İktidarın Ekonomi Mantığı

Toplumlarda takas düzeni olduğu tarihsel dönemler dışında faizin olmadığı ne bir ekonomik sistem ne de toplum düzeni oldu. Bu hususu ifade ederken faizin ‘iyi bir şey!’ olduğunu ifadeye çalıştığımız sanılmasın.


Paylaşın:

Ekonomist değilim. Tarım ekonomisi mastırı sırasında ve sonraları icap ettikçe okumaya, anlamaya ve gözlemlemeye çalıştım. Dünya Ticaret Örgütü Nezdinde Türkiye’nin Tarım Müşaviri olarak dört yıl boyunca tarımsal ürünler ticareti müzakerelerini yürüttüm. İster istemez ekonominin her bir yönünü piyasalardan teorilerine kadar (amatörce) takip etmeye çalıştım.

Ancak hemen ifade etmeliyim ki ekonomi; matematik, fizik, kimya, biyoloji değil… Bu pozitif bilimlerin metotlarını, modellerini, araçlarını kullanır ama kendisi pozitif bir bilim değildir. Dünyada mevcut ağırlıklı olarak geniş bir yelpazede uygulanan sistem de aslında neo-liberal ekonomi sistemidir. Bu sistemin üst kurumları da Bretton-Woods kurumları olarak adlandırılan (Dünya Bankası – WB, Uluslar arası Para Fonu – IMF, ve Dünya Ticaret Örgütü – WTO) yapılardır. Günümüzde ekonomi sistemlerinde komünizm ve kapitalizm içi içe geçmiştir: en bariz örneği de Çin Halk Cumhuriyetidir.

Bazıları İslami Ekonomi Sisteminden söz etseler de aslında ortada bir ‘sistem’ yoktur. Mevcut sistemlerin islamileştirilmiş modelleri vardır.

Türkiye’de yüksek enflasyon, Türk Lirasının yabancı paralar karşısında değer kaybetmesi, hayat pahalılığı, refah seviyesinin düşmesi vs. dolayısıyla ekonominin yönetilemediği ve bunun sebepleri tartışılıyor.

Ekonominin yönetilemediği ve bunun sebepleri olarak sıralananlara ben de katılıyorum ama hepsi bunlardan ibaret değil.  Türkiye’de “tek adam” yönetimi ve merkez bankasının bağımsız olmaması üzerinde duruluyor. Bu doğru ama hepsi bu değil…

Önce iktidarın halen uygulamaya çalıştığı ekonomi mantığını basından kısa alıntılarla ortaya koyalım sonra işler bir ekonominin başlıca belirleyicilerini, parametrelerini gözden geçirelim.

İktidarın Ekonomi Mantığı

Orta ve alt gelir gruplarındaki muhafazakar kitleden borcunu ödemekte zorlananlar faizlerin inmesinden geçici bir süre memnun olurlar. Dolarla veya dövizle işi olmayan küçük esnaf da memnun olur.

Düşük faiz, yüksek kur ile ithalatı azaltıp, ihracatı artırmak. Dövizin değeri arttıkça iç üretimi arttırıp ihraç etmek ve döviz kazanmak. Faizi düşürerek kredi maliyetini düşürüp, ucuz kredi temini ile yatırımcıyı teşvik etmek. Yatırımla istihdam ve üretimi artırmak. Böylece alt gelir gruplarında bir rahatlama sağlamak. Seçime beklenen verilerle giderek seçilmek.

Ancak ithalatın çoğu hammadde, ara malı veya üretim aracı malı ve bunlar da döviz gerektirir.

Kısaca mantığın yatırım, üretim, istihdam, ihracat üzerine inşa edildiği sanılıyor.

İş gücü ve emeğe düşük ücret ödeyerek, üretilen mal ve hizmetleri ucuza mal ederek, fiyat bazında karşılaştırmalı üstünlük sağlayarak ihraç etmek ve döviz kazanmak. İthalat – ihracat dengesinde ithalatı azaltıp, ihracatı arttırarak cari döviz açığını azaltmak. Makro ekonomi politikasında bazı ülkelerin uyguladığı bir yol, ancak insani değil. Tüm yükü dar gelirli (asgari ücret) işçi taşır, faturayı sanayici adına işçi öder. Bu model bazı Güneydoğu Asya ülkelerinin (Çin, Vietnam, Tayland, Endonezya vd.) uyguladığı bir modeldir. Ucuz işgücü ve ucuz üretim maliyeti sebebiyle dünya sermayesi ve yatırımları bir dönem Güneydoğu Asya ülkelerine aktı. Bir ara İsrail’de de uygulanmış. Bizde de bir başka çerçevede ‘Kemal Derviş operasyonuyla’ uygulandı ve mevcut iktidar da bunu uzun yıllar sürdürdü.

Faiz enflasyonun altında kalıp negatif olunca kredi kullanmak ve yatırım yapmak kârlı hâle gelir. Bu da konut, dayanıklı tüketim malı talebini artırır, artan üretim istihdamı artırır, işsizlik, yoksulluk azalır.

TL değer kaybettikçe ihracat artar, ithalat azalır. Yurt dışına seyahat azalır; Türkiye ucuzlayınca yabancı turist çeker. Sonuçta cari işlemler ciddi fazla vermeye başlar, döviz bollaşır, kur da hızla düşer. Kur düştükçe enflasyon da düşer. Bu arada düşük faiz, artan ihracat ve ithal ikamesi sayesinde ekonomik büyüme ile birlikte refah artar…

Peki bu mantık, mantık mı?

Mantıksızlığın da bir mantık olduğunu hatırda tutarak devam edelim!

Yüzlerce belirleyicilerden sadece birkaçı dikkate alınır, diğerleri göz ardı edilirse ‘mantıklı’. Hâlbuki aşağıda bazılarını sıralayacağımız belirleyiciler dikkate alınınca ve her bir belirleyicinin dinamik ve oynak olduğunu düşününce konunun bu kadar basit olmadığı anlaşılabilir.

Ekonominin belirleyicileri ve parametrelerinden bazıları

Ekonomi; siyasal, sosyal, kültürel, yasal (hukuki)… ve doğal bir çevre içinde işler. Bu çevre aslında ekonominin kendi prensip, kural ve parametreleri kadar hatta daha önemlidir.

Ekonominin içinde seyrettiği bu çevreyi kısaca sıralarsak:

  • Demokrasi (tüm kurum ve kuruluşlarıyla)
  • Siyasi istikrar
  • Yatırım ortamında istikrar
  • Güven
  • Hukuk düzeni
  • Denetim mekanizmaları (yasal ve kurumsal)
  • Açıklık ve saydamlık
  • Öngörülebilirlik
  • Hesap verilebilirlik
  • Gelir adaleti, vergi adaleti
  • Ekonomi yönetiminde ehliyet, liyakat ve tecrübe
  • Ekonomi kurumları arasında uyum
  • Üretim ve yaratıcı yenilik
  • Mal ve hizmet üretiminde çeşitlenme ve kalite
  • Gerçekçi, sağlam ve dengeli bütçe
  • Kamu maliyesi ve hazine yönetimi
  • Tasarruf ve yatırıma yönelmesi
  • Dış siyasi istikrar
  • İç güvenlik ve istikrar
  • Dış ekonomik gelişmelerin izlenmesi
  • Sosyal ve siyasi çalkantı ve çatışmaların minimizasyonu
  • Karar vericilerde esneklik
  • Bağımsız Merkez bankası
  • Ekonomik gidişatın izlenmesi ve gerekli müdahalenin zamanında, ürkütmeden yapılması ve iletişimi
  • Ekonomi yönetiminin kamu ve özel kurum ve kuruluşlarla; yurttaşlarla sürekli iletişim içinde olması
  • Güvenilir, gerçekçi, zamanlı, doğru ve temsil oranı yüksek istatistik
  • İdeolojik veya teolojik yaklaşımların ekonomi yönetimine müdahalesini minimize etmek
  • Toplumun ve ekonominin absorpsiyon (özümseme, kabullenme) kapasitesi
  • Spekülatif para, mal hareketlerinin izlenmesi ve ‘kara para’nın ekonomiye entegrasyonunun izlenmesi
  • Kayıtlı ekonomi
  • Enflasyon
  • Faiz
  • ‘Faiz – enflasyon sarmalı’
  • Büyük ve geniş çaplı, süreğen etkili doğal afetler, savaş, herhangi bir sebeple ablukaya alınma ve yalnızlaşma…

Bretton Woods sisteminde “faiz sebeptir enflasyon sonuçtur” gibi bir anlayış yoktur; tarihin hiç bir döneminde de olmadı. Toplumlarda takas (barter) düzeni olduğu tarihsel dönemler dışında faizin olmadığı ne bir ekonomik sistem ne de toplum düzeni oldu. Bu hususu ifade ederken faizin ‘iyi bir şey!’ olduğunu ifadeye çalıştığımız sanılmasın. Tabi ki ‘faiz’ çürütücü, çökertici ve insani olmayan bir şeydir ancak hep vardı.

Makul bir faiz oranı paranın fırsat maliyetinin (opportunity cost) karşılığıdır.

Ekonomi, siyaset ve hukuk birçok yönden birbirine benzer. Toplumdan topluma; her bir toplumun ortalama seviyesine göre işler.

Bu liste bir bu kadar daha uzatılabilir. Her biriyle ve birbirleriyle ilişkileri üzerine yazılacak birer paragraf ortaya çıkacak yazı bile onlarca sayfayı bulur. Halbuki bunların her biriyle ilgili çok sayıda makaleler ve kitaplar var.

‘Ben ekonomistim. Ekonominin kitabını yazdım’ diyene ne demeli!…  En iyisi şimdilik ‘Ekonominin kitabını yazmak başka ekonomiyi yönetmek başka… Aynı olsaydı Dünyanın en zenginleri ekonomistler olurdu !’ diyelim. Gerçi ekonomiden anlamayan ama her nasılsa çeyrek asırda yedi nesline yetecek servete sahip olanlar da var…

Bir yandan ‘yabancı yatırım ve sermaye’ çekmeye çalışma, diğer yandan bundan istenen olmayınca ‘dış güçler’in ekonomiyi çökertme çabaları iddiası paradoksunda boğulma… ve kendi içine kapanma refleksi… ve olabildiğince kendi üretimiyle atakta durmaya çalışma. Bir anlamda son hatta tutunmaya çalışma… ‘Dış güçler’ her toplum için her zaman vardı. Komşularımızdan bazılarında, bazı çevreler Türkiye’yi de dış güç olarak niteliyorlar. Bazıları tarihi ‘milletler mücadelesi’ olarak anlarlar.

Sadece yukarıda bazılarını sıraladığımız parametreler bile ekonominin işleyişinde bir bütünlük olması gerektiğini, ‘nass’ vurgusunun ancak dar bir çevreye siyasi bir mesaj olmanın ötesinde bir anlamı olmadığını görmeye yeter.

‘Ekonomist değilim’ dedim zaten. Ayrıca ekonomistleri de kategorize etsek düzinelerce liste çıkar ortaya.

Hemen herkesin artık ezberlediği bir sarmal var. Enflasyon arttıkça faiz de artar. Artan faiz enflasyonu tetikler. Bu döngü sürer gider. Büyük para sahipleri bundan yararlanır, piyasaların oyuncusu olur. Biraz hâli vakti yerinde olanlar parasını dövize, altına, mala ve gayrı menkule yatırır. Bu davranış da hem faizi hem enflasyonu tetikler. Büyük para sahiplerini ve dış güçleri boşverin, 85 milyonluk ülkede yarım milyon kişinin bir hafta içinde birer altın ve 500’er dolar aldığını düşünün ve toplam işlemi hesap edin. Ortaya nasıl bir piyasa görüntüsü çıkar ? Yoksul da enflasyonda ezildikçe ezilir.

Atatürk çevresindekilere ‘elektrik nedir?’ diye sormuş, aldığı cevaplardan tatmin olmayınca oradaki bir askere sormuş. Asker ‘Ettiğinden bellidir komutanım’ demiş ya…

Okunacağından emin olmadığımdan şimdilik bir kenarda dursun bakalım. Ola ki okuyan da olursa onların kendi değerlendirmelerine bir altlık ve impuls olsun. Ad büyük olmayınca sözün kıymeti fark edilmez. Adı büyük olan ne derse kabullenilir, referans gösterilir ve baş üstüne konur.

Aklıma ‘Demokraside çare tükenmez!’ sözü geldi. Tabi demokrasi de tükenmezse!… Türkiye’de yüz yılı aşkın süredir yaşanılan tecrübelerden sonra demokrasi tükenmez; bazen ‘otoriter demokrasiye kaydığı’ olur ama ağır-aksak ve düşe-kalka da olsa yürür…

 

Yazar

Mustafa İmir

1 Yorum

Yorum Yap

Kayıt olmadan yorum yapabilirsiniz.




Benzer Yazılar