Yükleniyor...
Gazete, radyo, televizyon, internet gibi kitle iletişim araçları toplumun yurt içinde ve yurt dışında meydana gelen ve geneli ilgilendiren konularda bilgi alabileceği başlıca kaynaklardır. Bu yayın organlarının hangi içerikleri konu olarak görüp işledikleri, hangi konuları görmedikleri, yer verdikleri konuyu ne şekilde okur/izler kitleye aktardıkları önemlidir. Toplum genelinin belirli konulardaki kanaati anlamına gelen kamuoyu ancak kitle iletişim araçlarından aktarılan bilgiler temelinde oluşur. Eğer bir kitle iletişim aracı toplum genelini ilgilendiren bir konuda kör, sağır, dilsiz ise; bilinçli bir görmezden gelme söz konusu ise toplum bilgi edinemeyecek ve o konuda belli bir kamuoyu oluşması mümkün olmayacaktır. Ya da basın etiğine tamamen aykırı olarak yalan haber yayınlıyorsa kamuoyunun yanlış ve sağlıksız şekilde oluşmasına neden olacaktır. Şu halde medyaya “Dördüncü güç” denilmesindeki gerçeklik ve anlam ortaya çıkmaktadır.
İdeal bir gazeteden söz edilirken doğru, tam, tarafsız, güncel haberlerden oluşan bir içerik sunması gibi niteliklerden söz edilir. İnsanın olduğu yerde, mutlak bir tarafsızlık söz edilememekle birlikte okuru yanıltmayan, konunun kimi yönlerini görmeyip kimi yönlerini öne çıkararak kamuoyunu yanıltmaya çalışmayan, siyasi ve ekonomik güç odaklarının çıkarlarına uymuyor diye haber değeri olan konuları gizlemeye kalkmayan bir yapıda olması istenir. Her gazete bu etik ilkeye dikkat etmek şartıyla kendi genel yayın politikası doğrultusunda içeriğini oluşturarak hedef kitlesini bilgilendirir. Söz konusu olan Türkiye gibi içeride ve dışarıda düşmanı çok olan, yıkıcı unsurların sürekli aktif ve tetikte olduğu ülkelerde medyanın dördüncü güç olma işlevi daha da önem kazanmaktadır. Türk milletinin kendini ilgilendiren konularda doğru, tam, eksiksiz bilgilendirilmesi, kamuoyunun sağlıklı şekillenmesi bakımından zincirin birinci halkasını oluşturmaktadır.
Bugün Türkiye’de ulusal ve yerel çok sayıda gazete bulunmaktadır. Bunların toplumu doğru bilgilendirebilmesi ve işlevini görev tanımına uygun yerine getirebilmesi için bağımsız olması gerekmektedir. Doğru bilgilendirilmek isteyen, kendisinden bilgi saklanmasını kabul etmeyen toplum gazetesine destek olmak, kredi, teşvik, ilan, reklam verene bağımlı olmadan sadece kendi yararına içerik sunmasına destek olmalıdır. Bugün Türk basınında bu nitelikte yayın organı yeterli değildir ve ulaşabildiği kitle de sağlıklı bir kamuoyu oluşturmaktan uzaktır. Türk toplumu kendini ilgilendiren konularda artık yeni dördüncü güç olan internet medyasındaki alternatif kaynaklardan bilgilenmektedir. Ana akım medya ve bu medya kurumlarına bağlı gazeteler için ticari kaygılar basın meslek ilkelerinin önüne geçmiş durumdadır.
Bununla birlikte geçmişe, 19. Yüzyıl sonlarına gidildiğinde o dönemin ana akım medyası diyebileceğimiz İkdam gibi gerçek gazetecilerin çıkardığı gerçek gazeteler olduğu görülmektedir. Bunun önde gelen örneği olan İkdam gazetesi tam 128 yıl önce, 5 Temmuz 1894 tarihinde Ahmet Cevdet Bey tarafından kuruldu. Gerek ulaştığı kitlenin genişliği bakımından, gerekse yazarları bakımından döneminin en büyük gazetesiydi. Kadrosunda Necip Asım, Hüseyin Cahit Yalçın, Veled Çelebi, Ahmet Rasim, Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Hüseyin Rahmi Gürpınar, Şinasi’nin oğlu Şinasi Hikmet, karikatürist Teodor Kasap gibi yazarlar ve çizerler vardı. Çok küçük dizgi hatalarından dolayı dahi gazetelerin cezalandırıldığı II. Abdülhamid’in yoğun sansür ortamında sık sık kapatılma ve para cezalarına rağmen baskı sayısı 40 binler civarında seyretmiştir (İkdam yayın hayatı boyunca tam 48 kere kapatma cezası almıştır. Satış gelirleriyle yaşayan bir gazete için kapatılmak çok ağır bir cezaydı). I. Dünya Savaşı yıllarının basım ve dağıtım zorlukları içinde bile baskı sayısı 25 binin altına hiç inmemiştir. Toplum üzerinde güven ve saygınlık kazanmayı başarmıştır. Başka hiçbir kitle iletişim aracının olmadığı, haberin, güncel bilginin başlıca kaynağının gazeteler olduğu bir dönemde İkdam gazetesinin yazdığı her bir haberin önemi ve etki gücü de artmaktaydı.
İkdam gazetesinin en güçlü yanlarından biri de imtiyaz sahibi ve başyazarı Ahmet Cevdet Bey’in gazetecilikten yetişmiş kalem ustası bir kişi olmasıydı. Dolayısıyla bu gazetenin başlıca motivasyonu iyi habercilik yapmak, okurları ülkede ve yurt dışında meydana gelen, haber değeri taşıyan konularda doğru bilgilendirmekti.
“Nitekim bu gazetenin ilk sayısında, ilk büyük makaleyi yazan Ahmet Rasim bu üstünlüğü 1921 yılında Vakit gazetesinin 1345. Sayısında şu satırlarla belirtmiştir: ‘Cevdet Bey’i, yani imtiyaz sahibimizi bize sevdiren meslekten yetişme olması idi. Ahmet Cevdet 1884 yılından itibaren Tercüman-ı Hakikat gazetesinde yazarlığa başlamış, bu arada hukuk öğrenimini tamamlamış, İkdam gazetesini çıkardığı tarihe kadar gazetecilikle ilgili çalışmalarını sürdürmüş, Ahmet Mithat Efendi’nin bu gazetesi diğer birçok gazeteci gibi Ahmet Cevdet’e okul olmuştur”[1] Ahmet Cevdet basını milli bir kurum olarak görüyordu. Türk toplumunun eğitilmesinde en önemli görevli olduğunu düşünüyordu. Türk toplumunun okuma alışkanlığı olan, merak eden, bilgiyi talep eden bir yapıda olması gerektiğini, bunu da sağlayacak olanın gazeteler olduğunu savunan bir yazardı. Basına hükümet baskısının, gazeteciler üzerinde polis kontrolünün kabul edilemez olduğunu gazetelerin serbest bir biçimde Türk toplumunu bilgilendirmesi gerektiğini yazılarında dile getiriyordu.
Bu niteliğe günümüz Türk medyasının zamanın İkdam’ı ayarındaki büyük gazetelerinde rastlanmaması düşündürücüdür. Gazetelerin sahipleri gazetecilik ve yazarlıktan yetişme kalem ustaları değil, ticaret adamları olduğu için öncelikleri iyi ve doğru haber yayınlamak, okuru doğru bilgilendirmek değildir. Ticari kaygıları ön plandadır. Bu da gazeteleri ve o gazetelerde görev yapan gazetecileri güvenilir ve saygın olmaktan uzaklaştırmaktadır.
İkdam gazetesi içerik kalitesinin yanı sıra teknik özellikleri ile de Türk basınının öncü gazetelerinden biri olmuştur. Türk basınında ilk rotatif makinesini İkdam kullanmıştır (Baskıyı yapan klişelerin silindir biçimli olmasıyla aynı yönde sürekli bir dönme hareketi sağlanır ve böylece kısa zamanda çok daha fazla ve daha kaliteli baskı yapılır).
İkdam, Türk toplumunun hurafeler ve bilim dışı inanışların esiri olmaktan kurtulmasını da genel yayın politikasının bir parçası olarak benimsemiş, bilim ve teknoloji haberlerine ağırlık vermiştir. Avrupa’da meydana gelen bilimsel ve teknolojik yenilikler hakkında inceleme yazıları yayınlamaya özen göstermiştir.
İkdam’ın günümüz ana akım basınında rastlamanın mümkün olmadığı bir önemli özelliği de bu çapta bir gazetenin Türkçü genel yayın politikası ile çıkıyor olmasıydı. Türkçülüğe dair eserlerin başlıca yayın ve tanıtım mecrası İkdam gazetesiydi. Her sayısında başlığın yanında “Her gün neşrolunur siyâsî, ilmî, ticârî Türk gazetedir.” cümlesine yer veriliyordu. “Türk gazetesi” vurgusu o güne kadar hiçbir gazetede yer almayan, ilk kez İkdam’ın altını çizdiği bir ifadedir.
Bugün ne üzücüdür ki, (Daha sınırlı bir kitleye ulaşan birkaç gazeteyi hariç tutarsak) Türkçülük, Türk basını tarafından sanki çok uç bir ideolojiymiş, tehlikeli bir fikirmiş gibi algılanıp bu şekilde yansıtılmaya çalışılmaktadır. Düşman işgali altında kalmadan, yok olma tehlikesi ile burun buruna gelmeden Türk olduğunu hatırlamayan, her şey olan ama Türk demeye dili varmayan kitleler de bu yönlendirmeye uyum sağlamaktadır. Oysaki insan bedeni için antikor ne ise Türk milleti için de Türkçülük odur. Bedene giren zararlı, hasta edici, öldürücü maddeleri antikorlar sayesinde yenerken Türk milleti de içeride ve dışarıda bitip tükenmek bilmeyen düşmanlarına karşı ancak Türkçülük sayesinde güçlü ve dirençli olabilecektir.
İkdam gazetesi yayınlandığı dönemde Türklere Türk olduğunu en etkili biçimde hatırlatmış, hatırlatmakla kalmamış, köklerinin sandığından çok daha eski olduğunu göstermiş, Arapça-Farsça sözcüklerle dolu melez bir dil haricinde tamamen kendine özgü bir dili ve yazısı olduğunu göstermiştir. “Türkiye’de Köktürk anıtlarını ilk tanıtan bilim adamı Necip Âsım’dır. İkdam gazetesinin 17 Şubat 1895 tarihli nüshasında, imzasız olarak çıkan ‘Hutût-ı Kadime-i Türkiyye’ (Eski Türk Yazıları) başlıklı uzun makalesinde Necip Âsım Köktürk anıtlarından ve özellikle Köktürk harflerinden ve onların kökeninden bahseder”.[2] Necip Asım bu yazının ilkel bir yazı olmadığını, ifade gücü yüksek zengin bir dil olduğunu da anlatmıştır. Gerçekten de Türk bengü taşlarındaki ifadeler şiir gibi bir anlatımla Türklük bilincin yerleşip kökleşmesinde çok önemli bir görevi yerine getirmiştir. Orada geçen ifadeler, öğütler ve uyarılar yalnızca kendi dönemi için değil, günümüzde de geçerliliğini korur niteliktedir.
Köklerin sanılandan eski olduğu bilgisi Türk toplumu üzerinde olağanüstü bir etki meydana getirmiş, Türklerin kendine güvenini, “Türküm” demenin gururunu yaşamalarını sağlamıştır. Sade bir Türkçe ile yayınlandığı için toplumun geniş kesimi tarafından okunmuş ve anlaşılmıştır. Zaten ilk sayısındaki sunuş yazısında bu noktaya özellikle dikkat edileceği vaat edilmiş ve gazete sözünde durmuştur. “İkdâm, dilde sadeliği savunan ve kısa cümlelerle net bir Türkçe kullanımına dikkat eden bir gazete olmuştur. Ahmet Cevdet, Türkçe kelimelerin yerine Arapça ve Farsça karşılıklarının kullanılmasına karşı çıkmış ve Türkçe yazmayı hararetle savunmuştur”[3].
Gazetede Necip Asım dışında yazarlar da Türkçenin zamanla unutulup Arapça-Farsça etkisine girilmesini eleştiren yazarlar olmuştur. Gazetede “Türkçenin bu denli gelişmiş halinin zamanla unutulduğundan şikâyet edilmektedir. Selçuklulara kadar Türkçe yazı yazmaya devam edildiği, bu tarihten sonra yazı dilinde Türkçenin kullanılmadığı belirtilmiştir. Karamanlıların Türkçe yazmakla birlikte, dil bilgisi kuralları olarak Arapçayı kullandığını ifade etmiştir. Edebiyatta ise Fars etkisi günden güne artmıştır, demiştir. Recep Beşe, ‘Biz kılıçla Acemlere ne kadar üstün olmuşsak, dilce o denli mağlup olmuşuz’ değerlendirmesini yapmaktadır. Farsça etkisinde yazı yazanların el üstünde tutulduğu, Kâtip Çelebi, İshak Hoca gibi Türkçe yazı yazmaya çabalayanların yüzüne dahi bakılmadığını, sözlerinin bayağı görüldüğünü iddia etmiştir”[4].
İkdam Gazetesi Kurtuluş Savaşı yıllarında da Yakup Kadri Karaosmanoğlu yönetiminde Mustafa Kemal ve silah arkadaşlarını destekleyen, mücadelenin önemini ve gerekliliğini Türk toplumuna anlatan bir içerikle yayınlanmıştır. “Millî Mücadele devam ederken Ankara’ya ilk muhabir gönderen ve Millî Mücadeleye kadar millet ve memleket meselelerini işleyen İkdam, bu yıllarda Mustafa Kemal’i desteklemiş, savaşın ve yenilginin verdiği acıyı derinden hissetmiş ve bunu halkla paylaşmıştır. Kuva-yı Milliyye’nin teşekkülünde de rol oynamıştır”[5].
İkdam yalnızca Türk basın tarihinde değil, Türk tarihindeki onurlu görevini tamamlayarak 1926 yılında tamamen kapanmıştır.
[1] M. Nuri, İnuğur, Basın ve Yayın Tarihi, Der Yayınları, 2005, s.285
[2] Ahmet Bican Ercilasun, Başlangıçtan Yirminci Yüzyıla Türk Dili Tarihi, Akçağ Yayınları, 2018, s. 152
[3] Çağatay Benhür-Murat Ardıç, İkdam Gazetesi, s.3
[4] Ali Çakır, Başlangıcından II. Meşrutiyete İkdam Gazetesi, Ondokuz Mayıs Üniversitesi
Sosyal Bilimler Enstitüsü Tarih Anabilim Dalı, Doktora Tezi, 2017, s.221-222
[5] Müzeyyen Buttanrı, İkdam Gazetesinin Kültür Hayatımızdaki Yeri, Şekil ve İçerik Özellikleri (1894-1900) s.82