Yükleniyor...
15 Temmuz hain darbe girişiminin en önemli sonuçlarından birisi de devletin omurgası olan Türk Silahlı Kuvvetlerinin yapısının değişmesi oldu. Askerî liseler ve harp okulları kapatılarak yerine Millî Savunma Üniversitesi (MSÜ) kuruldu. Bu yapılırken de Amerikan West Point Askerî Akademisi emsal gösterilmişti. Üniversite eğitimi ile TSK’nın subay ihtiyacı karşılanacak, kurmay eğitimi de burada verilecekti. Sistem bu şekilde devam etmekte.
21 Ocak Salı günü bir haber dikkati çekti. Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş 20 Ocak’ta MSÜ’de “Din İstismarı” konulu bir konferans vermişti. Ayrıca hitap edilen kitlenin kurmay eğitimi alan subaylar olması da ayrıca önem arz ediyordu.
Haber, birçok gazete ve internet medyasında neredeyse aynı metinle yer aldı. Anlaşılan bir merkezden servis edilmişti. Üniversitenin internet sitesinde de sadece fotoğraflar vardı. Bu kadar önemli bir konuda, önemli bir makamın sahibinin, çok önemli bir platformda, verdiği konferansın ne videosu ne de metni basında yer almıyordu. DİB Erbaş konferansını, üzerinde cüppesi, başında sarığı ile vermişti. Yani düşüncelerini bir akademisyen olarak değil, devletin resmî görevlisi olarak dile getirdi. Birilerinin cüppe ve sarığın –ki özellikle sarığın- resmî kıyafet olarak ne anlama geldiğini izah etmesi gerekliliğini bir kenara bırakarak konuyu inceleyelim.
Türk Milletinin gözbebeği TSK’nın mümtaz subaylarına, Türk adını hiç kullanmadan yapılan konuşmada Erbaş’ın en doğru sözlerinin başında dinin fıtri bir olgu, değerli bir duygu olduğu gelmiştir. Haklıdır. Din, fıtrî olduğuna göre insana, duygu olmasına göre de bireye aittir. Ardından “Din istismarı, dini kendi hizmetinde kullanmaya başlayarak güç ve menfaat devşirmektir” sözleri öne çıkmıştır. İstismar edenler kim cevabı da konuşmada vardır.
Dini istismar edenlerin karakteristik özellikleri sayılırken, “Allah ve Peygamberle görüştüğü algısı oluşturma”nın en bariz örneği FETÖ’dür.
“Dini anlamada kendisini hakikâtin kaynağı kabul etme” FETÖ’nün en bariz sapkınlığıdır.
“Grup mensubiyetini aile, millet ve ümmet bağlılığının önüne geçirmek”, FETÖ’nün en sık karşılaşılan insanlık dışı tavırlardan birisidir.
Mabetleri istismar etmek, Hakikat tekelciliği yapmak, Tekfir etmek, Mehdi ve Mesih gibi sıfatlara bürünmek, Masumiyet/Günahsızlık iddiasında bulunmak, Görünmez güçlerden destek aldığını iddia etmek de istismar şeklidir ama bunların da faili belli de değildir.
Tehlike, Türkiye için sadece FETÖ olarak ortaya konulmaktadır.
25-26 Kasım 2019’da, 6. Din Şûrasında alınan kararlarda yer alan “Dinî gruplar çoğunlukla toplumsal hayatın olağan seyri içerisinde meydana gelen oluşumlardır.” cümlesi ile tehdit unsurlarının tamamının sayılmaması uyuşmaktadır. Ancak o zaman da dinin fıtrîliği ve duygu olması izahta güçlük çekilir. İslâm Dini’nde ruhban olamayacağına göre, aracı olma iddiasında bulunan her kişi ve her grup da aslında dinin dışındadır.
Konferansta, haklı hükümlerin sadece FETÖ ile ilişkilendirilmesi göz önüne alındığında, Kur’an kurslarındaki ve tarikat yapısı altındaki insanlık dışı iğrenç sapıklıkları âdeta görmezden gelen bir üslup fark edilmekte.
Konuşmasında “İslâm âdeta bu toprakların harcıdır. Bizler haçlı seferlerinden, millî mücadeleden, 15 Temmuz’a zor zamanlarımızı imanımız ve inancımızdan aldığımız güç ve motivasyonla aştık” diyen Erbaş, Millî Mücâdele’de Atatürk’ün idamına, Kuvayı Millîye’nin aleyhine alınan karar ve fetvaları verenlerin de İslâm (Müslüman) olduğunu unutmuş görünmektedir. Bugüne kadar önemli günlerde yaptığı dualarda adını hiç anmadığı Millî Mücadele’yi dile getirmesi bulunduğu yerin hassas konumuyla ilgili olmalıdır.
Ali Erbaş’ın, kamuoyunun gündemine Mehdi’yi bekleme ve İstanbul’un başkent olduğu İslâm devletleri konfederasyonu tartışmalarıyla giren ASSAM-ASDER toplantısında yaptığı konuşma arşivlerdedir. MSÜ’deki konferansın, o toplantıdaki “…Müslümanların öncelikle fikri ve siyasi birliklerini tesis etmeleri, bunu uluslararası bir sisteme dönüştürmeleri …yürütme organlarını oluşturmaları …güvenlik ve savunma teşkilatlarını kurmaları …zorunluluk hâline gelmiştir” sözleri ilişkisi olduğunu düşünmek bile ürperticidir.
Ayrıca ve daha da önemlisi, 15 Temmuz akşamı Büyükada’da toplantı yaptığı söylenen Henri Barkey’in yazdığı ve “Türkiye’nin Kürt Meselesi” adıyla basılan kitabın sonuç bölümündeki, “Özellikle ABD’nin Türkiye’yi etkileyebilecek başka kanalları da vardır. ABD Savunma Bakanlığı, Türk ordusunun pek çok kademesiyle doğrudan temas hâlindedir.” cümleleri hiç unutulmamalıdır.
Türk Silahlı Kuvvetleri her türlü yönlendirmelerin dışında tutulmalıdır. Din istismarının göstergesi olarak sayılan özellikler bütün cemaat ve tarikatların ortak özellikleridir. Dolayısıyla hangi sebeple olursa olsun bu yapılanmalara sıcak veya yumuşak bakmak, daima, yeni bir menzil birliği kazası tehdidini de beraberinde taşımaktadır.
Elazığ’da meydana gelen deprem neticesinde hayatlarını kaybeden vatandaşlarımıza Allah’tan rahmet, geride kalan ailelerine başsağlığı diliyorum. Unutmayalım! “Deprem değil, ihmal öldürür!”
Yüce Türk Milleti’ne geçmiş olsun.