Yükleniyor...
Benim yüksek lisans tezim (master) liderlik üzerine. Yıllardır çalıştığım konu da strateji ve savaş sanatı. Dolayısıyla, yıllardır Erdoğan’ın liderlik tarzını ve siyasetteki mücadele tarzını (political warfare) incelerim. Bugün konumuzla alakalı ikisini yazayım.
Erdoğan rakibini hiçbir zaman yaralı bırakmaz!
Savaş sanatında çoğunlukla düşman yaralı bırakılmaz. İşi bitirilir. Bu konuda duygusallığa veya merhamete yer verilmez. Bunun üç nedeni vardır:
Erdoğan’ın bu prensibi çok aktif ve bilinçli olarak kullandığını görüyoruz. Tabiî ki mecazî manada engelleri, rakipleri bitirmek, etkisizleştirmek anlamında yazıyorum. Askerî vesayeti bitirmek bağlamında ilk önce Ergenekon davalarıyla askerî vesayet yaralandı ve çok büyük bir muhalefete rağmen Erdoğan, Balyoz davalarıyla bu tavrını sürdürdü. Askerî vesayeti yaralı bırakmadı. İşini bitirdi. Genel kurmay başkanı bile yaklaşık 2 yıldan fazla hapse atıldı. Bunları FETÖ yaptı, diyebilirsiniz. Fiilen FETÖ etkisi büyük olabilir ama Erdoğan başbakan olarak yolu açtı. Askerî vesayeti yaralı bırakmadı, işini bitirdi.
FETÖ örneğinde de bunu görüyoruz. Dershaneleri kapatarak FETÖ’nün en önemli finans kaynağını kesti. FETÖ’yü yaraladı. Orada durmadı daha sonra 17-25 sürecinde yaralı FETÖ’nün işinin bitirmek için tekrar saldırdı. Tekrar ciddi yaraladı ama 15 Temmuz Darbesi sonrasında tüm gücüyle FETÖ’nün üstüne giderek yararlı bırakmadı. İşini bitirdi. Erdoğan FETÖ’nün işini bitirmedi veya bitiremedi diye itirazlar gelebilir ama unutmayalım ki hiç kimse Tanrı değil. FETÖ gibi uluslararası bağlantıları, onlarca ülkede yapılanmış, finansal kaynakları kuvvetli olan güçlü bir istihbarat teşkilatının Erdoğan %90’dan fazlasını bitirmiştir ve bu çok ama çok büyük başarı olarak “yararlı bırakmadığının” kanıtıdır bence.
Erdoğan ancak sıklet merkezini tahkim edene kadar başka bir güçlü gruba veya şahsiyete katlanır
Erdoğan sıklet merkezini, yani en kuvvetli olduğu yerin sağlam olduğunu, yıkılmaz olduğunu düşündüğü anda (Bknz: Sun Tzu, Savaş Sanatı) yanındakileri tasfiye eder. Millî görüşçülerle geldi, gömlek değiştirdik, diyerek Millî görüşçüleri tasfiye etti. Liberallerin desteğini aldı, sonra onları da tasfiye etti. FETÖ’nün desteğini aldı, tasfiye etti. Kürtçülerin desteğini aldı, tasfiye etti.
Erdoğan iktidarı paylaşmaz. Paylaşıyorsa, bu geçicidir. Eninde sonunda bagajlarından kurtulur. Bunu niye yaptığı ayrı bir konu ama yazayım: Kendine ve partisine alternatif oluşturmaz. Şahıs olarak da bakın, 20 yıl önce yanında olan önemli şahıslardan kim kaldı yanında? Hepsini tasfiye etti. Ama hakkını verelim, vefalıdır, hiçbiri aç değil, açıkta değil. Hepsinin torunlarına yetecek parası var.
Erdoğan her zaman “güç çarpanı” kullanır
İngilizcede güç çarpanı (force multiplier) denilen bir kavram vardır. Herhangi bir unsurun elinizdeki gücü birkaç katına çıkaran şeydir güç çarpanı. Mesela, savaş sanatında baskın prensibi güç çarpanıdır. Eğer başarıyla uygulayabilirseniz, baskın elinizdeki gücü birkaç katına çıkaracak bir etki yapar.
Erdoğan, İslamcı camiadan geldiği için başbakan olmadan önce devlet katında her zaman zayıftı. O nedenle bilinçli veya bilinçsizce güç çarpanı gerçeğini fark etti. Millî görüşü güç çarpanı olarak kullanarak, İstanbul belediye başkanı oldu. Liberalleri ve FETÖ’yü kullanarak iktidar oldu. Avrasyacıları, ulusalcıları ve Atatürkçüleri devletten tasfiye etmek için liberalleri ve FETÖ’yü güç çarpanı olarak kullandı. Daha sonra liberalleri tasfiye etmek için FETÖ’yü güç çarpanı olarak kullandı. FETÖ’yü tasfiye etmek için, daha önce tasfiye ettiği ulusalcıları, Avrasyacıları ve ülkücüleri güç çarpanı olarak kullandı.
Şimdilik Erdoğan’ın siyasî savaş taktiklerinden, örüntülerinden yalnızca üçünü yazdım. Şimdi bu üç Erdoğan hareket kalıbından bugünkü olayları okumaya çalışın. O zaman karmaşık görünen olaylar, gürültüler kısmen kaybolacak ve olaylar netleşecek.
Erdoğan’ın yaptıkları doğrudur, yanlıştır vs. gibi bir yorum yapmıyorum. Analizim sadece savaş sanatı, siyasî savaş sanatı (political warfare) ve liderlik bağlamında yapılmıştır. Gördüğümü yazıyorum, yapılan işlerin etik ve ideolojik bağlamda doğruluğu veya yanlışlığı bu yazının konusu değildir.
Mete AKSOY
Stratejist – Yazar