Bu sorumsuzlukla nereye kadar?

Halk ve özellikle biz okumuşlar olanı görecek ve söyleyeceğiz. Bu bizim namus borcumuzdur. Bir siyasetçiye yakınlığı bulunanlar bile bu namus borcunu yerine getirmekten kaçamazlar. Kaçarlarsa işte şu anda bizim yaşadığımız olur. Birilerine yaranma peşinde her yanlışa göz kapamak zorunda kalırız.


Paylaşın:

Bizdeki hâkim siyasetçi tipi malum. Geçen hafta bazı özelliklerini yazdım. Bu memleketin politik şahsiyetlere bağlanmayanları, içi yananları konuşacaklar. Düştüğümüz uçurumu görüp gösterecek onlardır.

Gerçeği tam bilmeye ihtiyacımız var. Yalnız siyasetçilere çatarak bir yere varamayız.  Onların bozukluğunun bizim bozukluğumuz olduğunu göreceğiz. Kaçmakla, kaçırmakla bir yere varamayız. Başımıza gelenlerin bizim eğriliğimizden dolayı olduğunu bileceğiz. Çuvaldız bize batacak, başka çare yoktur.

Kayırmacılıkla, yalnız kendisini ve dolayısıyle etrafını görüp gözeten politikacılarla çevriliyiz. Herkese eşit davranarak hak edene hak ettiğini vermeyi düşünmüyorlarsa, neden böyle olduğunu düşüneceğiz. Kısa yoldan verilecek cevap gerçeği bir tarafıyla söyler: Bu siyasetçi tipine mahkûmsak biz de onlar gibiyiz. Bazı siyasetçiler bunu daha ileri noktalara vardırıyorlarsa, yine bizim açtığımız alandan dolayıdır. “Bize oy verirseniz size hizmet gelir, vermezseniz böyle garip kalırsınız” meâlinde sözler edilmesine kadar varır. Erdoğan Hatay’da, Ordu’da ve daha başka yerlerde akla ziyan o sözleri edebildiyse suçlu ondan önce biziz.

Kötü siyasetçi tipinin zirve örneği

Bizde siyasetçi tipi maalesef bu hale geldi. Hukuk devletinde böyle bir siyasetçi profilinin olamayacağı apaçık bir meseledir. Bu hale düşüldüyse hukuk da yerlerde demektir. Bizim için bu cümleler artık faraziye değil, yaşanan, apaçık gerçekse düşüneceğiz. Neden bu hale düştüğümüzü anlamaya çalışacak ve bu yoldan döneceğiz.

İsimler üzerinden de gidebiliriz: Erdoğan bir örnektir. Bu siyasetçi tipinin tarihe geçecek derecede baskın örneğidir. Diğerleri bu kadar becerikli olmamakla ayrılırlar. Daha düzgün hareket ettikleri söylenemez. Erdoğan, hakikaten görülmemiş bir örnektir. Hiç kimse onun kadar kendisiyle sınırlı bir düzen(düzensizlik) uygulayamaz diyenlere kolayına itiraz edilemez. Hemen her dediği yanlış çıktığı halde ayakta kalmasına hayret etmek yetmez. Neden böyle olduğunu düşüneceksiniz.

Netice ortada: Aldanan varsa biziz. Aldatılan varsa biziz. Öyleyse problem bizdedir.

Sorgulamıyoruz

Esası döne döne konuşmak lazım. Hemen her iddialı sözünden döndüğü halde sanki başı dik ve herkese ayar verir görünmesi bizim susmamıza bağlı temel bir ârızadır. Sorgulasak bunlar olmazdı.  Daha yeni “Katil Sisi” dediği, beni kimse onunla el sıkıştıramaz diyerek meydan okuduğu kişinin ayağına giderek “Kardeşim” dediğini görenler bunu normal karşılıyor ve konuşmuyorsa kolayına düzelme olamaz.

Hem sarıyı övünce alkışını, sonra ağır sözlerle yere batırmasını ve yanına yaklaşmam dediği turuncuya yönelişini ve o ne derse alkış tutmanın psikolojisini anlamadan bu durumdan çıkamayız.

Gafletle unutmak arasında boğuluyoruz

“Faiz sebeptir.. enflasyon sonuçtur. Bu da benim tezimdir” diyerek dünyayı tersine döndürme girişiminin neye mal olduğu görüldü. Birkaç yılda cebimizi boşaltan bu sözden de dönüldü. Niye denildi, niye dönüldü, soran, bilen, anlayan yok. Sanki bir şey olmamış gibi sessizliğe bürünülmesini anlamak da mümkün değil.

Normal bir memlekette olacak işler değildir. Ânında hesabını sorar ve gereğini yaparlar. Bizde de sorulurdu. Demirel, Özal ve Ecevit gibi son devrin dev isimleri bile bu akıl dışı işlerden birine girişseler ikinci seçimi göremezlerdi. Ekonomik yıkım, yalan talan bir kenara, yanlış bulunan sözleri her zaman karşılarına çıkarılırdı. Siyasi hayatları biter ve halk içine çıkamazlardı. Şimdi anlıyoruz ki o beğenmediğimiz dönemlerde bir miktar ahlakımız varmış.

Bilenler hatırlayacaktır: 1991’de Özal zirvedeyken, birinci Karabağ Harbi başlamıştı. O sırada gittiği Amerika’da, “Onlar şii” demek gafletinde bulundu. Niyeti belki İran’ı da Azerbaycan davasına çekmekti. Türkiye’de hepimiz karşı çıktık, ayıpladık ve o koca Özal’ın geliş saati havaalanında büyük gösteriler olması endişesiyle kamuoyuna bildirilmedi ve gizlice ülkeye döndü. Siyasetçiler halktan çekinirlerdi. Halkı azarlamak, tehdit etmek, şantaj görünüşlü işlere girişmek ters teperdi. İşte o günlerden buralara düştük.

Bu derece aptallaşan toplum

Sıralamaya kalksak, böyle onlarca mesele var. Tekrar edeceğim, şimdi yaşananlardan birisi ayarında olmayan bir yanlış bile, bizde eskiden hükumet götürürdü. Kamuoyu türlü yollarla tepki gösterirdi. Siyasetçi, dediğinin, ettiğinin bu derece ağır olmayanının bile karşılığını bazen hemen görürdü. Hâsılı, bugünkü örnekler yarınki nesiller karşısında bizi düşkün gösterecek kadar çok ve çeşitlidir.

Oportünizmin neleri yıktığını görmek isteyenler, bizim ne kadar aptallaştığımıza ve son yıllarda neler yaşadığımıza baksınlar. Görülmemiş bir örnekle karşı karşıya geldiğimizi yer yer dehşetle ve her durumda acıyla fark edecekler. Seçimlerde iktidar tarafının adaylarının neler dediğine bakınız, anlayacaksınız. Değerler üstünde tepiniyorlar. Değer bırakmadıklarını yüzlerine çarpacak bir vatandaş dikkati uyandıramadığımız için, siyaset, ahlaksızlık ekseninde bizi batağa çekiyor. Bu sahtelikler ortasında debeleniyoruz.

Yıkanlar yapamıyor

Olanları anlamak istiyorsak bir kimliği iyi tanımalıyız. Rakiplerini de kendine benzeten Erdoğan’ı ele alalım. Hedefe kilitlenmiş bir ruh hali var. Her zaman kazanmaya odaklı bir profil. Din, değer denmesine bakmayınız, kazanmak için her yol mübah. Fark burada açığa çıkıyor. Kurallara göre bir yarışa girmenin -şayet kriz hali gibi olağanüstü bir durum yoksa- kendisine kazandırmayacağını biliyor. Ve ona her zaman kriz lazım.  Bunu da bugüne kadar ne edip edip hallediyordu. Şimdi o kadar kolay görünmemesi, rakiplerinin ve halkın uyanışından çok çekirgenin sıçramasıyla ilgili bir mesele.

Krizden ve kargaşadan beslenme önemlidir. Krizlerden sonra kazanınca ilk gözünü diktiği ve devamlı vurduğu yerin kurallar olması önemlidir. Kuralları ayak bağı gördüğünü anlıyorsunuz. Kendisine uymadığını görünce onları değiştirmek istediğini söylüyor. Elbette bunu istemeye kâğıt üstünde her siyasetçi ve parti kadar onun da hakkı var. Ancak değiştirmeden yok saymaya kimsenin hakkı yok. Erdoğan’ın bunu da hiç çekinmeden yaptığını görülmemiş bir örnek olarak kaydetmek lazım. Bu durumun normalleşir gibi olduğu dehşet verici zamanlar yaşıyoruz.

Yaz-boz rejimi

Erdoğan’ın gücünü artırdıkça kurallar üzerinde oynayabileceği bir ortam yarattığını gördük. Yüzlerce defa değişen yönetmelikler var. Bu durumda kurallara güven ve uyma düşüncesi kalmaz.. ve kalmadı. Diğer taraftan rakiplerini devamlı baskılıyor ve küçültüyor. Hiçbiri rakibi değilmiş havasını yaratmak ana hedefiydi, yaptı. Biliniz ki demokrasilerde bunlar kabul edilemez işlerdir.

Yirmi yıldır, hiçbir rakibi ile yüz yüze tartışmaya girişmiyor ve tartılmaya yanaşmıyor. Şayet yüz yüze tartışmaya girerse eşit şartlarda durumun aleyhine döneceğini biliyor. Ele geçirdiği görülmemiş medya hâkimiyetinin işe yaramayacağını, yarattığı algının bozulacağını, külahını önüne koyacakları için kaybedeceğini de biliyor.

Bir televizyon tartışması olsa

Halk ve özellikle biz okumuşlar olanı görecek ve söyleyeceğiz. Bu bizim namus borcumuzdur. Bir siyasetçiye yakınlığı bulunanlar bile bu namus borcunu yerine getirmekten kaçamazlar. Kaçarlarsa işte şu anda bizim yaşadığımız olur. Birilerine yaranma peşinde her yanlışa göz kapamak zorunda kalırız.

Bir konuda düşünülsün isterim. Siyasetçi rakipleriyle tartıya çıkar. Tartılma yüz yüze buluşmada olur. Eşit şartlarda olur. Medya gücünü arkasına alanı ve bu suretle olanı biteni gizleyeni, karartanı ölçemezsiniz. Yaratılan algıya uymadığı için belki bu diyeceğime şaşılacaktır: Yüz yüze buluşmada Erdoğan’ın rakiplerine karşı kaybedeceği iletişim ve halkla ilişkiler bilenler için kesindir.

Zayıf denen ve hakikaten zayıf rakiplerinin her biri yüz yüze tartışmada Erdoğan’ı yenecektir. Yirmi iki yılda tek başına iktidarla görülmemiş bir başarısızlık ve yanlışlıklar silsilesi yaşandığı konuşulacaktır. Bu yeter. Bu durumda Erdoğan zayıftan da zayıf bir siyaset aktörüdür. Çünkü kendini göstermeye çalıştığı ve dediği gibi olmadığı, belki çok şey bilmediği, algı yönetiminde hedef kitleyi yönlendirebilmek dışında devlet yönetiminde hiç de iyi olmadığı ve yapıp ettiklerinin yanlışlığı ortaya çıkacaktır.

 Takkesi düşmeyecek kimse yoktur

Böyle bir durumda, Erdoğan’ın geniş vatandaş kitlelerini etkileme gücü ve yarattığı algı mutlaka sarsılacak ve hatta yıkılacaktır. Bir öyle, bir böyle deyişleri ve çelişkili davranışları daha net görülecektir. Her dediğinin doğrusunu söyleyecek rakipleri anında düzelteceklerdir. Bu kadar yanlışı, ârızası olan bir siyasetçinin gelmediğini erbâbı hep söylüyor. Öyle bir karşılaşmada bu rahatlıkla görülecektir. Tekrar ediyorum, bir siyasetçiler buluşmasında en zayıf siyasetçi Erdoğan’dır.

Dikkatinizi çekerim, demokrasinin olmazsa olmazı haline gelen liderler buluşması bizde 2002’den beri yok. Yine dikkatinizi çekerim, Erdoğan birçok dediğinden döndü, dönmediği yol, kampçılık ve kendi seçmenleriyle diğerleri arasına duvar örme siyasetidir. Devlet hayatı ve demokratik hayat için “Faiz sebep..”  demek kadar ters bir yol olduğu halde dönmedi. Buradan dönerse hemen perdenin ineceği ve kâğıttan duvarın yıkılacağı kesindir. Bu oyun yetti artık diyecek bir kamuoyu uyanışı olursa yine bitecektir. Çünkü millet ve devlet hayatı için birliği engelleyen ve bu bakımdan doğrusu olmayan bir siyasetin aktörüdür.

 “Kendine Müslüman”

Bu “kendine Müslüman” ironisi dehşettir. Müslüman düzgün insandır anlayışıyla söylenmiştir. Kitaba bakınca Müslüman, herkesi düşünen, hak gözeten insana denir. Bir zamanlar böyleydi. Şimdi birileri yağmacı talancı rolünü Müslümanlık üzerinden oynuyorsa düşünmek lazımdır. Erdoğan döneminde dinden bahsedenin sahtekâr gibi algılanmasının geniş kesimlere yayılması üzerinde düşünmek lazımdır. Din, dil ve tarihle oynanırsa böyle olur.

Unutmayın! Biz bizi aldatmaya devam edersek ayağa kalkmamız zordur. Bunu dinden görünerek yapmak kadar büyük ve çürütücü sahtelik yoktur. Hiçbir günümüzün tadı, hiçbir işimizin bereketi kalmaz. İşte yaşıyoruz, bu ahlâksızlık sadece ruh sefaleti doğurmaz, maddî sefalet azar, her temel çökmeye yüz tutar.

 

Yazar

A. Yağmur Tunalı

Yorum Yap

Kayıt olmadan yorum yapabilirsiniz.




Benzer Yazılar