ATATÜRK

Suriye-PKK arasına sıkışan konu ekseninden çıkarak, bugün Ergun Maraşlı’nın “Hayırla Anılmak” yazısından alıntıları sizinle paylaşmak istiyorum. Ancak söylemeden de yapamayacağım. Davutoğlu, 75 yıldan bu yana Kerkük’e giden ilk Türk Dışişleri Bakanı olduğunu söylüyor. Doğru değil. 1955’de Başbakan Menderes ile birlikte Dışişleri Bakanı Fuat Köprülü Kerkük’ü ziyaret ediyor. 1967’de Başbakan Süleyman Demirel ile birlikte Dışişleri Bakanı […]


Paylaşın:

Suriye-PKK arasına sıkışan konu ekseninden çıkarak, bugün Ergun Maraşlı’nın “Hayırla Anılmak” yazısından alıntıları sizinle paylaşmak istiyorum. Ancak söylemeden de yapamayacağım. Davutoğlu, 75 yıldan bu yana Kerkük’e giden ilk Türk Dışişleri Bakanı olduğunu söylüyor. Doğru değil. 1955’de Başbakan Menderes ile birlikte Dışişleri Bakanı Fuat Köprülü Kerkük’ü ziyaret ediyor. 1967’de Başbakan Süleyman Demirel ile birlikte Dışişleri Bakanı İhsan Sabri Çağlayangil Kerkük’ü ziyaret ediyor. Bunları saymaz iseniz Davutoğlu, Türkiye’nin Irak’taki kırmızı çizgilerini pembeleştiren, Kerkük ve Telafer’in Barzani tarafından işgal edilmesine göz yuman AKP iktidarının Dışişleri Bakanı olarak Kerkük’e gitti.

Gelelim Ergun Maraşlı’nın makalesine: “İşte o kara günlerde, Ankara’da bir Ramazan günü Cuma namazı ve akabinde Mevlit vardı. M.Kemal Paşa vatan uğruna can verenlerin yasını taşıyor gibi siyahlar giymiş, Ramazanın ilk Cumasında camide bulunması herkesin maneviyatını güçlendirmişti. Başkumandan mevlitten sonra ayağa kalktı, yanında yürüyen Hüseyinzade’ye halkı göstererek; ‘Allah büyüktür, bizi kurtaracaktır. Allah’ın inayetine inanıyorum’” der.

Balıkesir Zağnos Paşa Camiinde okuduğu hutbe ile gönülleri coşturmuştur. (7 Şubat 1923)Erzurum Kongresi’nin açılış ve kapanış konuşmasında inancın gücünü ve bu inancın Anadolu’yu düşman işgalinden kurtaracağını (23 Temmuz 1919) ifade etmiş, “Din kardeşleri gibi yaşayalım ve düşmanlarımızı perişan edelim.” (Suriyeliler Beyannamesi 9 Ekim 1919) diyerek Müslümanların bu Haçlı zihniyeti karşısında birlikte olma gereğine dikkat çekmiştir. “Nasıl olacak?” diyen Amerikalı gazeteci Show Moor’e, “Allah’ın yardımı ve Türk Ordusunun yenilmez kuvveti sayesinde” demiştir. Kocatepe’de ellerini semaya kaldırıp, Yaradan’ına dua ederken dudaklarından dökülen cümleler de, O’nun inancını ve teslimiyetinin bir kanıtıdır.  “Ya Rabbi! Sen Türk Ordusunu muzaffer et. Türklük ve Müslümanlık düşman ayağı altında kalmasın, müsaade etme.” (1922)

“Hz. Muhammed öldükten on dört asır sonra bile İslamiyet hala kalplerde ihtizaz husule getirmektedir.” (1930) diyen Atatürk. “Düşmanlarımız bizi dinin tesiri altında kalmış olmakla suçluyorlar, duraklama ve gerilememizi buna bağlıyorlar. Bu hatadır. İslam toplumunun düştüğü zulüm ve yoksulluğun elbette birçok nedeni var. İslam dünyası din gerçekleri dairesinde Allah’ın emirlerini yapmış olsaydı; böyle bir sonla karşılaşmazdı. Allah’ın emri çok çalışmaktır. İtiraf ederim ki, düşmanlarımız daha çok çalışıyorlar. Bizler de onlardan daha çok çalışmak zorundayız. Çalışmak boşuna yorulmak ve terlemek değildir. Zamanın gereklerine göre bilim ve fen ve her türlü uygarlık imkânlarından faydalanmaktır. Bu hususta hatalarımız çok büyüktür” sözleriyles tarihe önemli bir not düşüyordu.

2. Abdülhamid’in torunu Emine Satia Hanım ile evlenen Prof. Dr. Osman Turan şöyle demektedir; “Tarihte ikinci Türk adlı devleti kuran O’dur. Cumhuriyete gelince, Ankara yakınlarında ‘Bayramiye’ tarikatı mensupları, cumhuriyete benzeyen bir site devleti kurmuşlardı. Bakın size ilk kez duyacağınız bir vak’ayı anlatacağım. Cumhuriyet ilan edilmeden kısa bir süre önce, M.Kemal Paşa bir gece yanına bir yaverini alarak Ankara’daki Bayramiye’ye/Hacı Bayram Dergâhını ziyarete gider. Cumhuriyeti kuracağını söyleyerek bekler. Tepki yerine destek gelir, memnun olarak oradan ayrılır. Bunu neden yaptı bilir misiniz? Osmanlı devleti de kurulurken; Osman Gazi’de Şeyh Edebali’ye gitmişti. Paşanın gidişi de böyle bir gidiş.”

Ben de bir başka boyutu hatırlatmak isterim. 1911’de Osmanlı Ordusu’nda on bin subay varken Trablusgarb’a terfi, maaş, takdir umudu bile olmadan gönüllü olarak İtalyan Ordusu ile savaşmaya giden on beş subaydan birisi Mustafa Kemal değil mi? O çölü vatan bilmeseniz uğruna savaşır mısınız? Çanakkale’de İngiliz, Yeni Zelanda ve Avustralya’dan gelen ordular ile savaşan Mustafa Kemal değil mi? Sonra Doğu cephesinde Rus Ordusu ile savaşan. Ve tekrar Filistin cephesinde İngiliz ordusu ile savaşmadı mı? Nihayet, Yunan Ordusu.

Bunların hepsi cihad değil mi? Atatürk, Allah’ın Türk milletine hediyesidir. Atatürk de ‘İstanbul feth edilecektir. Onu feth eden asker ne güzel asker, onu feth eden komutan ne güzel komutandır’ diye müjdeleyen peygamberimiz efendimizin müjdesine, işgal altındaki İstanbul’u ikinci kez fethederek övgüye mazhar olmuş, güzel komutandır.

Yazar

Milli Düşünce Merkezi

Yorum Yap

Kayıt olmadan yorum yapabilirsiniz.




Benzer Yazılar