Bir Ordu, Bir Haber, Bir Karar…

Çakal sürüsünden “Özgür Suriye Ordusu” kurarken kendi ordumuzun Hasdal’a, Silivri’ye hapsedilmesini izliyoruz. 6 Ağustos’ta Silivri’de, Balyoz duruşmasındaydım. Allah nasip ederse yarın da orada olacağım.   Mahkeme, sanıkların ısrarlı taleplerine rağmen Hilmi Özkök ve Aytaç Yalman’ın tanıklık yapmasına yanaşmıyor. Üretilmiş “delil”CD’lerin TÜBİTAK’a gönderilmesini kabul etmiyor. Avukatlar davayı protesto ediyor. Haziran itibariyle Balyoz davasındaki tablo bu idi ve karar […]


Paylaşın:

Çakal sürüsünden “Özgür Suriye Ordusu” kurarken kendi ordumuzun Hasdal’a, Silivri’ye hapsedilmesini izliyoruz. 6 Ağustos’ta Silivri’de, Balyoz duruşmasındaydım. Allah nasip ederse yarın da orada olacağım.

 

Mahkeme, sanıkların ısrarlı taleplerine rağmen Hilmi Özkök ve Aytaç Yalman’ın tanıklık yapmasına yanaşmıyor. Üretilmiş “delil”CD’lerin TÜBİTAK’a gönderilmesini kabul etmiyor. Avukatlar davayı protesto ediyor. Haziran itibariyle Balyoz davasındaki tablo bu idi ve karar aşamasına gelinmişti.

 

15 Haziran’daki duruşmada bir sürpriz yaşandı, Savcı Hüseyin Kaplan, avukatların duruşmaya girmemesi sebebiyle yargılamanın tıkandığını belirterek, davanın başka bir yere nakledilmesi için dosyanın Cumhuriyet Savcılığı’na iade edilmesini istedi. Mahkeme bu talebi kabul edip dosyanın İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’na gönderilmesine karar verdi ve duruşma 6 Ağustos’a ertelendi. Sonradan görevden alınan dönemin İstanbul Cumhuriyet Başsavcı Vekili Fikret Seçen de mahkemenin davanın nakline karar vermesi halinde dosyanın Yargıtay’a gideceğini, Yargıtay’ın başka bir mahkemeyi görevlendirebileceğini açıkladı. Ertesi gün Zaman Gazetesi’nde bu gelişmeyle ilgili bir haber-analiz yayınlandı. Ama haber-analizden çok adeta “gerekçeli karar” gibiydi!.. Özetle şöyle deniliyordu:

 

Balyoz darbe planı davasında normal yargı süreci işleseydi, bugün belki de açıklanan kararı tartışıyor olacaktık. Ama kararı değil, mahkeme savcısının davanın başka bir yere nakledilmesi talebini konuşuyoruz…

Balyoz davasında avukatların şu andaki rolü yavuz hırsız ev sahibini döver deyişine uyuyor. Sanıklar ve avukatları sanki baştan beri hep hukuki davranmış da, mahkeme kötü niyetli olmuş. Halbuki, sanıklar davanın hiçbir aşamasında mahkemeye hukuk penceresinden bakmadı. Hele 11 Şubat 2011’de tutuklandıktan sonra: Biz tutsağız. deyip mahkemeyi düşman gördü, heyete yönelik taarruza geçti…

Kanunda avukatlara davaları boykot hakkı da verilmiyor. Şu anda tamamen fiilî bir yargı gaspı var. Yargıtay’a temyiz gerekçesi olacak gelişmeler, boykot konusu yapılıyor. Avukatlar bu şekilde kendilerini Yargıtay yerine de koymuş oluyor…

Yargıtay 9. Ceza Dairesi’nin kararı var. Daire, sanık avukatlarının savunma hakkını kötüye kullanarak yargıyı kilitlemesini kabul etmiyor. Yani Yargıtay, sanık lehine olan yasal düzenlemenin kötü niyetlikullanılmasına karşı…

Dava nakledilirse, yeni mahkemenin 365 sanıklı, yüzlerce klasörden oluşan, 96 duruşmanın yapıldığı dava dosyasına vâkıf olması uzun zaman alacak. Yargı süreci gereksiz yere uzayacak…

Nakil talebinin kabul edilmesi genel olarak yargı sistemine de zararlı olacak. Bundan sonra sanık avukatlarının -ister cinayet ister suç örgütü- her davada boykot yöntemine başvurup yargıyı kilitlemesi genel taktik haline gelebilir; ki ne yerel mahkeme ne de Yargıtay, böyle bir krize yol açacak uygulamaya vize verir.”

 

6 Ağustos’taki duruşmada Savcı davanın Silivri’de görülmesini istedi, Mahkeme de kabul etti. Önce Haziran’da: “Dava kilitlendi.” deyip, “nakil” isteyen Savcının mütaalasına bakalım:

 

Gelinen aşamada ve durumun incelenmesinde davanın naklinin mevcut sorunları çözemeyeceği, nakil gerçekleşse dahi yargılamadaki sorunların aynı şekilde devam edeceği; yeni bir mahkemenin bu kapsamdaki dosyayı ele alması, incelemesi ve karar vermesinin yargılamayı daha da uzatacağı, bunun tutuklu sanıkları daha da mağdur edeceği…

Yargıtay 9. Dairesi’nin benzer bir duruma ilişkin müdafiler katılmadan da davanın görülebileceği şeklindeki kararı…

Davanın nakli konusunda herhangi bir talebimiz bulunmamaktadır. Yargılamaya aynı mahkemede devam edilmesi…”

 

Bu da Mahkemenin kararı:

 

Duruşmaya katılmayan sanık avukatları ve kendilerine başka avukat atanmasını kabul etmeyen sanıkların bu tutumlarının, hakkın kötüye kullanılması olarak değerlendirilmesi gerektiği…

Hiçbir hukuk sisteminde hakkın kötüye kullanılmasının korunamayacağı…

Mahkemenin çabalarının sonuçsuz kaldığı, avukatların duruşmaya katılmadıkları, bu nedenle yargılamanın gereksiz yere uzatıldığı ve sürüncemede bırakıldığı…”

 

6 Ağustos’taki duruşmada bunlar söylenirken, nedense Zaman Gazetesi’nin 17 Haziran’daki o haber-analizini hatırladım ve şaşırdım işte!..

 

Silivri, Hasdal, Hadımköy ve Maltepe’ye kucak dolusu sevgiler…

Yazar

Milli Düşünce Merkezi

Yorum Yap

Kayıt olmadan yorum yapabilirsiniz.




Benzer Yazılar