Her şeyin bir taymingi var

Tüm dateleriniz güzel geçsin. Her şeyin bir taymingi var. Hiçbir şey için kendinizi down etmeyin. Sonuçta hayatımızın finiş olmasına şunun şurasında ne kaldı!


Paylaşın:

Bugün size aslında hepimizin malumu ve bu yazıyı okuyacakları rahatsız edecek bir konudan bahsedeceğim. İki gözümün nuru, güzel dilim Türkçenin ahvalinden… Duyduğumda bütün sinir tellerimi titreten uydurma bir konuşma tarzından… 

İnsanların kendilerini havalı göstermek için mi yoksa gerçekten farkında olmadan mı yaptıklarını anlayamadığım bir konuşma türü. İnsan böyle bir ortamda biraz vakit geçirince ister istemez uyum sağlamaya başlıyor. Ve ne kadar dikkat ederse etsin bir ölçüde o yerin kabulünden etkilenip uyum sağlıyor, sonunda da yozlaşmaya dâhil oluyor. 

Hafta sonu televizyonda gezinti yaparken bir programa denk geliyorum. Yabancı menşeili bir kanalda üç Türk konuşuyor.  Birisi yemek yapıyor, karı koca olan diğerleri ise programın konukları. Sohbetin konusu çiftin nasıl tanıştığı. İki dakika durakladığım kanalda duyduğum cümleleri aklımda kaldığı kadarıyla aktarıyorum:

‘…dateimize o gün gelemedi. Sonra başka bir gün tekrar buluşmaya karar verdik. Meğer o gün 14 Şubatmış…’

Yemek yapan sunucu lafa giriyor:

‘Tabii etrafta birçok couple…’

Evet diyerek devam ediyor konuk oyuncu. Sonra da her şeyin zamanını beklediğini şu ibretlik cümle ile özetliyor: “Başka tayminglerde olsaydı ilişkimiz bu kadar uzun sürmezdi…”

(Yazım hatalarım varsa bağışlayın lütfen. İngilizce bilmeme rağmen duyduklarımı duyduğum gibi mi yazacağım yoksa İngilizcesindeki gibi mi yazacağıma karar veremedim.)

Özel sektör ve Türkçe 

Sanırım Türkçenin inim inim inlediği en göze batan yer özel sektör. Malum plaza dili kavramı buradan geliyor. Yabancı müşteri ile iç içe çalışanlarda bazı kavramların İngilizce ifade edilmesini çok fazla yadırgamıyorum. Çünkü uluslararası işlerde kimileri için bu kelimeler kurtarıcı olabiliyor. Hiç yabancı dil bilmeden girdiğiniz bir toplantıda yanlış da olsa bir fikir sahibi olabiliyorsunuz mesela. 

Bundan birkaç ay önce herkesin Türk olduğu bir toplantıya katılmıştım. Konuşmacı, hepimizin Türkçe bildiğini bilmesine rağmen öyle bir dil kullanıyordu ki ne İngiliz ne de bir Türk tam anlamıyla konuşmayı anlayabilir! Burada biraz mübalağa yaptığımın farkındayım. Olayı biraz daha somutlaştırarak anlatmak istedim. Yoksa hepimiz işin içinde olduğumuz için konuyu anlıyorduk elbette.

Toplantının sonunda soru-cevap kısmına geçildiğinde, bir hanımefendi söz alarak şirketlerinin yaptığı işleri anlattı. Ağzını yaya yaya konuştuğu dil benim dilime pek benzemiyordu doğrusu. Nece konuşuyordu acaba? Konuşmasından bir şey anladığımı söyleyemem. Dilimizin düştüğü hâli görünce, hissettiğim  yürek burukluğundan konuşmaya doğru dürüst odaklanamamış da olabilirim. Biraz çabalasam anlayabilirdim belki. 

Neyse, hanımefendinin sorusu bitince toplantıyı yöneten kişi söz aldı. Proje Eylülde finiş edilecekmiş. Öyle söyledi… Finiş edilene kadar tam gaz devam o zaman. Belli timinglerde başka toplantılar set edilirse projenin finişine ne kadar yaklaştığımızı analiz edebiliriz öyleyse. Okey mi?

Tüm dateleriniz güzel geçsin. Her şeyin bir taymingi var. Hiçbir şey için kendinizi down etmeyin. Sonuçta hayatımızın finiş olmasına şunun şurasında ne kaldı!

Bye bye!

Yazar

Şadiye Okur

Yorum Yap

Kayıt olmadan yorum yapabilirsiniz.




Benzer Yazılar