Gençlik Rasathanesi: Spotify’dan şarkı tavsiyesi

Karşıt görüşlere sahip iki grup önce karşılıklı slogan atar ve sloganın dozu belirli bir aşamaya geldiğinde sloganı tekrarlayanların üstünde bir enerji birikir ve o enerji birikimini görüp grubu yönlendirenler bir kavganın fişeğini ateşlemiş olurlar.


Paylaşın:

Geçen yazımda Türk gençliği ile ilgili gözlemlerimin bir kısmını aktarmıştım. Bu yazıda da rasata devam…

5-Türk gençliğinin mensubu olduğu  Türk milletinin yıllardır aynı problemlerle uğraşması ve bunun ortaya çıkardığı  dertlerle baş edemeyecek hale getirilmesi.

Her âkile bir derd bu âlemde mukarrer

Rahat yaşamış var mı gürûh-ı ukalâdan

(Bu alemde her akıllıya bir dert belirlenmiştir

Akıllı kimselerden rahat yaşayabilmiş olan var mıdır)

                                                                                                      Ziya Paşa

Bu gün itibariyle Ziya Paşa merhumun vefatından tam 142 yıl  (bir asır +çeyrek asır+ on yedi yıl), terkib-i bend ve terci-i bendini yazışından ise 152 yıl(bir asır+yarım asır+ iki yıl) sonrasını yaşıyoruz. Ama o günden bu güne  hâlâ aynı tasla aynı hamamda milletçe yıkanmaya devam ediyoruz. Hâ tellaklar çok değişti ama o ayrı mesele(!). Eğer biz bu gün Ziya Paşa’nın, Mehmet Akif’in, Namık Kemal’in yazdığı beyitlerin ve şiirlerin bu gün bile geçerliliğini koruduğunu görebiliyorsak bu onların ne kadar yüce insanlar olduğunu gösterir. Doğrudur onlar yakın tarihimizin büyük şairleri, fikir adamlarıdır. Ama milletimiz yıllardır o insanların bulunduğu üst düzey bilinç seviyesinden hâlâ daha fersah fersah uzaktır. İşi acınası yapansa bu durumda olmak değil bu durumu fark etmemektir. Bu gün edebiyat derslerinde Çocuklar bu insanlar şairdir. Şiirleri bunlardır. ÖSYM sorarsa işaretlersiniz. Okumakla uğraşmayın zaten şiirin içinde belli başlı kelimeler varsa o kelimelerden yazarın kim olduğunu anlayıp işaretlersiniz.” Sözünden öteÇocuklar bu insanlar şairdir. Şiirlerini okursanız bugün bile aynı meselelerin tartışıldığını görürsünüz. O zaman düşünelim hep beraber yıllar asırlar geçtiği hâlde biz niye fikirde aynı yerdeyiz? Niye aynı şeyleri tartışıyoruz?” İşte bu soru sorulduğunda Türkiye’de bazı şeyler, inanın değişmeye başlayacaktır. Ama dört şık arasından doğru olanın baş harfini kutucuklara işaretlemekten başka bir şey düşünemez hale getirilen Türk gençliği bu problemler üzerine ne zaman düşünse kâh ÖSYM’nin kâh YÖK’ün üç-dört harfli (TYT, AYT, ALES, KPSS…) sillelerini yemektedir.

Bu soru 2013 yılındaki üniversite sınavının edebiyat bölümünde sorulmuş bir sorudur. ÖSYM’nin mantığıyla yazarı sorulan bir şiirin içinde eğer millet varsa, Milli edebiyat dönemi yazarları şıklarda aranır. Ve direkt işaretlenir. Bu soruyu biraz soru çözen bir öğrenci 10 saniye  içerisinde çözer. Ve direkt B-Mehmet Emin Yurdakul der ve geçer. Sınav süresi içinde zaten diğer şıklardaki şairlerin kim olduğunu nasıl şiirler yazdığı umrunda bile olmaz. Ve hemen diğer soruyla cebbelleşmeye başlar. Peki bu mantık ona edebi bir zevk aşılar mı ? Asla! Bu mantıkla kalıp ifadeler hariç doğru dürüst bir şey bilmeyen, bildiği şeyleri de sınavdan sonra unutan bir öğrenci bu düşünce sermayesine nasıl bir katkı verebilir?

6- 12 Eylül’ün apolitik ebeveynlerinin çocukları olan günden güne zevk-i selimini kaybeden, kaybettikçe de bunu bir özgürlük nişanesi olarak göğsünde taşıyan ve sayıları günden güne artan bir yığın şuur aşısı bekleyen Türk gencinin olması.

Çok insan anlayamaz eski mûsıkîmizden

   Ve ondan anlamayan bir şey anlamaz bizden

 Açar altın bir anahtarla rûh ufuklarını

Hemen yayılmaya başlar sadâ ve nûr akını

                                                                                   Yahya Kemal Beyatlı

Yahya Kemal merhûmun çok insan derken acaba kast ettiği tam sayı neydi öğrenmek keşke mümkün olsaydı. Ama inanıyorum ki fikir anlamında Türk milleti için çalışacak bir kişinin Türk mûsıkisinin hiç değilse belli başlı üstadlarını ismen bilmesi gerekir. Bu gün acaba kaç kişi Hafız Post Efendi’yi, Tanburi Cemil Bey’i biliyor? Üzerine düşünmek gerekir. Fonetiğini yitirmiş bir millet çığırtkan hatipler ve küfürbaz şarkıcılar ve siyasilerle uğraşır. Bu siyasilerde toplumla sözde bütünleşmek için İstanbul Türkçe’sini bir kenara iter (itse ne olur zaten birçoğu bilmez). Yöre ağızlarıyla konuşmayı maharet zannederler. Türkçemizin aziz fonetiğinin katledildiği şu zamanda ise ortaya garip dersem Garipçilere hakaret olacak bir ucube çıkmıştır. Çıkmaya da devam edeceğe benziyor. Halbûki bizim kültürümüzde mûsıki insanı dinlendirir. Yormaz, tedavi eder. Fütursuzca kendinden geçirip meczub gibi davrandırmaz. Ama şimdi paylaşacağım bilgiyi ilk defa  okuduktan sonra, eski mûsıkimiz adına söylenecek çok bir söz olmadığını teessürle bir kez daha fark ettim… Geçtiğimiz günlerde Spotify adlı müzik uygulaması Türkiye’de en çok dinlenen şarkıcları(!) ve şarkıları(!) açıkladı. Listeyi paylaşıyorum.

En çok dinlenen 5 şarkıcı:

1-UZI

2-Çakal

3-Ezhel

4-Lvbel C5

5-Sefo

En çok dinlenen 5 Şarkı ve sözleri:

1-KÖFN-Bi’ Tek Ben Anlarım

Teninin üzerinden kayan bi’ buzdur uzak bakışlarım
Hiç izlememiş olsaydım bu filmi canımı acıtırdı
Ama seni bilmek, seni bilmek
Seni bilmek beynimde bi kurşun
Seni bilmek, seni bilmek
Seni bilmek en büyük ceza
Her anın aklımda, her kıvrımın
Sanmasınlar asla seni benden ayrı
Savrulur savrulur saçlarında hayatın
Seni sorsunlar benden, bi’ tek ben anlarım
Her anın aklımda, her kıvrımın
Sanmasınlar asla seni benden ayrı
Savrulur savrulur saçlarında hayatın
Seni sorsunlar benden, bi’ tek ben anlarım

2-UZI-ARASAN DA

…Arasan da beni çok geç
Kaldı heveslerim kursağımda
Lütfen uzatma, yolum yol değil

Ölüm on beş adımlık uzakta
Arasan da beni, yok yüzün
Söyliy’cek sözüm, artık çok geç
Lütfen uzatma, ya
(Uh, u-uh)
Gelme, bana istediğimi verme
Derme çatma hayallerimize perde çektim
Yaşıyorum mutlu olduğumuz günlerde
Madem böyle oluca’z o zaman hiç güvenme bana ve düştüm sana
Bi’ kez daha valla’ kaçar giderim birden bire
Kader sorarsa sana görmedin beni, düşemem daha dilden dile
Büyüdüm, dert edindikçe  izledim ve güldüm
Utandım, Ece “Dur” dedi ve Chavo büyüdü
Umarım seni beyazlar içinde görürüm
O zaman gerçekleşir beklediğin ölümüm
Allah’ınız para; ciğerlerim is, ciğerlerim kara
Yanılmadım çünkü harbi güvenmedim sana
Umut değil, lütfen artık silah verin bana
Gözlerim kara…

3-Çakal-İmdat

Corona , midye, sahil
Kime güven’ce’z aga? Herkes hain
Ballı ballı viski (Oh-o-oh)
Yengeniz heyecanlı, düştü
Akşama ev var mı, Rüştü?
Yalnız içen varsa küstüm
Eskiden ağlardım, güldüm
Şimdi sakallandım, büyüdüm

İmdat, imdat, yok mu kafamızı yakalıy’cak?
Arabayı valeden aldırıcak (Grr)
Bu gece ben kullanmı’ca’m (Ya, ya)
İmdat, imdat, yok mu kafamızı yakalıy’cak?
Arabayı valeden aldırıcak
Bu gece ben kullanmı’ca’m (Ya, ya)
“Gelsene bana Çakal, kocam Ankara’da”
Lafı bile duydum arada derede
Aramadım onu ama yanlış anlama
Sörf yapılan hep farklı dalgalar (Grr)
Yerinde duramaz canlı canlı, ya
Vampir gibisin kanlı kanlı, love
Aşk yaşanır mı kanka kankaya?
Dönüyo’z virajı yanlı yanlı, ya

4-UZI-PAPARAZZI

..Yalan oluca’z,  hızla gidersek
Her kapıyı çalana: “Gir içeri.” dersek (Ah)
Yoldan çıkıca’z, böyle seversek
Ciğerleri kedilere mundar edersek (Ya)
Buluca’z biz de çıkış yolu
Önümüzü gör’cek şekilde içersek
Artık vakit az, bi’ karar mı versek?
Uyuyamam düşmanımdan tek bi’ sayı yersek
Haram para ve lanet
Annem, sen bize dua et
Pişmanım çok geçmişten
Kaderim Tanrı’ya emanet
Kurtulamıyorum hiç rap’ten
Başımı kaldıramıyorum içmekten
Düştüm mahalleme yüksekten, yüksekten (Ya-ya)
Sonuna kadar
Gidice’m yolun sonuna kadar
Manitalar paparazzi gibi yakalar
Baba für die Familie, sadece aile
Sonuna kadar
Gidice’m yolun sonuna kadar
Manitalar paparazzi gibi yakalar
Baba für die Familie, sadece aile…

5-Güneş-Suçlarımdan Biri

Böylesini tahmin etmemiştim
Kafamda iki kişi hep çeliştim
Yardımına gerek yok oldu işte
Sanırım duygusuz bi’ canavara dönüştüm
Kovaladığım kadar kaçmamışsındır
Sıkıştığım köşede kalmamıştım hiç
Belki dilindeki zehir yanıltmıştır
Ama tamiri var ki kalktım işte
Kanadından bi’ tüy koptu düştü
Kaç hatıra sende kaldı yarısı pişmanlık
Kadere inanmayı başlarda seçmemiştik ki
Anladım gerçeğe vedayı etmişsin
Yine de kal benimle, kaçma
Korkularım var, evet, duymadın daha
İzledim güneşi, doğana kadar
Batırdım onu evet gözümü ayırmadan
Görünce akan terler avuçlarımdan
Kayarken izledim şehri parmak uçlarımda
Bi’ serseri gibisin hâlâ pahalı pabuçlarınla
Yapmak istiyorum bu gece seni suçlarımdan biri
Görünce akan terler avuçlarımdan
Kayarken izledim şehri parmak uçlarımda
Bi’ serseri gibiyim hâlâ pahalı pabuçlarımla
Yapmak istiyorum bu gece seni suçlarımdan biri…

Yukarıda paylaştığım şarkı sözlerinin ne kadar edebi ve sanatsal olduğu tartışmaya elbet açık, lakin müzik kültürü bu kadar estetik yoksunu hale gelmişse beğenileri yükseltecek hiçbir seçenek yok demektir .Sanat müziği açısından Abdülkadir Meragi’ den-Alâeddin Yavaşça ’ya, halk müziğinde Pir Sultan Abdal’dan günümüze uzanan estetik ve fonetik açıdan yüksek olan Türk müzik kültürünün, bu seviyelere düşmesinin gençlerin davranışlarında etkili olduğunu düşünüyorum. Ve bu alanın hâlâ daha psikoloji ve sosyoloji alanında çalışma yapacaklara çok açık ve bakir bir saha özelliğini taşıdığı kanaatindeyim. Bu sanatçıların kullandığı bozuk Türkçe üstüne bir de şarkı sözlerini hızlı söyleme etkeni devreye girdiğinde daha da bir acayip oluyor. Zaten bu şarkılarda ortaya çıkan şey daha çok ritim olduğu için sözler biraz ikinci planda kalıyor. Ama ikinci planda kalan sözleri ritme kapılarak söylediğinizde ister istemez anlamsız gibi görülen sübliminal sözleri zihninizin derinliklerine de kazımış oluyorsunuz. “Umarım seni beyazlar içinde görürüm
O zaman gerçekleşir beklediğin ölümüm/
Vampir gibisin kanlı kanlı, love(aşk)/ Yoldan çıkıca’z, böyle seversek” Bu sözleri yazanları sübliminal mesaj verme gibi bir kastı olmasa bile, insanın çok söylediği ve çok dinleyip ezberlediği sözlerin,  sloganların ve müziklerin günde belirli bir sayıda tekrar edildikten sonra, soyut olan sözün somut hallere dönüştüğü bir gerçektir. Karşıt görüşlere sahip iki grup önce karşılıklı slogan atar ve sloganın dozu belirli bir aşamaya geldiğinde sloganı tekrarlayanların üstünde bir enerji birikir ve o enerji birikimini görüp grubu yönlendirenler bir kavganın fişeğini ateşlemiş olurlar. İslam mistisizminde devran zikrinde önce oturur pozisyonda evrad-ı şerif denilen dualar okunur. Bu dualarda duadan duaya farklı olmak üzere Allah’ın bazı esmaları çokça tekrarlanır. Bu tekrarın neticesinde ortaya çıkan enerji genellikle harekete geçerek ayakta olan kıyam veya  Halvetilerde devran, Mevlevilerde sema, Alevilerde semah adı verilen toplu halde yapılan(Allah’ı anarken ortaya koyulan dansı andıran hareketler daha çok Türk Horasan menşeili ya da onlardan etkilenmiş ekollerde daha sık görülür.) zikirlerde boşaltılır. Bu zikirler  esnasında ise soyut haller bazı katalizör veya yavaşlatıcı etki yapan sözlerle(ilahi, nefes, şathiye, deyiş) müzikten de  faydalanarak görünür hale getirilir. Yine ülkemizdeki iktidar partisi olan AKP’nin seçim zamanları seçim şarkılarına ayırdığı bütçe diğer partiler göre bir hayli yüksektir. Neden peki? Çünkü AKP müziğin ne kadar büyük bir güç olduğunun farkındadır da ondan. Miting meydanlarında binlerce kişi yan yana aynı şarkıyı dinleyip zihinleriyle aynı frekansa bağlanırlar. Ve o binlerce kişinin aynı şeyleri aynı anda düşünmesini- veya düşünmemesini- sağlayan şey,  seçim müzikleridir. Miting alanının ses sistemi ne kadar iyiyse o kadar büyük bir enerji yaratılır . Çeşitli partilerin  mitinglerinde dans eden insanların görüntüsünün ortaya çıkma sebebi işte budur. En çok 3 düşünen bir insan 5 düşündürten bir etkiye kapıldığında bu tip hareketler sergileyebilir (tanım bakımından bu tanıma uymamakla beraber seçim meydanlarında garip hareketler sergileyen insanlar bir nevi zikir esnasında söylenen bazı sözlerin etkisiyle cezbeye kapılan kişileri anımsatıyor.) Burada ortak şeylerden biri müzik eşliğinde söylenen veya dinlenilen müzik eşliğinde okunan sözlerin verdiği etkidir.

Görsel

Bu müzik bahsi çok sular götüreceği için şimdilik burada Çinli filozof Konfüçyus’un şu sözüyle bitiriyorum “Bir milleti tutsak etmek isterseniz, onun müziğini çürütün”.

Son zamanlarda ortaya çıkan ve dünyayı etkisi altına alan K-pop akımının  Koreliler’in Konfüçyus felsefesi üzerine çalışmalarının bir sonucu mu? diye düşünmek gerekir. Çünkü çoğu hoşça tesadüflerin(!) bile altında bir ön gözlem-planlama-ortaya çıkarma evreleri vardır. Hiç bir şey esasında tesadüf değildir..

Serinin devamı gelecektir…

Yazar

Agah Atiden

Yorum Yap

Kayıt olmadan yorum yapabilirsiniz.




Benzer Yazılar