Bengü taşlar

“Lekeli” ve “lânetli” gibi sözleri bir yana bırakıp atalarımın tam 1279 yıl önce Orhun ırmağı kıyısına diktiği bengü taşa bakarak içimdeki karanlığı boğuyorum. Bilge Kağan şöyle diyordu: “Tanrı gibi gökte olmuş Türk Bilge Kağan… Bu döneme ben hükmediyorum… Sözlerimi iyice işitin, iyice dinleyin. Doğuda güneşin doğduğu yere, güneyde gün ortasına, batıda güneşin battığı yere, kuzeyde […]


Paylaşın:

“Lekeli” ve “lânetli” gibi sözleri bir yana bırakıp atalarımın tam 1279 yıl önce Orhun ırmağı kıyısına diktiği bengü taşa bakarak içimdeki karanlığı boğuyorum. Bilge Kağan şöyle diyordu: “Tanrı gibi gökte olmuş Türk Bilge Kağan… Bu döneme ben hükmediyorum… Sözlerimi iyice işitin, iyice dinleyin. Doğuda güneşin doğduğu yere, güneyde gün ortasına, batıda güneşin battığı yere, kuzeyde gece ortasına kadar bütün milletler bana bağlıdır. Bunca milleti hep düzenledim. Şimdi artık kötü bir durum yok. Türk kağanı Ötüken yaylasında oturdukça da ülkede sıkıntı olmaz.” 

“Ebedi olan Tanrıdır”
Yukarıdaki sözler Köl Tigin bengü taşının ilk satırlarında yer alıyor. Kağanın kardeşi Köl Tigin nice kahramanlıktan sonra, ailelerin de bulunduğu karargâhı beklerken düşman saldırısına uğruyor ve savaşarak can veriyor. 27 Şubat 731 tarihinde. Bu olay Bilge Kağan’ı çok sarsıyor. Duygularını şöyle ifade ediyor: Köl Tigin olmasaydı hepiniz ölecektiniz. Kardeşim Köl Tigin vefat etti, ben düşünceye daldım. Görür gözüm görmez gibi, bilir aklım bilmez gibi oldu. Şöyle düşündüm. Ebedî olan Tanrıdır; insanoğlu hep ölmek için türemiştir. Böyle düşündüm ve gözümden yaş gelse durdurdum; gönlümden feryat etmek gelse geri çevirdim. Ben ağlasam bütün yakınlarımın, beylerimin, milletimin gözü kaşı fena olacak diye düşündüm.”
Çok sevdiği kardeşini, devletin başkomutanını kaybeden bir hükümdarın içinde bulunduğu tirajik durum bundan daha etkili bir dille nasıl anlatılabilir? Üstelik bu ifadeler tam 1279 yıl önceye ait. Kağan, kardeşinin hatırasını ebediyen yaşatmak için 21 Ağustos 732 tarihinde Orhun kıyısında onun adına bir anıt kabir yaptırıyor. 2,5 km uzunluğunda balballı yol, iki koç heykelinin beklediği kapıdan anıt kabir alanına giriş, kaplumbağa kaidesiyle birlikte yaklaşık beş metre yükseklikteki yazılı bengü taş, iki yanında heykeller bulunan ihtiram yolundan geçiş, bark adı verilen, iç duvarları resim ve masklarla süslenmiş, Köl Tigin’in heykelinin de bulunduğu kapalı mekân ve nihayet barkın arkasında büyük bir sunak taşı. Dikdörtgen şeklindeki alanın dört yanı göğüs hizası yüksekliğinde duvarla çevrili. Anıt kabirin yapıldığı yıllardaki hâli böyle idi. Bugün yazılı taş, kaplumbağa kaide, dağınık ve kırık hâldeki heykellerin bir kısmı ve sunak taşı var. Barkın ve alanı çevreleyen duvarınsa sadece temelleri mevcut. 
“Bengü taş” terimini bizzat Bilge Kağan kullanıyor. Kelimelerin birebir anlamı “ebedî, ölümsüz taş”, terim anlamı ise “anıt, abide”dir. Bilge Kağan, “bengü taş diktirdim… Türk milletini toplayıp il tutacağını buraya yazdım. Yanılırsa öleceğini de buraya yazdım. Nice sözüm varsa bengü taşa yazdım. Ona bakarak bilin.” diyor. Taşlar hâlâ mevcut olduğuna ve üstündeki metin birçok dile çevrilerek, birçok Türk lehçesine aktarılarak binlerce nüsha basıldığına göre Bilge Kağan’ın “ebedî” nitelemesi haksız mı? 
734’te Bilge Kağan da uçup gitti (vefat etti); 24 Eylül 735 tarihinde onun için de aynı ölçülerde bir anıt kabir yaptırıldı. Köl Tigin’inki ile aralarında yaklaşık bir km’lik bir mesafe var. Orada da Bilge Kağan bengü taşı bulunuyor. 
İlteriş ile birlikte Köktürkleri bağımsızlığa kavuşturan; İlteriş, Kapgan ve Bilge Kağan zamanlarında uzun yıllar devletin başkomutanlığını ve başvezirliğini yapan Tonyukuk da 725-726 yıllarında kendisi için bark yaptırmış ve iki yazılı taş diktirmiştir. 

Yapılması gereken…
1280-1285 yıl önce dikilmiş bu anıtlardaki metinler 30-35 sayfa tutuyor. Yukarıdaki alıntılardan metinlerin dili ve muhtevasının ne kadar olgun ve dolgun, ne kadar işlenmiş olduğunu da gördünüz. Daha fazlasını Muharrem Ergin’in “Orhun Abideleri “adlı kitabından okuyabilirsiniz. 1280 yıllık böyle metinlere sahip hangi millet bundan övünç duymaz ki!.. Hangi millet böyle metinleri, böyle metinlerin bulunduğu anıtları ve yerleri kutsamaz ki!.. Hangi milletin çocukları böyle metinleri âdeta kutsal metinlermiş gibi ezberlemez ki!.. 24 Ağustos tarihli yazımda orada yapılan müzeyi ve anıtların müzeye taşındığını yazmıştım. Şimdi yapılması gereken, anıtların asıl yerlerine bütün külliyeyi, ilk yapıldığı biçimde yeniden inşa etmektir. Her üç anıt külliyesinin de “rekonstrüksiyon”unu yapmaktır. Böylece anıtlar, bütün Türkler için kutsal bir ziyaret mekânı hâline getirilmiş olur.

Yazar

Ahmet Bican Ercilasun

Yorum Yap

Kayıt olmadan yorum yapabilirsiniz.




Benzer Yazılar