İngilizce baskısı

Yıllardan beri en büyük dertlerimizden birisi Türkçemizin bozulması. İletişimin hızlanması ile İngilizcenin bozucu etkisi en üst düzeye çıktı. Amerika'nın siyasi hakimiyeti de büyük güç sağladı. Bu böyle devam eder mi? Edemez ve de etmemeli. Dilimize dikkat etmeli, azami ihtimam göstermeliyiz.


Paylaşın:

Fransızca etkisiyle bozulan Türkçe

Türkçemiz hızla bozuluyor. Hep konuştuğumuz ve derdlendiğimiz bu meseleyi çeşitli yönleriyle ele almak zorundayız. Bu, mecburiyet olmaktan öte âcil ve zarûrî işlerimiz arasındadır.  Gaflet, ilgisizlik ve bozulma doğrudur. Yalnız, bu doğruyu başka dillerin durumuna da bakarak anlamak daha doğrudur. Çünkü işin bir yönü de yaşadığımız dünyanın yeni şartlarıdır.  Bildiğimiz şudur:  Böyle bozulma derece farkıyla bütün diller için geçerlidir.  Sebepleri çeşitlidir.  Sosyal olaylar zaten tek sebebe bağlı gelişmez. Dilin oluşumu ve yaşaması diğer sosyal olay ve olgulardan daha karmaşıktır.  Dolayısıyle çok faktörü dikkate almak lazımdır. Bu apayrı bir anlama meselesidir. İşin bu tarafını erbâbına hatırlatmakla yetinelim.

İletişim çağının getirdiği hızın bozuculuğu genel problemdir. Dile nasıl tesir ettiği de konuşuluyor. Anlamamız gereken bir durumdur. Bu da ayrı bir meseledir. Ancak bu hızın da tesiriyle dünya dili haline gelen İngilizce’nin baskısı diğer dilleri bozmakta birinci sıradadır. Biraz açacağımız konu budur.

İngilizce dünya dili

İngilizce bilmenin neredeyse olmazsa olmaz kabul edildiği bir dönemden geçiyoruz. İngilizce’nin tek dil olmaya doğru ilerlemesi kendiliğinden büyük bir baskı (stres) yaratıyor. Başka dilleri değersiz hissettirmese bile değerini düşük hissettiriyor.  Varlıklarını sorgulatmasa da o endişeye yakın kaygılar duyuruyor.  Hayat yetişilemeyecek bir hızla akıyor. Her gün, her yerden yüzlerce buluş ve onların adı olan kelimeler dillere giriyor. Başka dillerden yaratılan kelimeler de hemen İngilizce tarafından emiliyor. İngilizce büyük bir havuz. Bütün kelimeler oraya doluyor. Orada bazen geldiği gibi bazen yeni anlamlar eklenerek-yüklenerek dünyaya sunuluyor. Dağıtım merkezi orasıdır. Ne kadar devam edeceği kestirilemeyen yeni düzen artık budur.

İngilizce’nin hâkimiyetini bugünün şartları kuvvetle destekliyor. Önce bugünü doğru tartmak lazım. Bugünü düne göre anlamak mümkün değildir. Bugünün dillerini de dünün dünyasına benzer düşüncelerle değerlendiremeyiz.  Bugün dillerdeki hareketler de hızlı ve bilinen alışveriş şartlarından farklı yürüyor. Bunun da pek çok faktörü var.

İletişim çağının akıl durduran akışında eşya ve alet çoğalıyor. Onların etkileri ve etkileşimleri bir çok kelime ve kavramı gerektiriyor. Kim daha çok buluşa imza atıyorsa adını da o koyuyor. En çok konuşulanlar isimlendirmelerdir. Böyle bir dil rekabeti de hızlanmış görünüyor.  Bu durumda  “etken” ve  “edilgen” durumda ülkeler var. Görünen o ki, Amerika’nın gücü İngilizce’yi dünya iletişim dili haline getirirken bu sonucu ustalıkla kurguladı. Kendisi “patron”dur. O halde dili de “patron” olacaktır.

Dilde de hız

Tarihte böyle bir durum yaşanmadı. Diller arası alışveriş ağır ilerler, uzun bir zamana yayılırdı. Bir dilin diğerinden kelime alması ve bunu hayatına katması yıllar alırdı. Günümüzde bu zaman aralığı güne-saate inmiştir.  Kendi alanlarımızda bile çok sık yeni kelimeler ve kavramlar öğrenmek zorunda kalıyoruz. Değişme hızına yetişilmiyor. Bunun nasıl bir dalgalanma yarattığını biz içinde yaşayanlar bilmiyoruz. Normali budur zannediyoruz.  Yaşanan budur ama normal olup olmadığı başka bir meseledir. Bu hız çok şeyi kaybettiriyor. Mesela bu dönemde bu dillerle sanat zordur. Çünkü sanat derinleşmedir. Bu hız yüzeyden gidişi gerektiriyor. Durup düşünmeye kimsenin zamanı kalmıyor. Dolayısıyle çok şey kaybediyoruz. Belki İngilizce’nin hâkimiyetini de diğer dillerdeki sanat derinleşmesini engelleyen değilse bile yüzeyde tutan bir ana sebep gibi saymak mümkündür. İşin oraya kadar vardığını rahatlıkla söyleyebiliriz.

Biraz geriye çekilip bakan ve düşünen bir kültür adamı diğer dünya dillerini İngilizce’nin ipoteği altında görür.  Hatta dünyanın tek dile doğru gittiğini kuvvetle savunabilir. Görüntü odur.  Endişe verici bir durumdur. Dillerine düşkünlüğünü bildiğimiz milletler için bile endişe duyulacak bir husustur.  Nitekim bu kaygılarını sıkça dile getiriyorlar. Tedbirler alıyorlar. Dillerini korumak için kanun çıkaranlar bile var. Fransa bunlardandır.

Bu gidiş normal midir?

Tabii hale gelen bu akış elbette önlenemiyor. İngilizce’nin ağırlığı yer kürenin meskûn bölgelerinde alışılmış ve kabul edilmiş bir “olgu”dur.  Yeni buluşların kelimeleri, kavramları İngilizce veya daha doğru bir ifadeyle İngiliz-Amerikan sesine uydurularak yerleşiyor. Bugün, bütün dillerde en çok İngilizce’den geçme kelime var.  Dillere eskiden başka dillerden geçen kelimeler bile İngiliz sesiyle söylenmeye başlandı. Örneği kendimizden verelim: Fransızca’dan alıp “informasyon” şeklinde kullandığımız kelimeyi şimdi “enformeyşın” sesiyle söyler olduk.  Hâkimiyet tamamiyle el değiştirir gibi bir gidiş var. İngilizce böyle bir “orantısız güç”le yerleşti.

Bu da bir modadır, hükmü tez geçer “denemez.  İngilizce daha bir müddet bu hızla dünya dillerini etkileyecektir. Herkesin kabul ettiği bir iletişim dili haline gelmesi hâkimiyet ömrünü uzatan bir husustur.  İngilizce bilmeyenin zaman dışı sayıldığı bir dönemdeyiz.   Ne iş hayatında, ne de sosyal hayatın diğer alanlarında İngilizce bilmeyenin yeri vardır. Dünyada bu kadar geniş, yaygın ve kabul görmüş bir dil egemenliği ilk defa yaşanıyor. Onun için ne kadar süreceğini tahmin etmek de güç. Ancak bazı gelecek yorumları çerçevesinde düşünebilir ve anlamayı deneyebiliriz.

Amerika’nın gücü zayıflayınca, onun yerini alacak başka bir milletin dili de öne geçecek. Belki de bu söylediğimiz husus, doların dünya ölçeğinde geçerli para olma durumunun değişmesi senaryosu gibidir. Gerçi para biriminin değişmesi dil kadar karmaşık süreçlere bağlı olmadığı için daha kolaydır. Soruyu tekrar sorup cevaplayalım: Dünya iletişim dilinin değişmesi mümkün müdür? Evet mümkündür. Ancak, İngilizce’nin yaygınlığı ve kullanılırlığı seviyesine gelmesi nesiller alacak bir meseledir.

Vaziyet böyleyken biz ne yapacağız?

Türkçe’de İngilizce baskısı dil hassasiyeti olmadığı için âzamî had ve derecede hissediliyor. Gümrükler tamamen açık.  Üniversite bu gümrüksüzlüğü körüklüyor. Hazır kelime ve kavram naklederek kolaycılığı tercih ediyor. Düşünmeden ve üretmeden kaçıyor. Eski hastalığımız da onlara yardım ediyor: Herkesin anlamadığı bir şeyler söylemek ilim sayılıyor. Tercüme kavramlar da, bulunan karşılıklar da öyle. Dağınıklığı ve özel dil öbekleri ile yalnız kendilerinin anladığı argolar oluşturulduğunu yazmıştım.  Dünya da bundan şikayetçi ama bizdeki ilmî yayınların Türkçesi tamamiyle anlaşılmaz bir dile dönüştü. Kendimizi değersiz görmenin tabii sonucu da bunlara eşlik edince olanlar oluyor. Netice şudur: Muhtemelen İngilizce hâkimiyeti karşısında en büyük zararı gören dillerden biri bizimkidir.

Karamsar tablo çizdiğimin farkındayım. Sonunda olacakları da söyleyeyim ki olumsuzluk zihinlerde yer etmesin. Türkçe’nin gücü sayesinde bu dönemi atlatacağımız kesindir. Benzer durumları ve olayları çok yaşamış bir milletiz. O bakımdan şerbetliyiz.  Bunu da bir rahatlık gibi kabul etmeyip direnme gücümüzü devrede bulundurmak şart. Dil dikkati, dil sevgisi ve bu yönde gelişen bir tenkıd bizi kurtarır. Bunlar varsa endişeye yer yoktur.

Dilimizi ve kendimizi seviyor muyuz? Bu soruya evet diyebiliyor muyuz? Buna yaşadıklarımızı şahid tutabiliyor muyuz? Bu soruları uzatmak mümkün. Düşünürsek harekete geçer ve az zararla bu dönemeci geçeriz.

 

Yazar

A. Yağmur Tunalı

Yorum Yap

Kayıt olmadan yorum yapabilirsiniz.




Benzer Yazılar