Fransa’daki illerin belediye başkanları aynı zamanda ülkenin parlamentosunun da üyesidirler. Yani hem yerel hem de ülke yönetiminde söz sahibidirler. Başlıktaki çıkar bağlantısının açık bir şekilde anlaşılabilmesi için bu küçük bilgiyi unutmayalım. Fransa’da Yahudilerle Araplar arasında sık sık gerginlik yaşanması sıradan bir olaydır. Gerginliği yaşandığı ilin belediye başkanı hiç zaman kaybetmeden Yahudi, Müslüman ve Ortodoks toplumlarının […]
Fransa’daki illerin belediye başkanları aynı zamanda ülkenin parlamentosunun da üyesidirler. Yani hem yerel hem de ülke yönetiminde söz sahibidirler. Başlıktaki çıkar bağlantısının açık bir şekilde anlaşılabilmesi için bu küçük bilgiyi unutmayalım.
Fransa’da Yahudilerle Araplar arasında sık sık gerginlik yaşanması sıradan bir olaydır. Gerginliği yaşandığı ilin belediye başkanı hiç zaman kaybetmeden Yahudi, Müslüman ve Ortodoks toplumlarının din adamlarını, gençlik temsilcilerini bir araya getirip, sükûnet çağrısı yaptırmaları da sıradan bir olaydır. Sıradan olaylardan bir başkası ise her yılın başından itibaren ülkenin televizyonlarında, gazetelerinde, üniversitelerinde Ermeni soykırım yalan kampanyalarının yoğun bir şekilde boy göstermesidir. İşte tam da sıranın bozulduğu yer bundan sonrasıdır. Toplum temsilcilerini toplayıp ortalığı yatıştırma çağrıları yaptıran belediye başkanları, Ermeniler söz konusu olunca bu alışkanlıklarını bozarlar. Türk ve Ermeni toplum temsilcilerini bir araya getirmek yerine sadece Ermenilerin yanında yer alırlar. Ermeni din adamlarıyla, dernek temsilcileriyle her yerde boy boy görüntü verirler, soykırım yalanlarına ağıt yakarlar.
Kıvrak Fransız politikacılarıyla diaspora Ermenilerinin ticaret, sanat, kişisel doyumdan ibaret çıkar bağlantısı seçim dönemlerinde zirve noktasına çıkar. Hele hele böyle dönemlerde akıldan, vicdandan söz edilmesine imkân yoktur. Kanıtı ortada; bugünkü François HOLLANDE ile Nicolas SARKOZY arasındaki nefes nefese seçim mücadelesi söz konusu olunca ahlaki hiçbir değerin önemi kalmıyor.
1991 yılındaki Orly katliamının Paris’te görülen davasında Türkiye’nin avukatı olan Georges de MALVILLE; “sorun başlangıçta hukukiydi, şimdi ise artık politik olmuştur.” demektedir. Çok doğru bir belirleme ancak buna küçük bir ilaveyle çıkar bağlantından da söz etmek durumun kesin bir tanımı olacaktır.
Fransız politikacılar yılın her döneminde ve de özellikle seçim öncesinde Türklerle bir arada görünmemek için olağanüstü çaba gösterirler. Türkiye’nin her hangi bir etkinliğine katılmazlar. Diasporanın ayrıcalığı vardır. Arapların İsrail’in diplomatik temsilciliklerinin önünde protesto gösterisi yapmalarına izin vermelerini düşünmek bile mümkün değildir. Ama Ermeni soykırım sahtekârlarının Türkiye’nin temsilciliklerinde bayrak yakmak, boya atmak dahil her istediklerini yapmaları konusunda sınırsız bir serbestlikleri bulunmaktadır.
Fransa’nın solcularının büyük bir gururla dünyaya takdim ettikleri Jose BOVE, başlattığı hareketle “Köylülük Hareketi”nin yaratıcısı oldu. Mc Donald’s lokantasını basınca sözde küresel kapitalizme meydan okumuş oldu. Ama politik kimliğini korumak için yerel kapitalizmle iyi geçinmek zorunda olduğunun bilinciyle önce Ermeni diasporasıyla sağlam ilişkiler kurdu.
Köylüsü böyle de cumhurbaşkanı farklı mı? Elbette değil… 2002 yılındaki Başkanlık Seçimlerinden önce ülkenin önde gelen Ermeni derneklerinden CDCA’nın (Ermeni Davasını Savunma Komitesi) Paris Kongre Sarayı’nda düzenlediği “Les Armeniens et la Presidentelle 2002- 2002 Başkanlık Seçimi ve Ermeniler” başlıklı toplantıya Cumhurbaşkanı Jacques CHIRAC, görüntülü mesajıyla katıldı. 1915 olaylarını soykırım olarak tanımlamadı ama katliam demekten de geri kalmadı. “Gaulois-Galli” olmanın tüm inceliklerini şahsında toplayan CHIRAC bile Ermeni diasporasını gücendirmekten kaçındı. Onun yerine sosyalistlerin başkanı Lionel JOSPIN, Yeşillerin lideri Noel NAMERE, François BAYROU soykırım yalanlarına dört elle sarıldılar. N. NAMERE bununla yetinmedi ve eli kalemli Ermeni militanı Ara TORANIAN’a verdiği röportajda, muhatabı neyi işitmek istiyorsa vicdanının sesine kulağını tıkayarak saydı.
Ülkemizde bir dönem sıkça tekrarlanan “hepimiz Ermeniyiz” sloganının parlamenter Philippe de VILLIERS’ye ait olduğunu bilelim.
Ermeni seçmenlerin yoğun olarak bulundukları Bouches du Rhone, Rhone Alpes, Provence-Cote d’Azur ve İle de France bölgelerinin senatörleriyle milletvekilleri Ermeni soykırım yalanlarının sadık birer savunucusudurlar.
Ermenilerin önde gelen derneklerinden biri olan UGAB ( Ermeni Genel Hayırsever Birliği), Fransa senatosunda soykırım yasasının kabul edilmesinden sonra Grenoble’da bir bildiri yayınladı. Bildiride; Fransa’nın 29 Ocak 2001’de Ermeni soykırımını resmen tanıdığına değinilerek, inkârcılığın yasaklanması istekleri bildirilmektedir. İmzacıları ise Sosyalist Parti ve UMP’den bölge parlamenterleridir.
Politik kariyerine Jacques CHIRAC ile başlayan ve Nicolas SARKOZY’i keşfetmesinden sonra onunla birlikte yükselişe geçen Patrick DEVEDJIAN’ın soykırım yalanlarına katkısını inkâr edebilecek bir tek insan yoktur.
Soykırım yalanlarının en güçlü destekçisi Ermeni kiliseleridir. Ermeni din adamlarının Fransa’ya yaptıkları ziyaretler gazete ve televizyonların başköşesine kurulur. Bu ziyaretlerden birisinde Ermeni Katagigosu Karekine II, en üst düzeyde ağırlandı ve Legion d’Honneur nişanı verildi. Paris Belediye Başkanı Bertrand DALONOE de geri kalmayarak bir caddeye isminin verileceğini bildirdi.
Karşılıklı onurlandırma çabalarının çerçevesinde Fransa Dışişleri Bakanlığı sekreteri ve Marsilya Belediye Başkan Yardımcısı Renaud MUSELIER’ye Erivan Tıp Fakültesinin fahri doktora unvanı verildi.
Bir de o kendisini Türk olarak tanımlamasa da basın da kendisinden Türk olarak bahsedilen Mehmet Ali ERTEM bulunuyor. Ermeniler veya Kürtçüler tarafından gerçekleştirilen her etkinliğin vazgeçilmez siması olan bu şahsın Avrupa’daki unvanı insan hakları savunucusudur.
Şımartılan Ermeni soykırım militanları 2003 yılındaki Eurovision yarışmasında Sertab ERENER’in birinci olmasını hazmedemediler. Dünyanın arkalarında olduğuna olan inançlarından doğan kibir kalplerinin derinliğindeki vahşi Türk düşmanlığını ortaya çıkardı. Birbirlerine gönderdikleri mesajlardan birkaç örnek:
“İtler Eurovision’u satın almışlar”, “İyiden iyiye gidiyor bu iş! Haydi silaha yuttaşlar!!!”, “ Osmanlıların, Kemalistlerin ve bugün İslamistlerin mutlakiyetçi sultanlarının tehdidi altında tarihlerini inkâr etmek zorunda kalan Ermeniler için çok uzun zamandır Bizans olmayan İstanbul’da seneye görüşmek üzere. Bunlar olmuşken, ün yapmak için güzel fırsat!”, “Geri zekâlı Türklerin geri zekâlı Avrupalılar tarafından seçilmiş olması bana Bingöl kadavrası kadar soğuk geliyor.” Bu mesajda kadavra soğukluğuyla ifade edilen intikam duygusundaki hedef o tarihlerde Bingöl’deki depremde hayatını kaybeden vatandaşlarımızdır. Görüldüğü gibi sapıklık derecesindeki Türk düşmanlığı doğal afetle ruhlarının karanlığından dışarıya taşıyor.
Ocak 2001 ayında Ermeni soykırım yasasının kabulünden sonra Ermenilerin sevinçlerini sayfalarına yansıtan gazeteciler, bu yasanın “sembolik niteliği” bulunduğunu iddia ettiler. Kendilerini birer diplomasi dahisi olarak gören bu gazetecilerin aldatma-yanıltma girişimlerinin boşluğu son girişimle ortaya çıkmaktadır. Ermeni şantajına boyun eğen başkalarıymış gibi parlamentolarının aldığı kararı “egemen bir devletin aldığı egemen bir karar olduğunu ve bu durumda yorumlamayı sürdürmenin normal olmadığını” ileri sürdüler. Fransız politikacılarının marifeti, “meclisin içinde ve dışında toplanan Fransa’daki Ermeni toplumunun temsilcileri, parlamento oylamasının sonunda çok duygulandıklarını, aynı anda mutluluk ve gurur hisleriyle dolu olduklarını söylediler.” sözleriyle itiraf edildi. O günlerde faal olan RPR milletvekili olan Renaud MUSELIER, Fransa’nın onurundan söz ederek; “Türkiye’nin baskılarına karşı ekonomik çıkarlarla barbarca davranışların dengelenemeyeceğini ifade etti.” Ermeni asıllı Marsilyalıların Paris’e gidebilmeleri için bir araç kiralayan Sosyalist Partili senatör ve İl Genel Konseyi Başkanı Noel GUERINI, sonuçtan duyduğu memnuniyeti belirtti.”
Fransız politikacılarının, Ermeni soykırım yalancılarının ve basın-yayının elbirliğiyle Türkiye aleyhinde yürütülen kampanyaların vereceği sonuç elbette önceden belliydi. Nitekim Kasım 2002 ayında yapılan bir kamuoyu yoklamasında; “Türkiye’nin AB’ye girişine taraf mı yoksa karşı mısın?” sorusuna evet diyenlerin oranı yüzde otuz üç iken hayır diyenler yüzde ellibeşdi.
Sonsuz bir kaynak olan soykırım yalanlarıyla Türkiye düşmanlığı küstahlığa varan bir rahatlıkla dile getirilmeye devam edildi. Marsilya Altıncı Sektör’ün belediye başkanı ve UMP’nin Belediye Grup Başkanı olan Roland BLUM, Fransa-Ermenistan Derneği Başkanı ve UMP milletvekili Gilbert KERKERIAN ile birlikte: “AB’ye giriş veya ön giriş şartlarından hiçbirini yerine getirmeyen bir ülkeye karşı Fransa’nın son derece kati bir tavır koymasını diliyoruz. Türkiye 1915 Ermeni soykırımını tanıma konusunda hiçbir ilerlemede bulunmadığı gibi insan haklarına saygı ve Kürt probleminde de daha çok gelişme kaydetmedi.” sözlerini sarf ettiler.
Ermeni-politikacı işbirliği bununla kalmadı. Ermeni Dernekleri İşbirliği Konseyi isimli kuruluş tarafından, o dönemin cumhurbaşkanı olan J. CHIRAC’tan “Osmanlı İmparatorluğu Ermeni nüfusunun soykırımının (1915-1917) ve sonuçlarının tanıması, Ermeni Cumhuriyetine karşı 1991’den beri uygulanan engelin kaldırılması, Türkiye’de azınlıkların din özgürlüklerinin kesin olarak sağlanması, Kürt azınlığa statü verilmesi ve siyasi mahkûmların serbest bırakılması” istendi.
Türkiye ile Fransa arasındaki ilişkiler diaspora Ermenileri tarafından zehirlenmektedir. Ülkelerinin çıkarlarını kendilerininkilerden sonraya bırakan Fransız politikacılar bunu mükemmel işleyen bir sistem haline getirdiler. Artık hiçbir Fransız politikacıdan bu sistemin işleyişine aykırı bir girişimde bulunması istenemez. Çünkü bu cesareti göstermek, politik hayatın sonu demektir. Varlıklarını soykırım yalanlarının değer bulmasına bağlı olan Ermeni soykırım militanları yılın her günü çaba göstermekteler. Politikacıları hiçbir zaman yalnız bırakmıyorlar. Her yıl önümüze konulan iddialar bir öncekine göre daha ciddi boyutlara ulaştırılıyor, yaptırım nitelikleri her yıl biraz daha resmiyet kazanıyor. Soykırım yalanlarını önümüze sürüldükleri anda hatırlayarak, tepkiyi sadece devlet çapında göstererek mücadele etmenin sonucu bugün ortadadır. 19. Yüzyıldan itibaren Fransa’ya göç eden Ermeniler aradan geçen bir asırdan fazla zaman diliminde Fransız halkıyla bütünleşmiştir. Fransızlar artık diaspora Ermenisini kendisinden sayıyor. Önümüzde uzun ama planlı bir şekilde değerlendirmek zorunda olduğumuz bir süre bulunmaktadır. Bu nedenle halen karşı karşıya bulunduğumuz bugünkü durumda politikacı-Ermeni soykırım militanı arasındaki çıkar işbirliğini bozmanın imkânı yoktur. Çabalarımız elbette bugünü de kapsayacaktır ama asıl hedef topyekûn bir hareketle ileriye yönelik olmalıdır.