MDM’nin Bayrak Dedesi Genel Başkan Yardımcısı Müfit Öner, 30 Ağustos Başkomutanlık Meydan Savaşının yıl dönümünde, Mehmet Akif’in İstiklâl Marşı’mızı ithaf ettiği Kahraman Ordumuzu anlatıyor. Mete Han’dan Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e kadar ortaya koyduğu kahramanlıklarını yazıyor.
Rahmetli Mehmet Âkif’imiz Türk Milletimize ve ordumuza yüksek moral, ümit ve cesaret kaynağı olan eşsiz şiir âbidesi İSTİKLÂL MARŞIMIZI “Kahraman Ordumuza “ ithaf (hediye) etmişti. Bu çok önemli, niye?
İstiklâl Marşımızın yazıldığı o karanlık günlerde, aziz ve güzel vatanımız düşman işgali altında idi. 30 Ekim 1918’deki Mondros Mütarekesine göre ordumuz terhis edilmiş, dağıtılmıştı. Silahları toplanmış, topların kamaları alınmıştı. Doğuda 15. Kolordu (Kazım Karabekir Paşamızın komutasındaki) hariç. Silah, teçhizat yok, para da yoktu. Düzenli ordumuz dağıtılmış, Ankara’da 23 Nisan 1920’de kurulan Türkiye Büyük Millet Meclisi yokluklar içinde ordu kurmaya çalışıyordu. İçte hain isyanlar vardı.
Milletçe İstiklâl Mücadelesi verecektik. Güzel vatanımızı, egemenliğimizi, namusumuzu kim kurtaracaktı? Tabii ki bağrımızdan çıkan evlatlarımız “Kahraman Ordumuz” kurtaracaktı.
Anzak Ömer: İhtisas için ABD’ye giden Dr. Ömer Muşluoğlu Bey anlatıyor: “Hastanede görev yapıyordum. Yetmiş beş yaşlarında bir kanser hastası kansızdı, kan verecektim. Kolunuzu açar mısınız? Dedim, açtı. Pazusunda ‘Türk Bayrağı’ dövmesi vardı. “Bu benim bayrağım sizinle ne ilgisi var?” Diye sordum. Şöyle anlattı: “İngilizler, Türkler vahşî, Hıristiyan dünyasını yakıp yıkıyorlar birlik olup savaşacağız diye bizi kandırdılar, Avustralya’dan Çanakkale’ye getirdiler. Ben savaşın korkunçluğunu orada gördüm. Yaralanmış, baygındım. Bir çadır hastanede gözlerimi açtığımda, yaram sarılmış, güler yüzlü ve az olan yiyeceklerini benimle paylaşan insanlar vardı. Demek ki onlar vahşî değil, vatanı için savaşan insanlardı. Mübadelede önce Avustralya’ya gittim. Sonra ABD’de yaşıyorum.” Dedi. Gözleri yaşardı ve “Beni orada Türk askerleri, hemşireleri ve doktorları iyileştirdi. Bugün de bir Türk doktoru bakıyor. Sizler çok iyi insanlarsınız. Adınız ne?” Dedi. “Ömer.” “Benim adım şimdiye kadar Josef Miller idi. Şimdiden sonra ‘Anzak Ömer’ olsun. “olsun” dedim. Dostluk ilerledi. “Müslümanlık zor mu?” Dedi. Anlattım, kolay dedim. Kelime-i Şehadet getirdi, tesbih istedi, verdim. Bir gün: “Dr. Ömer, lütfen acil 217 numaralı odaya gidin.” Anonsu ile Ömer amcanın odasına girdiğimde sağ elinde tespih, kolunda Türk bayrağı Kelime-i Şehadet getirerek kucağımda ruhunu teslim etti.
Türk kadınının, Mehmetçiğimizin ve Türk komutanlarımızın kahramanlıkları ve asaleti ciltlere sığmaz, ben okyanuslardan sizlere bir damla sunmağa gayret ettim.
Mareşal Gazi Mustafa Kemâl ATATÜRK’ümüz diyor ki: “Türkiye Cumhuriyeti yalnız iki şeye güvenir: Biri millet kararı, diğeri en üzücü ve en güç şartlar içinde dünyanın takdirlerine hakkıyla lâyık olma niteliğini kazanan –Ordumuzun Kahramanlığı–, bu iki şeye güvenir.
Bu ordular tarihte benzeri görülmemiş kahramanlıklar, fedakârlıklar göstermiştir. Şanlı zaferler kazanmıştır. Millet ve memleketin gerçekten minnet ve şükranına hak kazanmıştır.”
97. yılında -30 Ağustos Zafer Bayramımız kutlu olsun
Bu vesile ile bütün şehitlerimize, ebediyete göçen gazilerimize, Gazi Mustafa Kemâl ATATÜRK’ümüze ve silah arkadaşlarına Allah’dan rahmet diliyoruz. Nur içinde yatsınlar.
Minnet ve sonsuz saygılarımızla…
NOT: Hiçbir karşılık beklemeden okullar, üniversiteler, vakıflar ve derneklerde; Ankara içinde ve dışında “İstiklâl Marşımızın Anlamı ve Sırları” – Türk Bayrağımızın doğru kullanımı, töreni, Alay Sancağımız ve Osmanlı Sancaklarımız” konularında sunumlar yapıyorum. Plaket ve hediye de kabul etmiyorum.
Bayrak Dedeniz – Müfit Hocanız