Yükleniyor...
Hani yan çizdiği için sitem ettiğimiz komutanlarımız vardı…
Hani mahkemede yargılanan silah arkadaşlarından cüzamlıymış gibi köşe bucak kaçanlar vardı…
Bunlar ne yazık ki TSK adına kötü örnekler belki… Ama bilinmesini isterim ki onlar çok az sayıdalar.
Buna mukabil her hafta Silivri, Hasdal, Hadımköy, Maltepe, Sincan gibi cezaevlerine gidip astlarını, silah arkadaşlarını ziyaret eden, onlara moral vermeye çalışan, çırpınan, yaşanan haksızlık ve adaletsizlik karşısında üzüntüden kahrolan öyle çok komutanımız var ki…
Tabii onları kimse görmüyor, bilmiyor. Çünkü medyatik değiller. Camiye bile medya ordusuyla gidenlerden farklılar. Ağırbaşlılar… Dürüstler… Onurlular…
İşte onlardan biri de önceki Genelkurmay Başkanımız Işık KOŞANER Paşa…
Işık Paşa ile hiç yakından çalışmadım; hatta işin garibi kendisini meslek yaşamım süresince hiç görmemiştim de… Sadece geçen yıl (2012) Mart ayı sonunda -yani tutuklanmadan iki hafta önce- tesadüfen Ankara Merkez Orduevi’nde bir yemekte karşılaştık. Beni tanıyan ve faili meçhul cinayetler konusunda bir kitap yazdığımı bilen bir komutanım elimden tutup, “Gel bak seni Işık Paşa’yla tanıştırayım” dedi ve onun olduğu yere götürüp –kitabımı da bahane ederek- bizi tanıştırdı.
Yaklaşık 20 dakika sohbet ettik; genellikle kitabımdan konuştuk, yazmanın ve bilinmeyen gerçekleri topluma anlatmanın önemine değindik, TSK olarak bu konudaki beceriksizliğimizden ve kendimizi ifade edemeyişimizden yakındık.
Bütün Türkiye’nin yakından tanıdığı bir eski Genelkurmay Başkanı ile sohbet etmekten kıvanç duydum. Üstelik o Genelkurmay Başkanı ki, bir sürü astının tutuklanmasını onuruna yediremeyip, yanındaki Kuvvet Komutanlarıyla birlikte istifa ederek görevinden ayrılmıştı.
Çok önemli bir duruş sergilemeydi yaptığı… Bir tavır koymaydı.
Sohbetimizdeki içtenliğini ve babacan tavrını da ayrıca çok sevmiştim.
Işık Paşa’yı aradan yaklaşık bir yıl sonra, bu kez 1 Mart tarihinde Sincan Cezaevi’nde kalın camlar ve demir parmaklıklar arkasından gördüm.
Tutuklu silah arkadaşlarını ziyarete gelmişti.
Daha önce de birkaç kez geldiğini duymuştum.
Ben onu gördüm ama o beni görmedi.
Kimleri ziyaret ettiğini bilmiyorum (tahmin ediyorum tabii), ama Işık Paşa’yı görünce doğrusu içimi bir huzur ve sevinç kapladı. Çünkü aklıma hemen onun şubat ayının 18’inde eski Kuvvet Komutanlarından Oramiral Metin ATAÇ, Orgeneral Aydoğan BABAOĞLU ve Orgeneral Atilla IŞIK ile birlikte “terör örgütü lideri”(!) İlker BAŞBUĞ Paşa için tanıklık etmek üzere kendi ayaklarıyla mahkemeye gidip duruşmada hazır bulunması geldi. ( Hani Sayın Mahkeme Başkanı da onları “sıradan tanık” olarak kabul edip, yasanın gereğini de hiçe sayıp dinlemeyi reddetmiş, çocuklarına ve torunlarına anlamlı bir miras bırakmıştı ya!..)
İşte Işık Paşa’nın Sincan ziyaretini bu olayla birlikte değerlendirdiğimde çok önemsedim. Yukarıda bahsettiğim gibi, bazı “önemli komutanlar” yargılanan silah arkadaşlarından saklanırken, Işık Paşa’nın bir oraya bir buraya koşturmaya çalışması gerçek bir komutan tutumuydu.
Ve bu yazıyla da hem kendisine hem de bizler için çırpınan komutanlarımıza teşekkür etmek istedim.
Öyle ya, yan çizenlere sitem ederken dik duranları alkışlamamak da bir tür haksızlık sayılmaz mı?
Velhasıl uzun sözün kısası;
Sağ olun Işık Paşam ve diğer komutanlarım!.. Vefanızdan, bir askere ve bir komutana yaraşan duruşunuzdan dolayı sağ olun!
Korkup köşe bucağa sinenlere inat, astlarınıza, silah arkadaşlarınıza sahip çıkışınızdan dolayı sağ olun!
Adınızdaki Işıkla şahsen benim gönlümü aydınlattınız. 03.03.2013