GÖNÜLLER SULTANI SEVGİLİ PEYGAMBER EFENDİMİZİN DOĞUMU

( HİCRİ. 12 REBÎU’L EVVEL 1435 ) (M. 20 NİSAN 571 – PAZARTESİ )                                             BİR GECE On dört asır evvel, yine bir böyle geceydi, Kumdan, ayın on dördü, bir öksüz çıkıverdi! … Dünyâ […]


Paylaşın:

( HİCRİ. 12 REBÎU’L EVVEL 1435 )

(M. 20 NİSAN 571 – PAZARTESİ )

                                            BİR GECE

On dört asır evvel, yine bir böyle geceydi,

Kumdan, ayın on dördü, bir öksüz çıkıverdi!

Dünyâ neye sâhibse, O’nun vergisidir hep;

Medyun ona cem’iyyeti, medyun O’na ferdi.

Medyundur O mâsûma bütün bir beşeriyet…

Yârab, bizi mahşerde bu ikrar ile haşret.  

Mehmet Âkif ERSOY

 

Yüce Allah’ın, âlemlere rahmet olarak gönderdiği sevgili peygamberimizin doğum gecesi olan Mevlid Kandili, Türk Milletine ve İslâm âlemine kutlu olsun. Bu mübârek gecenin bütün insanlığa barış ve huzur getirmesini dileriz…

Fahr-i Kâinat Efendimiz yeryüzünü şereflendirirken, âlemler O’na yapılmış bir beste olmanın zerâfetine bürünmüştü. Kehkeşanlar, gökyüzünde bir ışık seli hâlinde, bu muhteşem geceye coşkusunu katıyordu…

Kevkebeler fezâda bir çerağ gibi fışkırıyor; Ülker yıldızı kandillerini yakarak, gerdanlık şeklinde sunuyor, beşeriyyet, ilm-i ledûn Sultanı’nı karşılamaya hazırlanıyordu.

Yer ve gök, giz perdelerini kaldırmış, mânâ boyutlarından, yücelerden, mâverâdan, oluk oluk güzellikler dağıtıyor, gökyüzünde ay, hilkâtin bu şetâretli nağmelerine bûseler gönderiyordu…

Tan yeri, kutlu doğumun şafağına hazırlanıyordu…

Âmine’nin kucağında iki cihan güneşi doğuyordu…

Seher yeli, coşkun nağmelerini muhitin her yanına perde perde dağıtıyordu…

Bülbüller şevk içinde, sevdânın ezgilerini, ötüşlerindeki ahenk ve kanatlarındaki çırpınışla her yana yansıtıyor, bütün âlem şâd oluyordu…

Çöl lâleleri, çarkıfelekler, safran çiçekleri, kır zambakları, mor gözlü çakırdikenlerinin sevinçli parıltısıyla buluşup, yeryüzünde açan goncaların terkibine katılıyordu…

Kâbe duvarındaki şiirler sarsıldı.

Yedi Askı’nın harfleri, heceleri, mısraları utancından  eriyip kayboldu..

Lebid’in dizinin bağı çözüldü, yere çöktü!

Şairler, Mekke meydanında titreyen sesleriyle, alevden bir soluk oldu…

Kalem sustu, levhalar söküldü!…

Putlar yıkıldı, borazanlar, çanlar sustu, şirk’in ateşi söndü!..

O, alemlere rahmet (Enbiya/107), Bir şahit, bir müjdeci, bir uyarıcı, bir davetçi ve nur saçan bir kandil “Sirâcen müniyra” (Ahzap/45,46),  Yakın akrabalarından başlayarak uyarıcı (Şura/214), Rabbin’den indirileni tebliğ edici (Maide/67), İnsanlar için Güzel örnek “Nüsveyi hasene” (Ahzap/21) .

Yaratılmışların gözdesi, güzeller güzeli Peygamberimiz, yanına çekinerek yaklaşan bir adama: “Arkadaş titreme! Ben kral değilim. Kureyş’ten kuru ekmek yiyen bir kadının oğluyum.” Diyerek, insanlık için yüce bir tevâzu örneği olduğunu göstermiştir.

İslâm Dini ile süslenmiş Türklük edebi, Urfalı Yusuf Nâbî’nin terennümünde, imbikten süzülmüş gibidir. Bu kutlu Türk şairi, Fahr-i Kâinatın ravzâ-i şerifi’ne yaklaşınca, bütün samimiyet ve sadeliği ile meydana gelen ihtirâmı, inci gibi dudaklarından dökülür:

Sakın terk-i edebden kuy-i Mahbûbu Hüdâ’dır bu,

Nazargâh-ı İlâhî’dir, makâm-ı Mustafâ’dır bu .

Türkler, başlarında börkü, soylu ve uzun yeleli atlarıyla Şanlı Peygamberimizin tebliğ ettiği İslâm Dini’ni, dünyanın dört bir yanına yayarak, cihanşümul        bir din hâline gelmesini sağlamıştır.

Allah, Türklere bu mübârek Türkiye’mizi vatan yapan atalarımızdan razı olsun, cümlesinin ruhları şâd olsun…

 

 

Yazar

Hicabi Koçak

Yorum Yap

Kayıt olmadan yorum yapabilirsiniz.




Benzer Yazılar