların sorulması çok doğal. Yargı mekanizmasında, bir hukukçu olarak benim de şaşırdığım birçok olay var. Toplumsal çürüme mi yaşıyoruz yoksa çürümeyi mi toplumsallaştırıyoruz çözemedim.

Nereden başlayacağımı ben de bilemiyorum, bu yazımda özellikle asayiş ve hukuk arasındaki illiyet bağına dikkat çekmek istiyorum.

Başlayalım o vakit.

Asayiş ve hukuk nedir?

Sizleri TDK tanımları ile boğmak istemem. Benim kendimce analizim şu şekilde: Asayiş, toplumun bel kemiğidir. Bel kemiğiniz kırıldığında ne ayağa kalkabilirsiniz ne oturabilirsiniz, kısacası günlük hayata dair bütün yaşam fonksiyonlarınızda aksamalar yaşanır. Hukuk ise toplumun omurgasıdır, bir insan omurgasız olamaz değil mi? Dik duramaz, nefes alamaz, kısacası yaşayamaz…

Asayişin bozulduğu yerde illegal yapılanmalar artar. İllegal yapılanmaların arttığı yerde devlet mekanizması yok sayılır. Devlet mekanizmasının yok sayıldığı yerde hukuk tanınmaz. Böyle bir ortamda terör örgütleri de yabancı istihbarat servisleri de cirit atar.

Şu an tam olarak öyle bir sürecin içindeyiz. Zemin çok kaygan, toplumsal kaosun çıkması

için ellerinden geleni ardına koymuyorlar. Toplumsal kaostan faydalanmak isteyen o kadar çok grup var ki. Kürtçüler, PKK’lılar, Talibancılar, Selefiler, DAEŞ, uyuşturucu baronları, göçmen kaçakçıları, ticaret simsarları, yabancı istihbarat servisleri ve daha nicesi..

Hangi birini sayacağız ki? Fakat hepsinin ortak tek bir noktası var: Türkiye düşmanlığı.

Türkiye’de iç huzurun olmaması için aklınıza gelebilecek her şeyi yapacak potansiyelde bu gruplar.

Allah bu devlete zeval vermesin…

Duygusallık göstermeden devam edelim.

Kamu düzenini ve toplum huzurunu yani asayişi sağlamanın birçok yolu vardır. Fakat en önemlisi asayişin, hukukla sağlanmasıdır. Hukukun olmadığı bir yerde asayişin sağlanması beklenemez. Kaçanı kovaladın, sonra yakalayıp adalete teslim ettin. Adalete teslim etmek yeterli oluyor mu? Hayır. Hopppp “Adli kontrol şartıyla serbest bırakılmasına…” ara kararı karşımıza geliyor.Bu cümle, bakın sadece bu cümle toplumda birçok şeyin değişmesine sebep olabiliyor.Nasıl mı?

Günümüzde ceza hukukunda yer alan orantılılık ilkesi ve şüpheden sanık yararlanır maddesi hak eden şüphelilere uygulanmıyor, adeta hak etmeyenlere uygulanıyor.

Adam resmen suç makinesi, ne ararsanız var. Mesela bir olay oluyor; işlediği suça dair delilleri karartma ihtimali var, kaçma şüphesi var. Buna rağmen şüpheli şahıs hakkında tutuklama tedbiri verilmiyor, adli kontrolle serbest bırakılıyor hatta bazen adli kontrol bile verilmiyor. Ne demek istediğimi somutlaştırmak için size hemen bir şüpheli profili yaratıyorum: “19 yaşında, 7 tane suçtan kesinleşmiş cezası var, uslanmaz bir kişilik, uyuşturucu ve şiddet bağımlısı. Motor hırsızlığına karışıyor, polisten kaçarken bir anda polis çevirmesinin ortasında buluyor kendini, ruhsatsız silahıyla havaya ateş ediyor, bir şekilde olay yerinden kaçıyor. 3 gün sonra gözaltına alınıyor ve hırsızlık suçunu işlediğine dair yeterli deliller bulunmasına rağmen serbest bırakılıyor. Daha sonra başka bir suça karışıyor ve bu silsile böyle devam edip gidiyor…”

Böyle kararlarla karşılaşıyor muyuz? Ne yazık ki evet…

Bakın 81 ilde kim bilir böyle ne kararlar var da sosyal medyaya yansımadığı için bilmiyoruz.

Kaçma şüphesi olan bu şahıs neden tutuklanmıyor mesela değil mi? Sonrasında ise toplum neden adalete inanmıyor diyoruz…

Yazık, canım ülkeme yazık be!

İnsan oturup şöyle bir düşünüyor: “Millet ve devlet arasındaki güven bağını ve adalet anlayışını bitirmek isteyen, böylelikle toplumsal kaos çıkmasını isteyen bir yapılanma mı var?”

Son zamanlarda bunu özellikle düşünmeye başladım. Göz göre göre bazı yargı kararlarının verilmesini art niyetli buluyorum. Suç oranlarının yüksek olduğu şehirlerimizde görev yapan yargı mensuplarının, MİT tarafından detaylı bir şekilde istihbarat çalışmalarının yapılması gerektiğini düşünüyorum. MİT tarafından hazırlanacak kapsamlı istihbarat raporlarından sonra gerekli tedbirleri alınması kanaatindeyim. Devlet kademelerimizde hâlâ art niyetli paralel yapılanmalara aidiyet besleyen, kripto yapılanmaların içine renklenmiş kamu görevlilerinin olduğunu düşünüyorum özellikle de yargı içerisinde. Umarım bu söylediklerim ilgili yerlere ulaşır.

Bakın gün geçtikçe eriyoruz. Bir şeyleri yazmak da fayda etmiyor artık. İnsanlar başına bir şey geldiğinde devletin kapısını değil de illegal yapılanmaların kapısını çalmaya başladıktan sonra, gereken tedbirleri alsak ne fayda? Toplumsal kaosun kapımıza dayanmak üzere olduğunu hâlâ öngöremiyor musunuz?

Bir yandan İsrail “Büyük İsrail Projesi” kapsamında Suriye’deki YPG üzerinden sınırlarımıza kadar gelme planları yapıyor, bir yandan da kendi içimizde çıkmaz sokakların içine kapatılmak isteniyoruz.

Biz güçlü bir devletiz, büyük bir milletiz. Sadece milletimizin şöyle bir kendine gelmesinde, etrafında olanlara bitenlere bir bakmasında fayda var. Ayrıca devlet kurumlarımız içerisindeki parazitleri temizlemeye de ihtiyaç var…

Neyse daha fazla uzatmayayım. Hukuk olmadan toplumsal huzur sağlanamaz. Toplumsal huzur da asayiş olmadan sağlanamaz.

Kısacası; asayişsiz, hukuk olmaz…

 

Yazar

Ayşenaz Çimen

1 Yorum

Yorum Yap

Kayıt olmadan yorum yapabilirsiniz.




Benzer Yazılar