Yükleniyor...
Ekranlarda ve gazete sayfalarında ekonomiye ilişkin verileri okuduğumuzda her şeyin güllük gülistanlık olduğunu düşünebiliriz. Zaten AKP iktidarının her üç seçimde gösterdiği başarı da açıkça bunu gösteriyor!
Dış Politika’da durum hiç de iç açıcı değil. Komşularımızla sıfır sorun politikaları fiyasko ile sonuçlanmış. Mavi Marmara ve Çuval olayları ile itibarımız sıfırlanmış.
İçeride Terör tavan yapmış. Öcalan ile müzakereler başlamış. Öğrenci hareketleri hissedilebilir derecede artmış.
Milli Eğitim felakete dönüşmüş. Ders kitapları artık ücretsiz dağıtılıyor diye sevinirken birde baktık, tüm kitapların içleri boşaltılmış ve kendi ideolojik düşünceleri doğrultusunda müfredatlar ayarlanmış. Tablet Bilgisayarlar dağıtılmaya başlanmış, ama 6-7 yıl kalıplaşmış yanlış dil müfredatıyla işlenen İngilizce Dersleri sonucunda bir türlü İngilizce öğretilemiyor. Meslek liselerinde eğitim kalitesi düşmüş, hiçbir çocuk gönüllü olarak bu okulları tercih etmiyor.
Sağlık politikalarının da Milli eğitim politikalarından çok farkı yok. Başlarda herkesin özel hastaneler ve üniversite hastaneleri de dâhil olmak üzere istediği hastaneye gidebilmesi vatandaşların çok hoşuna gitmiş. Ancak bu uygulama Üniversite ve Sağlık bakanlığı Eğitim ve Araştırma hastanelerinin üçüncü basamak hastaneler olarak en karışık hasta ve hastalıklara bakma özelliğini yok etmiş ve rutin sağlık hizmeti veren kuruluşlar konumuna sokmuş. Sağlık harcamalarımızı üç mislinden daha fazla arttırarak altından zor kalkılacak bir miktara ulaştırmış. Ayrıca özel sektör bu dağılımda tüm sağlık hizmetinin %9’unu verirken Sosyal Güvenlik Kurumunun ödediği paranın %20’sini alarak kendine sağlam bir konum yaratmış. Sağlık Bakanı Birinci basamak sağlık hizmetlerini özelleştiren aile hekimliği sistemini tanıtırken “Herkesin bir aile hekimi olacak ve size evde ve ofiste 24 saat hizmet verecek, bir telefonla ulaşabileceksiniz” demişti. Bu uygulamayı kim istemez. Ancak bir aile hekimine üç bin kişinin bağlı olacağını ve yemeyen, uyumayan, yorulmayan süper hekimlerin nereden bulunacağını söylememişti. Genel Sağlık Sigortası tanıtılırken herkesin sigortalı olacağı ve sağlık hizmetini bu şekilde alacağı belirtilmiş, ancak cümlenin arkasına “primlerinizi öderseniz ve paranın yettiği kadar” bilgileri eklenmemişti.
Peki, ekonomide durum nasıl. Hakikaten medyada gördüklerimiz gibi mi? Aslında bir tespitte bulunmanın en doğru yolu 2003 yılı ile 2013 yılı rakamlarını mukayese etmek.
Ölçümüz asgari ücret olsun.
2003 yılında asgari ücret net 225 Lira imiş. 2013 yılında 773 Lira.
2003 yılında asgari ücretle 11 gr. Altın, 2013 de 8 gr altın alınabiliyor.
2003 yılında asgari ücretle 225 kg ekmek, 2013 de 212 kg ekmek alınabiliyor.
2003 yılında 625 kilo buğday bir asgari ücret ediyormuş. 2013 de 1162 kilo buğday bir asgari ücret ediyor. Yani Çiftçi de perişan edilmiş.
Merkez Bankasının döviz rezervlerinin artması ile övünüyorlar ama 2003 yılında toplam döviz rezervinin kısa vadeli borçları karşılama oranı 1.46 iken bu oran 2013 de 1.18 e düşmüş. Daha açık bir deyişle 2003 yılında her 100 dolarlık kısa vadeli borcumuza karşılık merkez bankasında 146 dolar varken 2013 yılında 100 dolarlık kısa vadeli borcumuza karşılık 118 dolarımız kalmış.
Peki, öyleyse başarının sırrı ne?
Bence bu sır AKP’nin kendisini gündemde tutacak sürekli bir konu bulabilmesidir.
Ergenekon, Balyoz, Odatv derken bu davaların inandırıcılığı ve popülerliği kalmayınca Başbakan son günlerde sürekli başörtüsünden, cezaevinde yattığı günlerden bahsetmektedir.
Ayrıca bu partide çok dokunaklı ve güzel ağlamasını bilen insanlar mevcuttur.
Bu millet her zaman ağlayana destek çıkmıştır.