Yükleniyor...
Ana haber bülteninde bir habere denk geliyorum. Çevre ve Şehircilik Bakanı Murat Kurum, İzmir Körfez’inde yaşanan kirlilik ve balık ölümleri ile ilgili yetkililere(!) vermiş veriştirmiş. Sanırım bu sıralar inşaat işleri pek tıkırında değil, çevre konularına yönelmeye başlamış.
Şöyle demiş Sayın Bakan: “İzmir Körfez’inde yaşanan, tam anlamıyla büyük bir çevre felaketidir. İzmir Körfezi’nin ekosistemi artık durma noktasına gelmiştir, körfezimiz ölmektedir. Denizin bu hale gelmesinin sorumluları seçim meydanlarında ‘körfezi temizleyip burada yüzeceğiz’ diyen ama görevdeyken tek bir adım atmayanlardır. Sorumlular şimdi suçlarını gizlemek için ‘bu balıklar bize ait değil, bunlar gemilerle getirildi’ diyen ve kendilerini gülünç duruma düşürenlerdir. Bu kirliliğin sorumlusu, yağmur suyu ve kanalizasyon kanallarını bile birbirinden ayıramayan, kurulu atık su tesislerini bile çalıştıramayan, derelerini dahi ıslah etmekten aciz olan yerel yönetimlerdir, belediyelerdir.”
Bakanın sözleri o kadar haklı ve yerinde ki ağzım açık dinledim. Bakanlığa geldiğinden beri ilk defa içinde bu kadar doğa, çevre felaketi, güzel İzmir vb. kelimeleri geçen cümleler kuruyor ki insan bu çevreci bakış karşısında, gerçekten hayranlık duyuyor. Dinliyorum dinliyorum ve diyorum ki:“Helâl olsun sayın bakan! Doğruları mezarda mı söyleyeceksin. Konuş ki sorumlular oturduğu koltuklarda tir tir titresin. Konuş ki kazara yönetimi eline geçirmiş şu gâvurlar(!) haddini bilsin. Konuş ki ne kadar çevreci olduğunu tüm cihan öğrensin!” Sonra bir anda güzel İzmir’imizin, güzel ülkemizin nadide bir kenti olduğu, konuşanın da güzel ülkemizin tüm çevre problemlerinin çözümünden, süreçlerin işleyişinden sorumlu en yetkili kişisi olduğu aklıma geliyor. Ardından hafızam İzmir’den çıkıp Kazdağları’na, Kazdağları’ndan Erzincan İliç’e, Dipsiz Göle, Uzun Göl’e ve maden uğruna, beton uğruna kel kalan dağlara tepelere, şirketlere peşkeş çekilen tüm doğal varlıklarımıza doğru hızlı bir yolculuğa çıkıyor…
Malûm yukarıda saydığım yıkımların hemen hepsi sayın bakanın görevde olduğu süre zarfında meşrulaştı. Şimdi çıkıp bir muhalefet lideri gibi yerel yönetimleri suçlaması size samimi geliyor mu? İzmir körfezi can çekişiyor, evet. Sorumlular cezalarını çekmeli, evet. Sonuna kadar katılıyorum. Fakat bu gerçekleri söylerken bile kin kusmanın, siyaset yapmanın, particilik yapmanın âlemi var mı? Türkiye’nin herhangi bir yerinde, herhangi bir kirlilikte bakanlığın ve taşra teşkilatlarının görev ve sorumlulukları yok mu?
İliç, Kazdağları, İkizdere, Uzungöl vd. mahvoldu… Bu alanların ÇED kararları, ruhsatları kimler tarafından onaylandı? O yörelerde yaşayan insanlar ve çevreciler felaketler yaşanmadan feryat ediyorlardı. Toprağını savunan insanlarla kolluk kuvvetleri neden karşı karşıya getirildi?
Büyük depremde binlerce konut yerle bir oldu… Kaçak yapılara “imar affı” garabeti ile ruhsatlar kimin döneminde verildi?
En son Hopa’da bir çevre katliamına dur diyen vatandaş, şirket yetkilisi tarafından vurularak öldürüldü. Bu şirketler vatandaşa silah çekme cüretini nereden aldı? Tüm bunlara sesini çıkaranlar neden hep terörist ilan edildi?
Şimdilerde Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı, adında yer alan ‘çevre’den ilham alarak çevreci olmaya karar vermiş gibi. Bir örnek daha vereyim bakanlığın adımlarından: Birçok alanda kaçak yapılar yıkılıyormuş.
Bu kadar kaçak yapı, bu kadar sıkı denetim ve sıkı çevrecilikle nasıl mantar gibi türedi, bir türlü anlayamadık ama neyse, eski hâline döneceği için sevinçliyiz yine de.
Bizden misiniz? O zaman bütün kapılar size açık! Yasalar sizin için değil canııım. Hiç korkmayın. Size dokunan, karşısında bizi bulur.
Bizden değil misiniz? O zaman ne işiniz var burada? Teröristler, çürükler, beceriksizler… Bunları ben demedim, kimin dediğini elbet okuyanlar biliyordur.
Her neyse, en büyük çevreci kimin çevrecisi (ya da şimdiye kadar inşaatçı olanlar neden birden çevreci oluverdi) konusuna dönersek, benim bir fikrim var aslında. Belki size komplo teorisi gibi gelecek ama sakın İzmir Belediyesi CHP’de diye AKP iktidarının bakanı en büyük(!) çevreci kesilmiş olmasın? Ee ne de olsa muhalefet etmeninin dayanılmaz hafifliği ile düşman ordusuna saldırır gibi saldırmak tüm iktidar paydaşlarının boynunun borcu.
Çok mu ileri gittim dersiniz?
3 Yorum