Yükleniyor...
Her toplumsal sistem, insan davranışlarını ‘iyilik yapma’ ve ‘kötülükten sakındırma’ yönünde birtakım düzenlemeler yapmıştır. Vahye dayalı göksel inançlar da iyiliği ödüllendirici ve kötülük sayılan eylemleri önleyici kurallar ortaya koymuştur. Bu kapsamda, inananların bu dünyadaki eylemlerine bakılarak, ahiret hayatında ‘cennet’ vaadi ve ‘cehennem’ cezası öngörülmüştür.
İslamiyet’in temel kaynağı olan Kur’an’a göre, ‘her kim zerrece iyilik yaparsa ya da zerrece kötülük yaparsa karşılığını alacaktır’ ( Zilzâl Suresi, 7-8). Kur’an’daki ‘cennet’ ve ‘cehennem’ tanımları, insanların bu dünyadaki algı ve zihin yapılarına göre yapılmıştır. Asıl maksat, insanların bu dünyadaki davranışlarını düzeltmek ve onları sıradan ‘beşer’ olmaktan ‘insan olma’ katına çıkarmaktır.
Ebedi bir hayat olarak cenneti hak etmenin yolu, bu dünyada yalnızca Allah’a kulluk etmekten geçer. Yer yüzünde ‘adaleti sağlamak, ‘iyiliği emredip kötülükten sakındırmak’, ibadetleri gösterişsiz yapmak, diğer insanlara, canlılara ve doğaya zarar vermeyen bir yaşam sürmekten geçer. Cennet vaadi ile inananlara, akılla ve ahlakla bu dünyayı daha da güzelleştirme bilinci kazandırılmak amaçlanıyor olmalıdır (Allah daha iyi bilir).
Kur’an’da geçen cennet vaadinde, içinde ebedi olarak kalacakları yüksek köşkler, altından ırmaklar akan meskenler, tertemiz eşler, lezzetli içecekler, çeşitli meyveler ve yiyecekler, güzel giysiler, etrafta hizmet eden ‘gılman’ ve ‘vildan’ gibi motifler yer alıyor.
Kur’an’ın belirlediği İslamî öğretiden koparak, içinde yaşanılan kültür havzasının egemen kalıpları ile halkın arzu ve heveslerine göre şekillenen din anlayışı, genel olarak ‘cennet’ ve ‘huriler’ kavramı çerçevesine sıkıştırılmıştır. Orta doğunun erkek egemen kültür kodlarının etkisiyle cennet kavramı, kadın cinsiyet anlamı yüklenen ‘huriler’ ile özdeşleşmiştir. Aslında, ‘huri’ kelimesi Kur’an’da hiç geçmez. Kur’an’da dört ayrı ayette ‘hûr’ kelimesi geçer ( Rahman,72); (Duhan,54; Tur,20; Vakıa, 22) . ‘Hûr’ kelimesi, hem eril (müzekker) hem de dişil (müennes) için kullanılır. Bu kelime, eril ‘haver’ ve dişil ‘havrâ’ kelimelerinin çoğuludur. Kelimenin kökü ‘HVR’ olup, ‘başa sardı ve başladığı noktaya döndü’ anlamındadır. Ayrıca, İsa Peygamberin sahabesi ve sohbet arkadaşlarını ifade eden ‘havarî’ kelimesi de aynı kökten gelir. Kur’an’da geçen ‘hûr’ kelimesi, birisinde ‘Hûr’un maksûrâtun-gözlerini eşlerine ayırmış’ ( Rahman,72), diğer üç yerde ‘Hûr’un ıyn’un’-iri parlak gözlü eşler’ biçiminde kullanılmıştır. Medine’de inen ayetlerde bu deyim, ‘ezvâcûn mutahheratün- tertemiz eşler’ olarak tanımlanır. Bu bağlamda, Kur’an’daki ‘hûr’ kelimesi belli bir cinsiyete işaret etmezken, çoğunlukla cennet hurileri ve kadınları biçiminde çevrilmiş ve anlatılmıştır. Sonradan, erkekler için -çoğu sahih olmayan hadis kültürüyle- cennette yüzlerce huri üzerinden sınırsız bir fantastik hayal kurma bağlamı yaratılmıştır (Merdin, 2012, 325-327). Aslında, bu tür yorumlar, Kur’an’ın ruhuna ve özüne uymamaktadır.
Kur’an’da, cinsiyetleri belirtilmeden ve cennet ehline kadın -erkek ayrımı yapmaksızın hizmet edeceği vaat edilen iki varlıktan söz edilir. Bunlardan, ‘gılman’ ile ilgili ayette, ‘etraflarında hizmetlerine tahsis edilmiş, sedeflerinde saklı inciler gibi gençler dolaşır’ (Tur Suresi,24) denilmektedir. Cennet hayatında ‘vildan’ ile ilgili olarak, ‘etraflarında hiç yaşlanmayan çocuklar dolaşır (Vakıa Suresi, 17); (İnsan Suresi ,19) biçiminde iki ayet bulunmaktadır. Bazı din adamları, söz gelimi Mahmut Özdemir’in Türkçe çevirisinde, Tur Suresi 24. Ayetteki ‘gılman’ kelimesi, hiçbir dayanak olmaksızın ‘oğlan’ olarak çevrilmiştir. ‘Onlar için oğlan hizmetçiler / garsonlar onların etrafında döner. Sanki onlar saklı inciler gibidir’(1).
Kur’an’da belirtilen açıklamaların dışında, ahiret hayatıyla ilgili kavramların daha fazla ayrıntısının bu dünyanın akıl ve zihin yapısıyla öngörülmesi imkansızdır. Şimdiye kadar, Kur’an’ın lafız ve asıl metninde hiçbir değişiklik olmamıştır. Bununla birlikte, ‘cennet’ tanım ve tasvirleri ile ilgili bildirimlere, anlam verme ve yorum yapma sırasında, Orta doğu kültürlerinin mitolojik ve çeşitli inançlara ait bir kısım öğelerin katıldığı anlaşılıyor. Kur’an ayetlerinde geçen cennet tanım ve tasvirine, başka anlamlar yüklenmesi ve çağrışımlar yapılması, inananların yaşadıkları gerçek hayattaki kültürel etkileşimlerin sonucudur.
Halkın hevesine uygun düşecek anlatımlar yapmayı seven din adamları, dinsel söylem ve simgelerin gölgesi altında, Kur’an’da geçen bu kavramlara cinsel içerikli çağrışımlar yüklemeyi adeta popüler olmanın kolay bir yolu olarak görüyorlar. Bu tür anlam çarpıtmaları ve anlatıların büyük bir kısmı, çeşitli yoksulluk ve yoksunluk çeken kitlelerin kolektif bilinçaltına hitap eden dünyevi bazı özlem ve haz duygularını içeriyor. Popülist din adamları ve şeyhlerin, cenneti görmüş de bu dünyaya geri dönmüş gibi cennetten ayrıntılı haber vermesi, aslında onların tamamen zihinsel tasavvurunun bir ürünüdür. Doğrudan doğruya Kur’an’ı, akıl ve bilimi referans almadan İslam’ı öğrenen halk ise kendi nefislerine hoş gelen ve haz verici dinsel yorumlara karşı aşırı bir ilgi duyuyor. Kur’an’ın belirlediği çerçevenin dışına çıkılıyor. Kur’an’daki Allah’ın cennetine paralel ayrı bir alternatif cennet algısı yaratılıyor. Yaratılan bu cennet algısında, cennetin sırf bu dünyaya ait haz ve keyif verici arzuların yaşandığı bir yer olduğu izlenimi işleniyor.
Kur’an dışı cennet anlatıları, öyle bir psikoloji oluşturuyor ki cennetin Allah’ın bu dünyada iyi insanlara bir karşılığı olduğu unutulup, bir şeyhin eteklerine tutunmanın ödülüymüş izlenimi yaratılıyor. Allah’ın cennet verme hakkı, kendileri de merhamete muhtaç bu dünyanın bazı istismarcı kişileri tarafından gasp ediliyor. Popülist dinci ve cemaat mensubu kişiler, ‘cennet’ iştahıyla neredeyse cennetin gerçek sahibi olan Allah’ın zati sıfatlarını reddetme noktasına geliyor. Aslında, açık ve örtülü şirk batağına batıyorlar.
Bir kısım kişiler ve cemaatler, Kur’an’daki cennet vaadine dünyevi yakıştırmalar yaparak yarattıkları paralel cennet üzerinden, bu dünyanın zayıf iradeli insanları üzerinden büyük çıkarlar sağlıyor. En kötüsü de inanç adına, din ve ahlak dışı terör eylemleri sergilenerek, canlı bomba olarak ölünce yüzlerce hurinin olduğu cennete girileceği yalanına inanılıyor.
Paralel ‘cennet’ anlatıları, Kur’an’ın özünden ve iç anlamından çok, içinde yaşanılan kültürlerin yerleşik davranışları kapsamında bir içerik kazanıyor. Kur’an’a rağmen yaratılan paralel cennet anlayışının temel malzemesi, çoğunlukla cinsel içerikler oluyor.
Kur’an’daki soyut cennet kavramına, birtakım yakıştırmalar yapılması sırasında, çoğunlukla insan zihninin belirsizlikleri giderme ve eksiği tamamlama çabasıyla ilgili davranış mekanizmaları işliyor.
İnsan zihninin, merak etme güdüsü ile olay ve olgulara anlam verme yetisine bağlı olarak öğrenme ve eksik bilgileri tamamlama işlevi vardır. Öğrenme arzusu, küçük yaşlardan itibaren doğru ve akılcı bilgilerle karşılanmazsa bu zihinsel boşluk akıl dışı ve yanlış bilgilerle doluyor. İnsan zihni, sahip olduğu yetenek ile eğitim ve kültür çevresine bağlı olarak doğru bilgi kaynaklarına sahip değilse, hayata anlam verme çabası sırasında en fazla bilinçaltına itilmiş duygular devreye giriyor.
Psikanalitik kurama göre, kişilerin yaşadıkları hayatın hayalleri ve bilinçaltına itilmiş arzuları, hiçbir zaman kaybolmuyor. Baskılama gücünün gevşediği zamanlarda çoğunlukla bilinçaltı duygu ve eğilimler dışa vuruluyor. Ayrıca, bilişsel psikolojiye göre, belirsizlik algılamaları ve eksiği tamamlama işlevi sırasında insan zihninin en fazla yararlandığı bilgi malzemesi, insanların doyumsuz ihtiyaçları ile bilinçaltı güçleri oluyor.
Bu bağlamda, istismarcı din adamları ile dini bir ideoloji hâline getiren kesimlerin, kendi bilinçaltı hayal ve özlemlerini cennet hayatına taşıdıkları anlaşılıyor. Kişisel zafiyet ve duygusal açlıkları üzerinden -Kur’an bilgisinin dışında- cennet hayatına birtakım anlamlar yükledikleri görülüyor.
İslamiyet’in öğretilmesinde, bilgisiz ve çıkarcı dincilerin gelenekçi ve ideolojik anlatıları yerine, Kur’an’ın özü ve anlam bütünlüğü esas alınmalıdır. Her doğruluğun, en etkili aracı akıl ve bilim olması nedeniyle hiçbir siyaset ve ideolojiye bulaşmamış, felsefe, sosyoloji ve sosyal psikoloji alanında çalışmaları olan ilahiyatçıların daha fazla inisiyatif alması gerekiyor.
Saadettin Merdin (2012): Ahiretin İmkanı ve İsbatı Başlangıçtan Sonsuza, Ozan Yayıncılık, İstanbul