Yükleniyor...
Bir zamanlar toprakları bereketli, insanları mutlu bir devlet varmış. Devletin içinde de bir derin devlet varmış. Ülkeye zarar vereceği düşünülen ne kadar kişi, ne kadar grup, ne kadar örgüt varsa bu derin devlet hakkından geliyormuş. Ülkenin aydınlık ve güçlü geleceğini de bu derin devlet “dizayn” ediyormuş. Velhasıl bu derin devlet öyle bir gizli, öyle bir gizemli, öyle bir kerametli, öyle bir keremli imiş ki rejime kastedenlerin anasını beller; devlete göz dikenlerin gözlerini oyar, statükoya taş koyanların taşını on parça, başını yüz parça edermiş. İnsanlar bu derin mi derin devlete bulaşmaktan korkar, adını anmaktan bile çekinir, ondan bahsedecek olsalar, “iyi saatte olsunlar” deyip kulak memelerini çekiştirir, sonra da işaret parmaklarıyla orta parmaklarını kıvırarak dışarıda bıraktıkları boğumlarıyla tahtalara birkaç defa vururlarmış. Bununla da yetinmez, ne olur ne olmaz diye düşünüp işaret parmaklarını dudaklarına götürür ve birbirlerine “sss, aman haaa” derlermiş.
İşte bu derin devlet ülkeyi öyle “dizayn” etmiş ki dışarıdan görenler parmaklarını ısırmışlar. “Aman, bizim ülkemizi de dizayn eder misiniz” diye yalvaranlar bile varmış. Ülke güllük gülistanlık olacak ya, derin devlet “olmaz öyle şey” demiş. “Önce kan gövdeyi götürecek, dağlara kamplar kurulacak, mahalleler, kasabalar, şehirler işgal edilecek.” Herkes şaşırmış bu nasıl iş diye ama derin devlet bu, işini bilir. “Dağlar ve şehirler işgal edilecek ki bizim dizayn etmek istediğimiz ‘New Ottoman’ talepleri gündeme gelsin. E şimdi biz doğrudan doğruya ikinci resmî dil, federasyon filan diyemeyiz ya. Teröristler dayatacak, bizim hükümetlerimiz de kabul edecek. Tabii hükümetleri de ona göre dizayn etmemiz gerek. Rejimi korumak için rejimden nefret eden adamları iş başına getireceğiz ki terörist taleplerine karşı lütufkâr olsunlar. Ayrıca bir de medya ayarlamamız lazım. Kim azınlık hakları dese alkış koparacak, kim ana dil dese avazı çıktığı kadar bağıracak, kim özerklik dese ‘vah zavallılar, ne kadar ezilmişler’ deyip gözlerinden yaşlar akıtacak bir merhametli, bir atûfetli medya gerek. Yazarlar, çizerler, ekran ekran gezerler olması lazım.”
Gözler fal taşı gibi açılmışsa da derin devletin kerametinden sual olunmaz demişler. Arada bir başını kaldıran olsa derin devlet indirmiş balyozu; arada bir sesini yükselten olsa derin devlet sıkmış boğazına tazyikli suyu. Hani ses filan yükseltmeye, baş filan kaldırmaya da gerek yokmuş. Hani öööyle bir olasılık, hani potansiyel diyorlar ya, öyle bir şey olsa dahi dudaklara sürülecek sipsivriler, ağızlara doldurulacak acı hardallar hazırmış. Derin devletin derin çukurları, derin mi derin dehlizleri, uzun mu uzun tünelleri varmış. Dağlardaki mağaraları bile önceden hazırlamış. Kazara teröristin üstüne çok fazla kuvvetlerle gidilirse saklanıp sığınsın diye. E kazara teröristin üstüne giden güvenlik müvenlik falana da dersi verilmeli değil mi? Toplarsın hepsini, basarsın gemilerini, karargâhlarını filan, ne kadar evrak varsa yığarsın, on binlerce sayfalık iddia hazırlarsın, atarsın içeriye. Onlar on binlerce sayfayı okuyadursun açılımlar, görüşümler başlar; ülke de iyice açılır saçılır, görüşür, gülüşür diyil mi ya!.. Yani bu kadar yüksek dehanın dizayn ettiği planlarımızı üç beş güve midir, güvenlik midir, her ne haspa ise, onların bilmem ne duygularına feda mı edeceğiz? Üstelik almışız arkamıza bir de büyük ortaklar, büyük projeler. New Ottoman kardeşim New Ottoman… Başlarım sizin ulusal mulusal…
Şimdi bir şey kaldı yapacak demişler. Derinliğimize yakışır bir şey. Bakın biz derin merin değiliz. Derin devlet dediğiniz orada. Aha şu güve midir, tırtıl mıdır derin devlet onlar işte. Baksanıza, teröristlerin başı bile derin devleti teşhis etmiş. Siz hâlâ gözlerinizi bize çevirmişsiniz. Baksana kardeşim, derin devlet eşkıyanın içine girmiş, eşkıyayı eğitmiş, eşkıya ile bir olup askerimizi, polisimizi öldürmüş. Sonra da suyu çıkmış bir terörist başını tutup ülkeye getirmiş. Bir de siz derin devleti tutmuş, nerelerde arıyorsunuz.
İnsanlar şaşkın mı şaşkın. Bir kısmı “nerede bu derin devlet” diyormuş. Bazıları “vah başımıza gelenler” diye ağlıyormuş. Bir kısmı da yüksek katlardaki odalarına kapanıp duvarlara bağırıyormuş: “Alçak hükümet, hain iktidar, teröristle iş birliği yapıp vatanı bölüyorlar, ülkeyi bölüyorlar, milleti bölüyorlar, bölüyorlaaar!”