Kanlı sofra 

Canavarın ayağını uzattığı yerde vıcık vıcık, sıcak, taze bir göl oluşmuştu. Kandı bu. Taze, sıcak, küçücük bedenlerin neler olup bittiğini bile anlamadan düştüğü toprakta oluşan bir kan gölü... 


Paylaşın:

Kanlı dişleri, hırsından çatlamış gözbebekleri, gölgesi masumların üzerinde her türlü umudu sömüren kocaman çirkin gövdesiyle duvara yaslanmış; ürkütücü bir gürültü ile öğle uykusuna yatmıştı canavar. Yaslandığı duvarın arkasında bir grup garip giyimli, saçları örgülü, sakalları kırçıllı, gözlüklü adam; ellerinde minik kitaplarla salına salına mırıldanıyordu. Bu mırıldanmalar canavarın tatlı uykusunu daha da derinleştiriyordu.

Canavarın ayağını uzattığı yerde vıcık vıcık, sıcak, taze bir göl oluşmuştu. Kandı bu. Taze, sıcak, küçücük bedenlerin neler olup bittiğini bile anlamadan düştüğü toprakta oluşan bir kan gölü…

Çığlıklar, çığlıklar, çığlıklar… Arşı inletmesi gereken çığlıklar… Her seferinde demirden bir kubbeye çarpıp sahibine geri geliyordu. Bir babanın elinde küçücük yarım bir beden… Öfkesi kederinden büyüktü belli ki. Öyle bir bağırıyordu ki arzı sallardı çığlığı. Fakat ne var ki bu çığlıklar arzın azgın tepişmeleri içinde kaybolup gitti. Bir köşede küçücük bir kız çocuğu… Üstü başı, saçları, gözleri, kirpikleri kan, toz ve toprak içinde. Neden burada, biraz önce ne oldu? Annesi, babası nerede? Şaşkınlığı kederinden büyüktü belli ki… Işığı sönmüş bomboş gözlerle etrafına bakıyor. Oyun ne zaman bitmişti? Henüz haberi yoktu küçüklerin, masum oyunlarının bittiğinden ve yetişkinlerin kanlı oyunlarının başladığından… Zavallı çocuk, ölümün armağan hâline geldiği bir coğrafyada yaşama hakkını kim almıştı elinden?

Canavar yalnız değildi. Başka canavarlar da vardı. Başka coğrafyalarda, başka coğrafyaların kaderi üzerinde haşa tanrıcılık oynayan… Sarışın saçları, estirdiği kasırgalarla dalgalanan, çipil çipil gözleri baktığı her yere nefret saçan, sapkın fikirli bir başka canavar. Çatallaşmış zehirli dilini her kıpırdattığında bir yerde bir silah patlar, bir beden paramparça etrafa saçılır, her seferinde insanlık biraz daha bataklığa saplanır…

Burası Ortadoğu. Emperyalist canavarların masum insan bedenlerinin üzerine kurduğu petrol ve kan kokan ziyafet sofrası… Canavarlar yüzyıllar önce kurdukları bu sofrada masum insanların kanları ile dolu kadehlerini sofralarını genişletmek arzusuyla tokuştururlar. Cümle azgın ruh, bakmadan kendi düşkün hâllerine, alkış tutar canavarların zengin sofralarına.

Burası Ortadoğu… Ülkeleri ‘demokrasi(!)’ vaadiyle bölünmüş, parçalanmış ve yutulmuştur. Birkaç ülke kalmıştır yutulmaya hazır. Biri tüm gücünü kadınların ahlâkını korumaya adamıştır,  hazırdır. Diğeri yüzyıl önce atılmış sağlam temellerin hatırına en sona saklanmıştır. Fakat yıllardır yürütülen propagandalarla, milletinin içine fitne tohumları ekilmiş, en güçlü dayanağı ordusu; disiplinsizleştirilmiş, en iyi komutanları türlü kumpaslarla devre dışı bırakılmış, devlet kurumları anonim şirketlere devredilmiş, ekonomisi zayıflamış, bölünmez dediği bütünlüğü tehdit altına girmiştir. Canavarların sofrasına sürülmeye hazır hâle getirilmiştir.

Tüm bu tehditleri açık açık haykıran, tüm yalanlara en yüksek perdeden cevap veren ve canavarların sofrasına çalışan tekerleklere çomak sokanlar, Silivri denen zindanlarda tutularak susturulmaya çalışılmıştır.

Yani özet olarak:

‘…İstiklal ve cumhuriyetine kastedecek düşmanlar, bütün dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili olabilirler. Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir. Bütün bu şeraitten daha elim ve daha vahim olmak üzere, memleketin dâhilinde iktidara sahip olanlar, gaflet ve dalalet ve hatta hıyanet içinde bulunabilirler. Hatta bu iktidar sahipleri, şahsi menfaatlerini müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhit edebilirler. Millet, fakru zaruret içinde harap ve bitap düşmüş olabilir…’

İşte tüm bu ahval ve şeriat içerisinde vazifemiz nedir? Artık karar vermemiz gerekiyor: BOP’un sofrasına tatlı niyetine mi sunulacağız, yoksa canavarın kanlı dişlerini paramparça edecek bir demir leblebi mi olacağız?

‘Ey Türk istikbalinin evladı! İşte, bu ahval ve şerait içinde dahi vazifen, Türk istiklal ve cumhuriyetini kurtarmaktır. Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur.’

 

Yazar

Şadiye Okur

Yorum Yap

Kayıt olmadan yorum yapabilirsiniz.




Benzer Yazılar