BEREKETÇİ

‘SİLAHLARI  GETİRENLERE ‘BEREKETÇİ’  DENİRDİ!’ Denktaş’ın ve Mücahitlerin Ruhları Şad Olsun… Kıbrıs Türklerine bir  Cumhuriyet armağan eden   ‘Bereketçiler’in  ve ‘Mukavemetçiler’in önderiydi  Rauf Denktaş.  ‘Bereketçi’ler ve ‘Mukavemetçiler’  kimler miydi?  Okuyunuz… *-*-* Rauf Denktaş  1924 yılında bir İngiliz sömürge Devleti’nde doğdu… Okullarda Kraliçe’ye bağlılık yemini ettiriliyordu… Gönderlerde İngiliz bayrağı dalgalanıyordu. Adalılar  İngiliz asker ve polisi tarafından sorguya çekiliyordu! […]


Paylaşın:

‘SİLAHLARI  GETİRENLERE ‘BEREKETÇİ’  DENİRDİ!’

Denktaş’ın ve Mücahitlerin Ruhları Şad Olsun

Kıbrıs Türklerine bir  Cumhuriyet armağan eden   ‘Bereketçiler’in  ve ‘Mukavemetçiler’in önderiydi  Rauf Denktaş.  ‘Bereketçi’ler ve

‘Mukavemetçiler’  kimler miydi?  Okuyunuz…

*-*-*

Rauf Denktaş  1924 yılında bir İngiliz sömürge Devleti’nde doğdu… Okullarda Kraliçe’ye bağlılık yemini ettiriliyordu… Gönderlerde İngiliz

bayrağı dalgalanıyordu. Adalılar  İngiliz asker ve polisi tarafından sorguya çekiliyordu! Ada 1878’den beri İngiliz sömürgesiydi!

7 yaşında İstanbul’a gönderildi Rauf Denktaş.  Ortaokulu bitirince adaya döndü. 2. Paylaşım Savaşı sonunda hukuk eğitimini İngiltere’de

yaptı. 1948’de  olağanüstü şartların yetiştirdiği, tarihin dönemeçlerinden birine tanıklık eden genç bir avukattı. 24 yaşındaydı,

mücadelenin tam ortasındaydı!

 

Kıbrıs’ta İngilizlerin baskısı ve kanlı operasyonları sürüyordu. İdamlar ve olağanüstü hal kanunu altında halk inliyordu.  Rumlar

silahlanmaya başlamışlardı. Yer altı örgütleri faaliyete geçmişti.  İngiltere telaş içindeydi…

Başbakan Antony Eden,  ‘Kıbrıs’tan vazgeçemeyiz!’ diye haykırıyordu…

1955-56 yıllarında artan baskı ve zulme karşı halk ayaklandı. O zaman İngiltere ‘GELENEKSEL ÇÖZÜM’Ü devreye sokacaktı…

İngiltere, adayı etnik olarak bölecek ve birbirine kırdıracaktı… Bu strateji büyük başarıyla uygulandı. O güne kadar birlikte yaşayan Türkler

ve Rumlar uzlaşmaz düşmanlar haline getirildi…

 

Türklerde ‘Taksim’,   Rumlarda ‘Enosis’ düşüncesi yerleşti!

 

Yunanistan Kıbrıs’a  tanklar  toplar  ağır silahlar yığdı.  Köylerde kıyım başladı… Türkler köylerden göç etmeye zorlandı… Ada her gün ölümlere  sahne oldu…

‘Bereketçiler’ doğuyor!

‘Bereketçi’  Vehbi Mahmutoğlu bana şöyle anlatmıştı:

‘Başladık köyümüzü nöbetleşe beklemeye. Koca köyde bir  tabanca,  bir   av tüfeği,   şiş, balta hepsi   o kadardı…  Silah lazımdı bize.  Rum

askeri ensemize binmişti. Silah getirmek kolay değildi… İngiliz bizi yakalasa idam edilirdik. Rum yakalasa kurşuna dizerdi.’ *

 

Denktaş 30’lu yaşlarındaydı… 1958  Ağustosunda Türk Mukavemet (Direniş) Teşkilatı kuruldu… Dr Fazıl Küçük ile birlikte Rauf Denktaş

teşkilatın başındaydı… TMT’nin kuruluşu  ve Kıbrıs’a silah sokulması  çok dar bir kadronun bilgi ve kararıyla  yapıldı.

Adanın her yanından Lefkoşa’ya akın başladı… Köylüler fısıltıyla duyulan kurtuluş mücadelesi rüzgârına katılmak için harekete geçtiler.

Silah lazımdı… Kayık lazımdı   Silah sevkiyatı için, Türkiye kıyılarına ulaşmak şarttı…

Şimdi merhum olan Vehbi  Mahmutoğlu bana 2003’de şöyle anlatıyordu:

‘Kardeşim Celal’e  gittim…  Polis olarak çalışıyordu… ‘Silah getirmeliyiz buraya!’ dedim… 70-80 sterlin verdi…  Rumdan bir kayık aldım,

kayığın üzerinde Elefteria yazıyordu yani ‘hürriyet’ Türkçesi. Aldım o tekneyi Rumdan,  yalnız ileri vitesi vardı. Geriye gidişi yoktu… Ufacık

bir tekne…  Düşünmeye başladık… Her gün  bir Rumları bir  Türkleri  vuruyorlar, yol kesiyorlar… Köyde teşkilatı kurmaya karar verdim…

Erenköy’de (Goççina’da) mukavemet  çalışmalarına  başladım…’


Lefkoşa’da Rauf Denktaş  Türkleri  örgütlemek için uğraşıyor, Türkiye’den yardım istiyordu… Kıbrıslı Türkler, Akdeniz’in azgın sularında,

gecenin  kör karanlığında kürekle sahilden uzaklaşıyorlar, derme çatma motorlarla 24 saat  süren yolculuklar yapıyorlar, Anamur, Tarsus,

Taşucu’ndan   BEREKET  yani ‘silah’ bulup geri dönüyorlardı…

 

Türkiye kıyılarına vardıklarında da her şey kolayca hallolmuyordu… Yakalanıp soruşturmaya alınıyorlar, kim olduklarını ispatlamak için

günlerce uğraşıyorlardı… Geri dönerken  İngiliz sahil botlarına yakalanmamak için motoru durdurup saatlerce kürek çekerek kutsal

emanetlerini ÇANAK denilen evlere ulaştırıyorlardı…

 

Celal Mahmutoğlu  BEREKETÇİLİK  nedir bana şöyle anlatmıştı:

‘Bereketçi’ydi Bereket’i sağlayanın adı.  Getirdiğimiz silahlar gömülürdü. Ondan sonra TMT   şifrelediği  Bereketçilerle temas ederdi.  Ad

söylenmezdi…  ‘git filan Bereketçiyi bul’ denirdi… Silah taşıyıcı demezlerdi bize,  ‘Bereketçi’ derlerdi… Çünkü silah bereketti.’

 

Azgın dalgaların dövdüğü Girne kıyılarında,  denizin, rüzgârın, dava’nın yarattığı  sert çizgilerle kaplı yüzüne bakıyordum… Gözleri geçmişi

yaşarken pırıl pırıldı! Torunu Burcu dolu gözlerle onu dinliyordu…

 

‘Denktaş liderimizdi… Biz bir bütündük!’ demişti…

Anlattığı  İkinci bir Kurtuluş Savaşı Destanıydı…

 

1963 KANLI NOEL!

 

İngiltere 80 yıllık işgalinin sonuna geldiğini hissediyordu… Tek çare kalmıştı: Türkiye ve Yunanistan’ı toplantıya çağırdı… Üçlü görüşmeler

1959  Zürih ve Londra anlaşmalarının imzalanmasıyla sonuçlandı.

 

İşte o anlaşma bugün yok sayılan  anlaşmalardır!

 

Anlaşmalara göre  Kıbrıs  bağımsız bir cumhuriyet olacak,  İngiltere’ye  adanın belli bölgelerinde egemenlik hakkı tanınacak, Türkiye ve

 

Yunanistan,  Kıbrıs’ta  askeri kuvvet bulunduracaktı. VE, KIBRIS,   TÜRKİYE VE YUNANİSTAN’IN ÜYE OLMADIĞI HERHANGİ BİR ÖRGÜTE ÜYE

OLAMAYACAKTI!

 

Ama oldu… O zaman istediğini alamayan batı, Avrupa Birliği dalaveresiyle Ada’nın bir kısmını Türkiye’nin üye olmadığı bir ÖRGÜTE

sokacaktı…

 

16 Ağustos 1960 tarihinde ilk kez  bağımsız bir  Kıbrıs Cumhuriyeti kuruldu. Ama  yürümedi…

 

İngiliz baskısının yerini Rum  baskısı almıştı… Türklere toplu katliam başladı… Ve Denktaş önderliğinde Türk Mukavemet Teşkilatı yeniden

gömülü silahları topraktan çıkarma kararı aldı…  Küresel çeteleri arkasına alan Yunanistan ve Makarios  Kıbrıs Türkünü haritadan silme

amacındaydı.

 

Cumhurbaşkanı Makarios önce 30 Kasım 1963’de Türkleri ‘azınlık’ durumuna düşüren teklifi hazırlamış ve ÖZEL bir parlamento oturumunda

teklifi onaylattı!

 

Hemen ardından  adadaki tüm Türk yerleşim birimlerine yoğun saldırı başladı ve bağımsız Kıbrıs Cumhuriyeti  kuruluşundan sadece iki

buçuk yıl sonra,  Türklere toplu katliam gerçekleşti!

 

Bu katliam tarihe KANLI NOEL  olarak geçti… 21 Aralık 1963’de   bir gecede 103  Türk köyü  tahrip ve imha edildi.   Yüzlerce insan

öldürüldü. Büyük göç başladı!  Olaylar Türkiye’nin  25-26 Aralık 1963’de  havadan müdahalesiyle  durdurulabildi.

 

Ve BARIŞ HAREKÂTI!

 

Karma nüfuslu köyler ayrıştı,   etrafı Rum köyleriyle sarılı Türk köyleri göçten başka çare kalmadığını anlamışlardı!

 

On binlerce Türk artık evsizdi! Birçoğu yıllarca mağara ve çadırlarda yaşamaya mahkûm edildi.

Artık İngiltere tam istediği yerdeydi.  Çatışmayı üzerinden atmıştı,  üslerini korumuştu  ve Rumlarla Türkleri  birbirini boğazlayan

düşmanlar haline getirmişti… Yani BÖLMÜŞTÜ ve YÖNETİYORDU!

 

Rum  saldırıları artarak sürdü. Türk halkı derme çatma silahlarla bir savunma ağı kurmaya çalışıyordu. Evler çanak olarak kullanılmaya

başlandı. Yani silahların saklandığı ve köylere dağıtıldığı merkezler…

 

Türkiye Dış İşleri Bakanlığı   Türklere   saldırılar devam ederse  Kıbrıs’a çıkartma  yapabileceğini açıkladı: Yıl 1964 idi. Türkiye’nin  en yakın

‘müttefiki’,   uğruna  Kore’de şehitler verdiği  Amerika Birleşik Devletleri’nden yanıt geldi:

 

Başkan Johnson  İnönü’ye ‘Bizden aldığınız silahları  bizim çıkarlarımız dışında bir yerde kullanamazsınız!’ ültimatomunu verdi.

 

Üstüne üstlük Birleşmiş Milletler, Rum yönetimini ödüllendirerek  KIBRIS’ın meşru hükümeti olarak tanıdığını açıkladı!

 

O yıllarda tamamen batının dümen suyuna girmiş olan Türkiye hükümetinden ses çıkmadı…

 

1967’de  Yunanistan’da faşist bir  darbe oldu  ve albaylar cuntası kuruldu. EOKA cuntadan aldığı destekle Türklere  kan kusturuyordu!

 

Türkiye adaya müdahale etmek istiyor ama Birleşmiş Milletler ve ABD  tarafından engelleniyordu…

 

Yunanistan’da ikinci faşist darbe 1974 15 Temmuzda gerçekleşti.. Bu kez EOKA–B örgütü katliamları sürdürecekti… Makarios yeteri kadar

SERT davranamıyordu… Cezalandırıldı… Nicos Sampson idareyi ele aldı…

 

5 gün sonra  20 Temmuz 1974’de Türkiye, garantörlük hakkını kullanarak  adaya müdahale edecekti! Türk Silahlı kuvvetleri  adanın yüzde

37sini kontrolü altına aldı…

 

1974 Barış Harekâtı  kuzeyi kontrol altına almış saldırıları durdurmuştu. Ama güneydeki Türk nüfus, Rum öfkesinin hedefi oldu!

Güneydeki köylerden insanlar kuzeye doğru kaçmak zorunda kaldı.

 

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti kuruluyor!


 

Türk toplumu 13 Şubat 1975’de Kıbrıs Türk Federe Devletini kurdu. Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş’tı… Türkler 100 yıldır ilk kez nefes aldılar.

 

Türklerin onlarca yıl boyunca  yaşadıkları katliam, göç hiçbir  insan hakları örgütü ve uluslar arası kuruluşun dikkatini çekmedi.

Kıbrıs Türk federe Devleti, Türkiye Cumhuriyeti ve ‘uluslar arası  camia’ 1983’e kadar  Birleşmiş Milletlerde  müzakereler yaptılar…  Hiçbiri

sonuç vermedi…  Tüm yolları tıkadılar… Türk toplumu  için bağımsızlık ilanı  tek çıkar yol olarak kaldı  ve 1983  Haziranında Kuzey Kıbrıs

Türk Cumhuriyeti kuruldu.

 

Sadece Türkiye tarafından tanındı. Dünya bunca acı  haksızlık ve katliam gören bir halka  sırt çevirmişti! Artık ambargolu yıllar

başlayacaktı!

 

Denktaş, 1990’da ve 1995’de  büyük destekle  cumhurbaşkanı seçildi.   30 yıl boyunca kurduğu devletin başında olacaktı…

 

O yıllar içerde  Batının istihbarat servisleri, içerdeki taşeronları, Türkiye’den  satın alınmış kurum ve kişiler  Kıbrıs’ta  turuncu bir darbe için

düğmeye basmışlardı…  Denktaş 17 Nisan 2005’te yapılan cumhurbaşkanlığı seçimlerinde aday olmadı… Yerine  ‘Kıbrıs’ın jeo-stratejik

önemi yoktur!’ diyen bir başkan  Mehmet Ali Talat geldi…

 

ABD ve Avrupa istihbarat örgütleri adayı kıskaca almış kendi adamlarını merkezi öneme sahip konumlara oturtmuşlardı… ‘Yes be annem!’

diyerek batı tarafında yer alan sivil toplum örgütleri arttı…

 

RUHA SAHİP ÇIKMAK!

 

Bereketçi Celal Mahmutoğlu  zorlu mücadelenin  genç kuşaklara aktarılamadığını söylerken gözleri doluyordu:

 

Geriye dönüp baktığım zaman 1974’ten sonra ‘biz nasıl olsa kurtulduk!’ düşüncesiyle rehavete kapıldığımızı görüyorum. Bağımsızlığı

düşünemedik, aktaramadık! Nesilden nesile gençliğe de bunu aşılamak lazımdı. Bunu yapamadık. Bir istirahate çekildik, oh oldubitti bu iş

artık! Dedik. .bu yanlıştı!’

 

Burada geçen  hikayeyi ADADA İKİ AİLE  adı altında sevgili Mahmutoğlu  ve Özer ailesinin büyük katkısıyla belgeselleştirmiştim… Sonra

sayın Denktaş’la uzun görüşmeler yapmış  destansı hikayeleri onun ağzından da dinlemiştim…

 

Büyük mücahit’e ve tüm  bereketçilere Allah’tan rahmet diliyorum… TMT’nin asil ruhlarına selam duruyorum..

 

Kıbrıs Türk gençliğine tarihten ders alabilmek için, geçmişi  batılılardan değil, kendi milletinden öğrenmelerinin  farz olduğunu

hatırlatıyorum… Eğer bir millet, millet olmuşsa bu kahramanları sayesindedir… O kahramanlar  arkalarında bir ruh bırakır… Düşman bu

ruhu yok etmek için çalışır… O ruha sahip çıkmak en büyük ve en kutsal görevdir…

Denktaş ve diğer mücahitlerin anıları  önünde saygıyla eğiliyorum…

 

Onları unutmayacağız!

 

Banu Avar

Banuavar@superonline.com

Yazar

Milli Düşünce Merkezi

Yorum Yap

Kayıt olmadan yorum yapabilirsiniz.




Benzer Yazılar