Yükleniyor...
Bu makale “30. Yılında Türk Cumhuriyetleri: Bölgesel Politika”
adlı kitapta yayımlanmıştır.
Sovyetler Birliği yıkıldıktan sonra ortaya Türk Dünyası gerçeği çıktı. Yeni bağımsızlığını kazanan Türk cumhuriyetleri bağımsızlıklarını güçlendirme ve her alanda gelişme yoluna girdiler. 2021 yılında bu devletler, bağımsızlıklarının 30. yılını kutlayacaklar. Bu 30 yıl içerisinde devletlerin bağımsızlıkları büyük ölçüde pekişti ve bürokrasileri bir devlet hafızası oluşturmaya başladı.
Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla Türk halkları arasında temaslar, toplantılar ve iş birlikleri yoğun bir şekilde kuruldu. Bağımsızlığın ilk yıllarında yeni devletlerin yapılanma sürecinde kimlik ve dolayısıyla tarih meselesi önemli bir yer tuttu. Tarih anlayışı, bir halkın kendini nasıl adlandırdığından başlayıp, tarihini hangi gözle inceleyeceğine kadar birçok konuyu içeren geniş bir alandır. Bu sebeple bağımsızlığın 30. yılında Türk cumhuriyetlerinde tarih anlayışının hangi aşamalardan geçtiğini incelemek, devlet yapılanmasının ve halk bütünlüğünün sağlanmasının da nerede olduğunu görmek açısından önemlidir.
Türk cumhuriyetlerinin gelişimi dikkate alınarak bu yazıda ortak tarihe ulaşma yönündeki çalışmalar çözümlenecektir. Bunu yaparken öncelikle bağımsızlığın ilk kazanıldığı zamandaki durumu hatırlamak gerekir. Dolayısıyla bu çalışmada ilk olarak Sovyet devrindeki tarih anlayışı üzerinde durulacaktır. İkinci kısımda tarih anlayışını büyük ölçüde etkileyen bir mesele olan kimlik konusu ele alınacaktır. Sovyet milliyetler politikasının kendinden sonraya nasıl bir miras bıraktığı bu kısımda incelenecektir. Üçüncü kısımda bağımsızlıktan itibaren ortak tarih yönünde yapılmış girişimler ayrıntılarıyla incelenecek ve bugün gelinen noktanın hangi aşamada olduğu değerlendirilecektir. Bu arada ortak tarih arayışıyla tarih anlayışındaki millîleşmenin etkileşim içerisinde olduğu da unutulmamalıdır. Bu sebeple dördüncü kısımda ortak tarih arayışıyla aynı zamanda ilerleyen millî tarih yazımından bahsedilecektir.
Sovyetler Birliği, Marksist-Leninist ideoloji temelinde kurulmuş bir devletti. Marksizm millet varlığını reddediyor ve dünya tarihini bir milletler tarihi değil, sınıflar tarihi olarak izah ediyordu. Marksizm’in bu temel yaklaşımıyla Sovyetler Birliği, bir proletarya diktatörlüğü olarak kurulmuştu. Marksizm’in milleti reddeden yaklaşımı, Sovyetler Birliği’nde değişime uğradı ve Rus milletini temel alan bir yaklaşım gelişti. Böylece Sovyetler Birliği’nde Marksist sınıf temelli tarih anlayışıyla Rus merkezli tarih anlayışının harmanlandığı bir yaklaşım ortaya çıktı.
Marksist anlayış, tarihî gelişimi şablonlaştırmıştı. Tarihte her toplumun aynı aşamalardan geçtiğini iddia ediyordu. Buna göre bütün toplumların bir ilkel komünal devirleri vardı. Bundan sonra köleci toplum, sonra da feodal toplum aşamasına geçiliyordu. Feodal toplumdan sonra gelen aşama kapitalizm idi. Bu aşamada burjuva devleti oluşuyordu. Marks, tarihi bu şekilde açıklarken geleceği de komünizm olarak öngörüyordu. Yani Marksist tarih anlayışı aynı zamanda bir gelecek planlamasını da içeriyordu. Buna göre kapitalizmden sonra proletarya diktatörlüğü kurulacak ve komünist toplumun alt aşamasına ulaşılacaktı. Bu aşama sosyalizm oluyordu. Bundan sonra da gelişmenin son aşaması olan sınıfsız komünist topluma geçilecekti. Marks’a göre bu aşamada devlet ortadan kalkacaktı.[1]
Sovyetler Birliği, kurulduğundan itibaren ise millet gerçeğini kabul etmek zorunda kaldı. Fakat bu gerçeği Rus milletini merkeze alarak yorumladı. Marks, milliyetçiliği “sosyal şovenizm” şeklinde açıklarken Lenin, bunu farklılaştırdı. Marks, toplumu ezen ve ezilen sınıflardan oluşan bir yapı olarak görüyordu. Lenin bunu kabul etmekle birlikte bunu toplumlar arasına da uyguladı. Ezen ve ezilen sınıflar gibi ezen ve ezilen toplumlar da olduğu bakışını getirdi.[2]
Sovyetler Birliği yıkılışa kadar temel politikalarını bu çerçeveye oturttu. Ezen ve ezilen toplum karşıtlığında Sovyetler Birliği’ne göre Amerika ve Avrupa ezen toplumdu. Sovyetler Birliği ise ezilen toplumların sesi ve temsilcisiydi. Bu ideolojiyle Rus şovenizmi perdeleniyordu. Hâlbuki Sovyetler Birliği uygulamalarında Kazakistan’da yaratılan suni açlık, Kırım ve Kafkaslardan yapılan halk sürgünleri, Slav kültürü dışındaki kültürlerin gerici olarak damgalanması, tarih yaklaşımında Rus tarihinin merkeze alınması gibi olgular göze çarpar. Bu uygulama ve yaklaşımlar dikkate alındığında, aslında Sovyetler Birliği’nin Rus olmayan halkları ezilen toplumlar sınıfında değerlendirilmeliydi. Hâlbuki Sovyetler Birliği söylemleri gerek içerde gerek dışarda bunu böyle yansıtmıyordu.
Rus kültürü ve toplumunun Sovyetler Birliği’nde ayrıcalıklı olduğu, dağılma aşamasında da görüldü. Her ne kadar Sovyet anayasasında ülke, on beş sosyalist cumhuriyetin gönüllü birlikteliği olarak nitelendirilmiş[3] ise de gerçekte bunlardan biri olan Rusya Sovyet Federatif Sosyalist Cumhuriyetinin (RSFSC) diğerleri üzerinde bir konumu vardı. Nitekim Sovyetler Birliği’nin dağılmasında son nokta RSFSC’nin başı Yeltsin’in buna karar vermesiyle kondu. Bundan önce 1986 Jeltoksan olayları, 1990 Kara Yanvar (Ocak) olayları veya Baltık ülkelerindeki hareketler Sovyetler Birliği’nin dağılmasında önemli adımlardı. Yeltsin’in Birlikten vazgeçmesi de süreci tamamladı.
Sovyetler Birliği’ndeki eşitsizlik Azerbaycan örneğiyle daha iyi anlaşılacaktır. 1980’lerin sonunda Azerbaycan Türkleri, Ermeni saldırganlığına karşı Moskova’nın tedbir almasını beklediler. Fakat Moskova’nın kararları, Azerbaycan’ın haklarını korumadı. Bunun üzerine Azerbaycan’da 1989’un sonundan itibaren büyük mitingler yapıldı. Günlerce süren ve milyonu aşkın insanın katıldığı mitinglerde merkezî hükümetin haksız kararları protesto edildi. Bu protestoların sonucu olarak Azerbaycan halkı, Sovyet anayasasının verdiği Birlik’ten ayrılma hakkını kullanmak için referandum talep etti. Merkezin buna tepkisi sert oldu ve 19-20 Ocak 1990 gecesi Sovyet tankları Bakü’ye girerek katliam yaptılar. Sovyet anayasasının 72. maddesi Sovyetler Birliği’nin parçası olan on beş sosyalist cumhuriyete istedikleri takdirde birlikten ayrılma hakkını tanıyordu. Azerbaycan’ın talebi bu maddenin işletilmesiydi, ancak cevabı katliamla verildi. Bundan bir buçuk yıl sonra ise Sovyetler Birliği’nde darbe girişimi oldu. Bu darbe girişimini savuşturmada RSFSC’nin başındaki Boris Yeltsin en önemli rollerden birini oynadı. Boris Yeltsin, bu başarısıyla büyük bir prestij ve güç kazandı. Bu güçle Yeltsin, RSFSC’yi Sovyetler Birliği’nden ayırdı ve SSCB altı ay içinde dağıldı.
Bu gelişmeler Sovyetler Birliği’nin aslında Rus merkezli bir birlik olduğunu gösterir. Tarih anlayışı da buna uygun bir şekilde oluşturulmuştu. Burada okul kitaplarından çeşitli örneklerle Sovyet devrinin tarihe bakış açısını anlatmak yerinde olacaktır.[4]
Sovyetler Birliği’nin tarih ders kitaplarında Altın Orda devri, Ruslar üzerindeki ağır boyunduruk olarak anlatılırdı. Moskova knezliği ile Altın Orda arasındaki ilişkilerde 1480’de Rusların Altın Orda boyunduruğundan kurtulduğu yazılıyordu. Bundan sonra ise Kazan, Kırım ve Astarhan Hanlıklarının Rusya’ya defalarca saldırdığı, kasaba ve köyleri yaktığı, halkı yağmaladığı anlatılıyordu. Türklerin on binlerce insanı esir ederek köle pazarlarında sattığı belirtiliyordu. Olaylar o zamanki dünya şartlarını dikkate almadan ve tek taraflı sunuluyordu.
Moskova knezliğinin güç kazandığı devirlerle ilgili anlatım değişiyordu. Bu sefer, 1552’de Rusların Kazan’ı ele geçirmesi ilerici bir hareket olarak tanımlanıyordu. Engels’in sözleri kullanılarak Rusların Türk illerini işgali meşrulaştırılıyordu. 1552 öncesindeki Türk hâkimiyetlerinin hepsi ise gerici, köleci veya baskıcı olarak nitelendiriliyordu.
Kafkasya bahsinde 18-19. yüzyılda Güney Kafkasya’nın bir kısmının genel olarak İran ve Türk “feodallerinin” boyunduruğunda olduğu, kalan kısmının da “feodal” bir parçalanmışlık hâlinde bulunduğu yazılıyordu. Küçük “feodal” yapıların birbirleriyle savaşları sonucu bölge ekonomi ve kültürünün zarar gördüğü belirtiliyordu. Ayrıca Türk ve İran “işgalcilerinin” sık sık yaptığı seferlerin bölgeyi çökme noktasına getirdiği vurgulanıyordu. Güney Kafkasya’dan alınan esirlerin Anadolu’da köle pazarlarında satıldığı da yazılanlar arasındaydı. Okul kitaplarında Güney Kafkasya’yla ilgili olarak 19. yüzyılın başındaki Rus-Osmanlı ve Rus-Kaçar savaşlarına kısaca giriliyordu. Bu savaşlarda Güney Kafkasya nüfusunun her yerde Rus güçlerine yardım ettiği, özellikle birkaç kere belirtiliyordu. Savaşlar Rus lehine bittikten sonra bütün Güney Kafkas halklarının “gönüllü” bir şekilde Rusya’ya katıldığı yazılıyordu.
Türkistan bölgesine gelince okul kitaplarında 18. yüzyılda Kazakistan’ın önemli bir kısmının “gönüllü” bir şekilde Rusya’nın bir parçası olduğu belirtilirdi.[5]Maveraünnehir bölgesi halkının da Rusya ile yakınlaşmak için “çabaladığı” yazılırdı. Sovyet tarih yaklaşımına göre 1850 ve 1860’larda Kazakistan’ın kalan kısmı ve ciddi sayıda Kırgız boyu da yine “gönüllü” olarak Rusya’nın bir parçası hâline gelmişlerdi. Harezm, Hokant ve Buhara Hanlıklarının savaşla alındığı belirtilse de hanlık topraklarında yaşayan Kazak ve Kırgızların birçok kez ayaklandıklarından ve bunun da söz konusu bölgelerin Rusya’ya girmesine yardımcı olduğundan bahsediliyordu. 1880’lerde Türkmenistan topraklarının Rus hâkimiyetine girdiği belirtildikten sonra gelen cümlede Türkmen boylarının çoğunun Rus vatandaşlığına “gönüllü” geçtiği yazılıyordu.
Okul kitaplarında Türkistan’ın Rus hâkimiyetine girmesinin “ilerici” özelliğine münhasıran birkaç paragraf açıldığı da görülür. Bölgenin Rusya’ya ilhakının Türkistan halkı için “ilerici” bir olgu olduğu belirtilir. Bu yaklaşıma göre Rus hâkimiyeti sayesinde bölgeyi talan eden “feodal” çekişmeler sonsuza kadar durmuş, kölelik ilga edilmişti. Rusya, Müslüman din adamları ve “feodal” beylerin etki ve gücünü kırmak için toprak reformu yapmış ve bunların bazılarını çiftçilere dağıtmıştı. Böylece Türkistan halkı sanki Rus hâkimiyetinin tesis edilmesiyle ancak toprak sahibi olabilmiş algısı yaratılıyordu.
Sovyet tarih anlayışı ilmî eserlere de sirayet etti. Bu eserler Marksist sınıf çatışması temelinde ve Rus bakış açısıyla yazıldı. Eserlerde Ruslardan bahsedilirken “büyük Rus halkı” tabirleri kullanıldı. Türkistan’a Rus göçüyle Rusların yerli halka yeni teknikleri öğrettiklerine ve onları köhne hayattan kurtardıklarına vurgu yapıldı.[6]
Bütün bu örnekler göstermektedir ki Marksist sınıf temelli esasa oturtulan tarih, Rus emperyalizmini gizlemek için kullanılıyordu. Bir yandan Rus olmayan halklar, Marksist anlayışa göre gelişme basamaklarının alt sıralarında yer alıyorlar, öbür yandan Rus hâkimiyetine “gönüllü” olarak giriyorlardı. Bölgeler esasında yukarıda örneklenen anlatımlar, görüldüğü gibi hem Kafkasya’da hem Türkistan’da “gönüllü” kelimesini kullanmayı hiç ihmal etmiyordu. Rusya’nın genişlemesi Marksist teoriyle birleştirilip “ilerici” bir hareket olarak yorumlanıyordu. Rus göçleri, bölgenin kalkınmasını ve bölgenin yerlilerinin ilerlemesini sağlayan bir olay şeklinde anlatılıyordu.
1917’de Çarlık yıkıldığında Türkler, yaşadıkları bölgelerde kendi hükümetlerini kurdular ve kimisi tam bağımsız kimisi de otonom hükümet yollarını aradılar. Bu şekilde Kırım Halk Cumhuriyeti ve İdil-Ural devletleri kuruldu. Kazak ve Kırgızlarda Alaş hareketi öncülüğünde Alaş Orda hükümeti ilan edildi. Maveraünnehir bölgesinde bir yandan Buhara ve Harezm Halk Cumhuriyetleri kurulurken diğer yandan ortak hareket için Türkistan Geçici Meclisi teşkil edildi. Bu meclise Alaş Orda hükümeti de katıldı.[7]
Bir süre sonra Bolşevik devrim gerçekleştiğinde Lenin, Rus olmayan halkların bu durumlarını tespit ederek onların desteğini kazanmak üzere bir beyanname yayımladı. Beyannamede bu halkların adları da sayılarak bunlar, kendi kaderlerini tayin etmeye çağrılıyordu.[8] Yani bir nevi bütün bu hareketlerin tanınacağını vadediyordu. Bunun üzerine gerçekten de beklediği gibi Rus olmayan halkların desteğini kazandı. Bolşevikler için bu destek önemliydi, çünkü Rusya Bolşeviklerle Bolşevik karşıtları arasında bir iç savaşa düşmüştü. Bu arada Güney Kafkasya’da Azerbaycan Cumhuriyeti ilan edilerek tam bağımsızlık yoluna gitti.
Bolşevikler, Rus olmayan halklardan aldıkları destekle Rus iç savaşında rakiplerini yenilgiye uğrattılar. Bu halklar daha Bolşevik devrim öncesinde kendi hükümetlerini kurma yoluna gittiği için, Bolşevikler yeni kurdukları düzende Rus olmayanlara çeşitli hak ve özgürlükler tanımak zorunda kaldılar. Bunu yaparken Azerbaycan’da ve Türkistan’da çeşitli kongreler topladılar. Türkistan’da toplanan kongrede bölgedeki milliyetleri resmî olarak belirlediler ve bölgenin adını da Türkistan’dan Orta Asya’ya çevirdiler. Azerbaycan’da ise halkın kendini adlandırmada kullandığı “Türk” yerine “Azeri” kelimesini resmî kimlik olarak tanıdılar. Böylece bölgede büyük bir nüfusu birleştiren “Türk” kimliğini unutturmaya çalıştılar.
Sovyet öncesi millî devlet veya hükümetlerin kurulmasında öncülük eden aydınlar Stalin dönemindeki baskılarla yok edildi.[9] Böylece toplumun Sovyet öncesi hafızası silinerek yeni bir tarih yazımıyla kimlikler birbirinden ayrıştırılmaya çalışıldı. Sovyetler Birliği’nin tarih anlayışında her bir bölgenin Rusya’ya “kendi isteğiyle” katıldığı fikri özenle işlenirken, siyasi ve sosyal sistemde toplumlar birbirinden izole edildi. Devletin resmî olarak tanıdığı toplumların birbirleriyle ilişkileri değil, her bir toplumun Ruslarla ilişkilerinin ne kadar iyi ve ne kadar iç içe olduğu araştırıldı. Böylece Sovyetler Birliği’nde birbiriyle aynı mekânı paylaşan ama bütünleşmeyen paralel toplumlar oluştu.
Sovyet sistemi bu şekliyle âdeta bir trenin kompartımanlı vagonuna benzetilebilir. Tren Sovyetler Birliği’dir. Her bir milliyet kendi kompartımanında yaşar. Diğer kompartımandakilerle aynı trende, aynı yöne gidiyordur, ama bağlantısı yoktur. İşte 1991’de Sovyetler Birliği dağıldığında toplumların birbirleriyle ilişkileri bu şekildeydi. Resmî eğitimde “Türk” sözü silinmiş, milliyetlerin her biri “Türkçe konuşanlar” sıfatıyla nitelendirilerek aralarındaki ortak kimlik yok edilmişti. Bunun yanında birbirlerinden izole edilerek uzaklaştırılmış, ama her biri tek tek Rus halkı ve kültürüyle yakınlaştırılmaya çalışılmıştı.
Sovyetler Birliği’nde resmî yaklaşım bu şekilde iken Türk toplumlarının her birinde buna karşı fikirler alttan alta sürdü. Bunlar yasa dışı fikirler olarak kabul ediliyordu ve cezalandırılıyordu. 1980’lerde ise bu fikirler daha cesurca söylenebilmeye başladı. Azerbaycan’da Halk Cephesi, Özbekistan’da Erk hareketi, Kazakistan’da Jeltoksancılar, Kırgızistan’da Genç Tarihçiler Cemiyeti gibi hareketler Sovyet ideolojisinden farklı bir anlayışla tarihe yaklaştılar. Bu hareketler, “Türkçe konuşan halklar”ın ortak bir kökene sahip olduğunu ve bu ortak kökenden gelen başka toplumların Sovyetler Birliği dışında da varlığını biliyorlardı. Bu bilinç, toplum kesiminde de büyük ölçüde mevcuttu.
Böylece bağımsızlık kazanıldığında hem bilimsel hem popüler alanda ortak köken bilinci vardı. Ama Sovyet ayrıştırıcı politikaları da bir ölçüde sirayet etmişti. Her bir toplum birbirinden ayrıştırılmış, ortak kökenden gelse de artık birbirinden farklılaşmış, hatta yabancılaşmış bir duyguya sahipti. Birbiriyle çelişkili bu iki duygu Türk toplumlarında aynı anda bulunuyordu.
Sovyetler Birliği 1991’de dağıldı ve dünya siyasetine 15 bağımsız cumhuriyet katıldı. Bunlardan Rusya Federasyonu, Sovyetler Birliği’nin vârisi kabul edildi ve uluslararası kuruluşlarda Sovyet temsilciliklerini devraldı. Diğer cumhuriyetler ise uluslararası kuruluşlara üyelik sürecine girdi ve kısa zamanda üye oldu.
Bağımsız Türk cumhuriyetleri, Türkiye’de büyük coşkuyla karşılandı. Türk cumhuriyetleri de yönetim ve halk bazında benzer coşkuyla Türkiye’yle temas kurdular. Birçok alanda toplantılar yapılmaya başlandı. Bunlar arasında eğitim ve tarih alanında yapılanlar da vardı.
Bu minvalde Türk Cumhuriyetlerinin eğitim bakanları bağımsızlıkların birinci yılında 29 Eylül – 3 Ekim 1992 tarihleri arasında Bişkek’te bir araya geldi. Bu toplantının sonuç bildirisinin ikinci maddesinde eğitim kurumlarında ortak Türk tarihi ile edebiyatı öğretim programının hazırlanması ve Kasım ayında bununla ilgili ilk komisyon toplantısının yapılması kararı yer aldı.[10] Bu karar üzerine 26 Kasım – 3 Aralık 1992 tarihleri arasında Yalova’da bir komisyon toplandı.[11] Bu toplantıda ve komisyonun sonraki toplantılarında ortak Türk tarihinin özeti niteliğinde 35 konu belirlendi.[12] Her cumhuriyetin kendi komisyonunu kurarak teklif edilen konular çerçevesinde kendi ülke tarihinin program taslağını yapması kararı alındı.[13]
Komisyon toplantılarında belirlenen esasları Türkiye, 1993’ten itibaren eğitim müfredatında devreye soktu. Buna göre ilkokul sosyal bilgiler müfredatında bazı değişikliklere gidildi.[14] Ortaokul millî tarih müfredatında ise daha kapsamlı değişiklikler yapılarak bu müfredat âdeta yeniden düzenlendi.[15]
Tarih alanında bilim adamlarının geniş katılımıyla düzenlenen ilk büyük toplantı Türk Tarih Kurumunun girişimi ve diğer devletlerin tarih kurumlarının ortaklığıyla 1994’te yapıldı. Türk Dünyası Tarih Araştırmaları Kongresi, 5 – 9 Eylül 1994 tarihlerinde Ankara’da toplandı. Kongreye 65’i Türk cumhuriyet ve topluluklarından olmak üzere 100’den fazla bilim adamı katıldı. Tarihin yanında felsefe, sanat tarihi, dil, folklor, halk edebiyatı, mimarlık ve arkeoloji gibi alanlardan da bilim adamları kongrede bildiri sundu.[16]
Bütün Türk dünyasından tarihçilerin ilk defa geniş katılımlı olarak bir araya geldiği kongrede, çeşitli bölgelerden bilim adamlarının tarihe bakış açısını tanımak ve tarih konusunda birlikte hareket imkânlarını aramak amaçlandı. Bu doğrultuda beş ana tartışma konusu belirlendi:
Tartışmalar sırasında yukarıda bahsedilen iki zıt eğilimin varlığı hissedildi. Türk cumhuriyetlerinden gelen tarihçilerin çoğu Türklük ortak kökenini kabul ederken, bazı tarihçiler buna karşı çıkmıştı. Bu da Sovyet milliyetler politikasının tarih alanında biraz etki bıraktığını, ama bu etkinin sınırlı olduğunu gösteriyordu. Bilim adamlarındaki temel eğilim tarihî gerçekliği kabul yönündeydi.
Beş gün süren kongre sonucunda çeşitli kararlar alındı ve bir sonuç bildirgesi ilan edildi. Sonuç bildirgesinde Türk tarihinin bütüncül anlayışla yeniden yazılması, buna ek olarak her cumhuriyetin kendi millî tarihini yazması ve Sovyet ideolojisinden arındırması, millî tarihler yazılırken de diğer cumhuriyetlerle istişare içinde olunması, Türkoloji Araştırmaları Kütüphanesi kurulması, yayınlarda Orta Asya tabiri yerine Türkistan tabiri kullanılması, ortak dokümantasyon merkezi kurulması, Türk tarihiyle yakından ilgili olan diğer devletlerin tarihlerinin de araştırılması, Türk tarihi için bir terminoloji sözlüğü hazırlanması, her cumhuriyetin okullarında Türk dünyasına ait tarihlerin okutulması ve Türk Dünyası Tarihi Atlası çıkarılması gibi kararlar vardı.[18] Kongreden sonra çok geçmeden ortak Türk tarihi kitabının yazımı için ilk adımlar atıldı.
1992’de Yalova’daki komisyon kararlarında genel konular belirlenmişti ve her cumhuriyetin ayrı kitabında ilgili konulara göre bir düzenleme yapılması öngörülmüştü. 1994 Ankara Kongresi kararları bundan bir adım ileriye gitti. Bütün cumhuriyetler için içeriği esnek olacak tek ders kitabı yazılması planlandı. Buna göre kitapta her bölgenin tarihi verilecekti ama ilgili cumhuriyet kendi ülkesinde kendi tarihini daha ayrıntılı anlatacaktı. Bu yaklaşıma göre her cumhuriyetin tarihi kendi tarihçileri tarafından yazılacaktı. Ayrıca her cumhuriyet, kendi tarihi için bir kısa bir de uzun olmak üzere iki metin hazırlayacaktı. Ders kitabı genel olarak her cumhuriyetin kısa metinlerinden oluşacaktı. Ancak cumhuriyetler kendi eğitim müfredatında kendi cumhuriyetiyle ilgili kısma uzun metnini koyacaktı.[19]
Örnek vermek gerekirse Türkiye’deki tarih ders kitabı Azerbaycan ve Türkistan Cumhuriyetlerinin kısa metinlerini içerecek ama Türkiye tarihi için kendi uzun metnini kullanacaktı. Bu kitabın mesela Türkmenistan baskısında ise Türkiye tarihinin kısa metni verilecek, ama Türkmenistan tarihinin uzun metni kullanılacaktı. Bu yöntem, önemli bir esneklikti. Böylece her cumhuriyetin kendine özgü tarihini anlatmasına zemin hazırlandığı gibi ortak tarihten de kopmamış bir ders kitabı ortaya çıkacaktı. Planlanan kitabın önemli bir özelliği üçüncü taraf tarihlerindeydi. Mesela kitabın Kazakistan veya Özbekistan baskılarında Kırgızistan tarihini anlatan metin aynı olacaktı. Bu metin Kırgız tarihçileri tarafından yazılmış ve diğer ülkelerin onayından geçmiş olacaktı. Diğer ülkelerin onayı da ihtilaflı konulara daha objektif yaklaşılmasını sağlayacaktı. Bu şekilde, hem Türk tarihine bütünlüklü bakış sağlanacak, hem de her bölgenin kendi tarihine özel vurgusu devam edecekti. Böylece bir öğrenci başka bir Türk cumhuriyetiyle ilgili genel bir bilgiye sahip olacak ve bu genel bilgi diğer Türk cumhuriyetlerindeki öğrencilerle aynılık gösterecekti.[20]
Kongrede kararlaştırılan ortak Türk tarihi kitabı dört ana kronolojik bölümde planlandı. Buna göre birinci bölüm başlangıçtan 10. yüzyıla kadar gelecekti. İkinci bölüm 10-14. yüzyılları, üçüncü bölüm de 14-19. yüzyılları kapsayacaktı. Son bölümde 19. yüzyıldan günümüze kadarki gelişmeler anlatılacaktı.[21]
Türkiye dışı Türk Cumhuriyetlerinden ikişer tarihçinin Türkiye’ye gelmesiyle Türk Tarih Kurumu bünyesinde oluşturulan komisyon, 15 Mart 1995’ten itibaren çalışmaya başladı. TİKA’nın da desteklediği projenin koordinasyonunu Mehmet Saray yürüttü.[22] Ayrıca bu proje çerçevesinde kuruma bölge uzmanları da alındı.
Ankara’daki komisyon çalışması tamamladıktan sonra ortaya çıkan metinlerin yeniden ilgili cumhuriyetlerde onaylanması gerekiyordu. Bu sebeple metinler ilgili cumhuriyetlerde her ülkenin kendi tarih anlayışına uygun değişiklikler yapılarak yeniden düzenleniyordu. Fakat cumhuriyetlerin yeni bağımsız olması sebebiyle Sovyet tarih yazımından millî tarih yazımına geçiş hızlı bir şekilde devam ediyordu. Bu sebeple, sürekli yeni değişimler oluyor ve metinler tekrar tekrar baştan yazılıyordu. Cumhuriyetlerdeki hızlı dönüşüm süreci sebebiyle ortak ders kitabı yazımı o dönemde tamamlanamadı.[23]
Ortak ders kitabının yeniden gündeme gelmesi uzun bir süre aldı. Ancak bu süre zarfında bilim ve eğitim alanında başka gelişmeler oldu. Bağımsızlığın ilk yıllarında Türkiye’nin başlattığı Büyük Öğrenci Projesi daha az sayıdaki öğrenciyle devam etti. Bu proje dolayısıyla ve iletişim araçlarının yoğunlaşması gibi başka sebeplerle Türk cumhuriyetlerinde Türkiye Türkçesini akademik düzeyde bilen ve Türkiye’yi daha iyi tanıyan uzmanlar yetişti. Diğer yandan Türkiye’nin Kazakistan ve Kırgızistan’da açtığı Yesevi ve Manas üniversiteleri de benzer bir sonuç doğurdu. Ayrıca Türkiye’den de hem bu üniversitelerde hem de Azerbaycan, Kazakistan ve Kırgızistan’daki diğer üniversitelerde okuyan öğrenciler oldu. Böylece Türkiye’de de bölgeyi tanıyan uzmanlar yetişti. Yeni cumhuriyetlerin kendi arasında ise Sovyet döneminden beri gelen ilişki devam etti.
Bilim alanında çeşitli konferanslar yoluyla bilim adamları farklı bölgelerdeki farklı yaklaşımlara nüfuz ettiler. Bu temaslar, tarihe bakıştaki benzerlikleri ve farklılıkları daha iyi anlamayı sağladı. Diğer yandan bazı problematik konularda her tarafı bir araya getiren konferans girişimleri oldu. Bunlardan birkaçından bahsetmek yerinde olur. Kırgızistan’ın 18. yüzyıl tarihinde bir kahramanı Cayıl Baatır idi. Cayıl Baatır ise aynı dönemde Kazakların başında bulunan Abılay Han’la mücadele etmişti. 2006 yılında Kırgızistan Cayıl Baatır üzerine uluslararası bir konferans düzenledi. Konferansa Kazak bilim adamları da katılarak Abılay – Cayıl Baatır ilişkisini tartıştılar. İki tarafın farklı bakışı olduğu konuya objektif bir yaklaşım getirmek için önemli bir yol kat edildi.[24]
Benzer bir örnek Türkiye’den de verilebilir. Türkiye’de Osmanlı geçmişinden dolayı Temür ile ilgili birbirinden farklı fikirler mevcutken Özbekistan’da Temür merkezli bir yaklaşım vardı. 2012’de Türk Tarih Kurumu, Ankara Savaşı konulu uluslararası bir kongre düzenledi. Kongreye dünyanın başka ülkelerinden katılım olduğu gibi Türk cumhuriyetlerinden bilim adamları da yoğun bir şekilde bildiri sundular. Böylece mesele gerek Batı Türk bilim adamları gerekse Doğu Türk bilim adamları tarafından enine boyuna tartışıldı.[25]
Ortak tarih arayışı, diğer alanlardaki gelişmelerle paralel gitti. Mesela 2012 yılından itibaren başlayan Türk Dünyası Kültür Başkentleri organizasyonu, başka alanlarda olduğu gibi tarih alanında da temasları arttırıcı zemin hazırladı.[26] O yıl için kültür başkenti ilan edilen kente tahsis edilen bütçeyle birçok tarih konferansı tertip edildi. Kültür başkenti yılı geçse de organizasyonlar ertesi yıllarda da devam etti. Bu bağlamda, Eskişehir’de 2014’te bir kurultay toplanarak Türk Dünyasının tarih ve dil meseleleri tartışıldı.
Kurultayda tarih alanında ortak araştırmaların yapılmasının yanında ortak bir Türk tarihinin yazımı da tartışıldı. Sunulan tebliğlerde ortak bir tarihe yaklaşımın nasıl olması gerektiği veya ortak bir tarih ders kitabının nasıl yazılabileceği hususunda fikirler beyan edildi. Kurultayın sonunda tarih ve dil meselelerini içeren sonuç bildirisi ilan edildi. Sonuç bildirisinde önemli sayılabilecek kararlar arasında Türk Uygarlığı ile ilgili terimlerin korunması, ortak çalışmaların ilerletilmesi ve ortak yayınların teşviki, fiziki ve sanal bir Türk Dünyası Kütüphanesi kurulması, sadece Türk dünyasını kapsayacak özel bir öğrenci değişim programının hayata geçirilmesi, bir Türk Dünyası Ansiklopedisi yapılması, arşivlerin dijital ortama geçirilmesi ve metin neşirlerinin yapılması, çalışılan konuları içeren bir veri tabanı oluşturulması çağrıları vardı.[27]
Kurumlar arası ve bilim adamları arası tarihle ilgili ortak organizasyonlar devam ederken ortak ders kitabı projesi bir süre yeniden gündeme gelmedi. Burada ortak ders kitabının nitelik açısından diğer ortak çalışmalar gibi olmadığını belirtmek gerekir. Bütün ilmî araştırmaların hepsi kişisel veya kurumsal girişimlerle yapılabilecek işlerdir. Ders kitabı, ilmî bir özellik göstermekten çok pedagojik bir özellik gösterir. Aslında bir ders kitabı yazılması, ilmî araştırmalara göre daha kolay ve hızlıca yapılabilir görünmesine rağmen devletler arası ortak ders kitabı meselesi bütün ortak ilmî projelere göre daha zor gerçekleştirilebilir bir hedeftir. Çünkü burada bütün olarak devletlerin kararı ve başta eğitim bakanlıkları olmak üzere birçok kurumun iştiraki gerekir. Ama en önemlisi devletlerin bunu hayata geçirmeye kararlı olmalarıdır. Bu sebeple ortak tarih ders kitabının yazımı Türk zirveleri ile ve eğitim bakanları toplantıları ile yakından ilişkilidir.
Türk zirveleri, bağımsızlıkların kazanılmasının ertesinde “Türk Dili Konuşan Ülkeler Devlet Başkanları Zirvesi” adıyla toplanmaya başladı. Bu zirvelerde 1990’ların sonundan itibaren bir yavaşlama görülür. Türkmenistan ve Özbekistan, ilk yıllardan sonra zirvelere devlet başkanı düzeyinde değil, daha düşük düzeyde temsilcilerle katılmaya başladı. Daha sonra ise Özbekistan’ın hiç katılmadığı zirveler de toplandı.[28] Ortak ders kitabının bir süre yeniden gündeme gelmemesi bu genel katılım eksikliğinden dolayı olsa gerektir.
Zirvelerin kurumsallaşması için ilk karar 1996’da Taşkent zirvesinde alındı. 2000 Bakü zirvesinde ise bu husus bir kere daha teyit edilerek sekretarya yerinin İstanbul olmasına karar verildi.[29] Ancak zirvelere üst düzey genel katılım olmamasından dolayı hem zirveler bir süre toplanamadı hem de kurumsallaşma kararı bu dönem içinde hayata geçirilmedi. Kurumsallaşmanın hayata geçmesi için başta Türkiye olmak üzere ülkeler, genel katılımı, yani altı devletin[30] devlet başkanları seviyesinde bir araya gelmelerini beklediler.[31] Fakat 2006’da Kazakistan Devlet Başkanı Nursultan Nazarbayev, artık daha fazla beklenilmemesi gerektiğini, kurumsallaşmanın katılmak isteyenlerle yapılmasının doğru olacağını, o anda katılmayanların ileride katılmalarına cevaz verilebileceğini belirterek teklifin hayata geçirilmesine ön ayak oldu.[32]
Kurumsallaşmaya yönelik somut adım 2009’da Nahçıvan’da toplanan bir sonraki zirvede atıldı. Nahçıvan zirvesinde daimî bir konseyin kurulmasına yönelik Nahçıvan Anlaşması imzalandı. Zirveye Özbekistan katılmamıştı. Türkmenistan da büyükelçi düzeyinde zirveye katılmasına rağmen konseyle ilgili anlaşmaya imza atmadı. Böylece anlaşma dört imzacı ülkede onaylandıktan sonra 2010 yılında Türk Konseyi (Türk Keneşi) faaliyete geçti.[33]
Nazarbayev, konseyin kurulmasında aktif olduğu gibi ilmî bir iş birliğinin de daimî hâle gelmesi için inisiyatif kullandı. Önce 2009 yılında Nahçıvan Zirvesinde Türk dünyasıyla ilgili araştırmalar yürütmekle görevli uluslararası bilimsel bir merkezin kurulmasını önerdi. Ertesi yıl da Kazakistan’ın başkenti Astana’da ulusal bir kuruluş olarak Türk Akademisini kurdu. Akademinin açılışına Kazakistan Devlet Başkanı ve Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı katıldı. Bunun yanında uluslararası camiadan Türkologlar da açılışta hazır bulundu.[34]Nazarbayev’in Türk Akademisini, ulusal nitelikte kurulmasına rağmen, başlangıçtan itibaren Türk ülkelerinin ortak bir akademisi olarak düşündüğü anlaşılıyor.
Türk Keneşinin kurulması, zirvelere yeni bir ivme kazandırdı. Dört kurucu üye konsey zirvelerinde buluştu. Konsey üyesi olmamasına rağmen Türkmenistan da Dördüncü (2014), Beşinci (2015) ve Yedinci (2019) Zirveye çeşitli düzeylerde katıldı.[35]Altıncı Zirveye (2018) Konsey üyeleri dışında Özbekistan ve Macaristan konuk olarak katıldı. Bu zirvede Macaristan’ın gözlemci üye olması kararı alındı.[36] Yedinci Zirvede de Özbekistan konseyin tam üyesi oldu.[37] Böylece Türk Keneşi, kurulduğu zamana göre daha geniş bir coğrafyayı ve nüfusu kapsadı.
Türk zirvelerinin bu şekilde ivme kazanması ve Türk Akademisinin kurulması ortak Türk tarihi konusundaki girişimlerin yeniden başlamasını sağladı. Türk Keneşi İkinci Zirvesinde (2012) Türk Akademisine uluslararası statü verilmesi kararı alındı. İlgili işlemler tamamlandıktan sonra 2014 yılında kuruluş, Uluslararası Türk Akademisi adıyla yeni statüde faaliyet göstermeye başladı.[38]
Bu arada 15-17 Mayıs 2013’te Marmara Üniversitesinde yapılan Avrasya’da Türk Dili ve Tarihi Eğitimi Uluslararası Sempozyumunda ortak Türk tarihi ders kitabı konusu dile getirildi. Bu Sempozyumda bir konuşma yapan dönemin Türk Keneşi Genel Sekreter Yardımcısı Darhan Kıdırali, ortak tarih ders kitabı düşüncesinin Türk Keneşi İkinci Zirvesinden sonra ivme kazandığını belirtti. Bununla ilgili proje Türk Keneşi tarafından hazırlandı ve Aksakallar Konseyince[39] onaylandı. Projede ortaokul seviyesinde hazırlanacak bir ders kitabının başlangıçtan 13. yüzyıla kadarki tarihi ele alması öngörüldü. Bundaki amaç o yüzyıla kadar bütün Türklerin ortak bir tarihi paylaştığını genç nesle aktarabilmekti. Daha sonraki devir hakkında özellikle Altın Orda, Osmanlı, Temürlü, Babürlü ve Memlük hâkimiyetleriyle ilgili bilgilerin ise lise ve üniversite müfredatlarında verilmesi düşünüldü. Darhan Kıdırali konuşmasında 1994 Türk Dünyası Tarih Araştırmaları Kongresi sonucu yazılmaya başlanmış kitaba da atıf yaparak o sırada toplanmış materyallerden faydalanılabileceğini belirtti. Ortak tarih projesinin esaslarından biri ayrılıklara değil birlikteliklere dikkat çekmekti. Türk Keneşi Genel Sekreter Yardımcısı, Avrupa devletlerinin çok yakın bir geçmişte kendi aralarında en büyük savaşları yaptıklarını, fakat bu durumun onların Avrupalılık esasında bir araya gelmelerini engellemediğini söyledi. Avrupalıların arasında ortak bir dil yokken Türk dünyasında ortak tarih, kültür ve dilin olduğunu, bu sebeple Türk dünyasının iş birliği için Avrupa’ya göre daha avantajlı bir konumdan başladığını da ekledi.[40]
Türk Akademisinin Uluslararası statü kazanmasıyla 2014’te bünyesinde Ortak Türk Tarihi adında 8. sınıf ders kitabı yazılmaya başlandı. Bu haberle birlikte Türkiye’de de akademi camiasında konuyla ilgili makaleler yazıldı.[41] 5 Eylül 2015’te Astana’da toplanan Türk Keneşi Eğitim Bakanları 4. Toplantısında ortak ders kitabının taslağı onaylandı. Bu taslak ilk planlanan gibi 13. yüzyıla değil 15. yüzyıla kadar geliyordu. Ayrıca 15. yüzyıldan 21. yüzyıla kadarki tarihi de içeren lise tarih kitaplarının hazırlanması konusu da gündeme geldi.[42]
Ders kitabının yazımı 2017’de büyük ölçüde tamamlandı. Kitaba eklenen iki yüzyılla ilgili şunları söylemek mümkündür. 13. yüzyıla kadar Türkler ortak bir coğrafya ve tarihi paylaşmış, buradan itibaren ise batıya göç sebebiyle yeni yurtlar elde edilmiş ve Türk tarihi birkaç koldan akmaya başlamıştır. Son iki yüzyılın başlangıçta farklı hanedanlar bazında ayrı ayrı yazıldığı, ancak sonra bu anlayıştan vaz geçildiği anlaşılıyor. Son iki yüzyıl, 13-15. yüzyıllarda Türk Dünyası başlığı altında işlenmiştir.[43] Bu yeni yazımla hanedan bazlı yaklaşımdan millet bazlı yaklaşıma geçildiği ve bu şekilde öğrencilere daha bütüncül bir perspektif verilmek istendiği söylenebilir.
Konunun yeniden devletler düzeyinde ele alınması, bu yöndeki girişimleri de arttırdı. 1994’teki Türk Dünyası Tarih Araştırmaları Kongresi kararı dolayısıyla yapılan çalışmalar bir araya getirilerek basıldı.[44] Diğer yandan özel bir girişim olarak kapsamlı ortak Türk tarihi yazılması projesi de 2018’de gündeme geldi. Proje 2019’da tamamlanarak yayımlandı. Altı ciltlik kapsamlı eserde 55 bölümün 6 bölümünü Türkiye dışından bilim adamları kaleme aldı. Kazakistan’dan dört bilim adamı bir ortak bölüm, Kırgızistan’dan iki bilim adamı üç bölüm, Azerbaycan’dan ve Macaristan’dan birer bilim adamı birer bölümle esere katkıda bulundular.[45]
Uluslararası Türk Akademisi’nin 8. sınıflar için hazırladığı Ortak Türk Tarihi ders kitabının 2020 yılında Türkiye, Kazakistan ve Azerbaycan’da pilot okullarda okutulmaya başlandığı haberi basında çıktı. Haberde, ilk etapta Türkiye’de 30.000, Kazakistan’da 15.000, Azerbaycan’da da 10.000 öğrencinin bu dersi okuduğu belirtiliyor. Kitabın içeriği ile ilgili olarak Türklerin kendi aralarındaki mücadelelerin değil, Türk milletinin insanlık tarihine katkılarının ön plana çıkarılmasının esas alındığı ve Türk milletinin diğer kültürlere karşı hoşgörüsünün de kitapta yer bulduğu bildirildi. Bu şekilde bir yandan millî bilinç arttırılırken diğer yandan hoş görüsü yüksek bir nesil yetiştirmenin de amaçlar arasında olduğu belirtildi.[46]
Bir yandan devletler arası ortak tarih arayışı sürerken diğer yandan yeni bağımsızlığına kavuşmuş Türk Cumhuriyetleri de tarihi daha bağımsız bir anlayışla yazmaya başladı. Yukarıda belirtildiği gibi Sovyet tarih anlayışından millî tarih anlayışına geçiş süreci, özellikle ilk yıllarda ortak tarih yazımını da büyük ölçüde etkiledi. Bu sebeple bu geçiş üzerinde de kısaca durmakta fayda var.
Tarih anlayışının değişimi Sovyetler Birliği’nin son dönemindeki şeffaflık siyasetiyle başlamıştı. Gorbaçov’un uyguladığı bu siyaset Stalin döneminin yeniden değerlendirilmesine dayanıyordu. Böylece 1980’lerin ikinci yarısında Stalin dönemiyle ilgili birçok gerçek, daha sesli konuşulur hâle geldi. Ülke çapında Stalin’in baskı siyaseti dile getirildi. İnsanlar bu konu hakkında konuşmaya teşvik edildi. Gazetelerde o dönemi yaşayan insanların anlattıklarına yer verildi. Böylece birçok gizli kalmış olay açığa çıktı. Mesela, Bişkek’e 20-25 km mesafede bir toplu mezar bulundu. Bu toplu mezarda, Stalin baskısı döneminde 1938’de katledilen 138 Kırgız aydını gömülüydü.[47] Bu ve benzeri gelişmelerle Stalin devrindeki baskılar Sovyet devleti tarafından da tanındı.
Bağımsızlıktan sonra tarih anlayışı, bu sefer daha köklü bir değişim sürecine girdi. Gorbaçov devrindeki değişim, sadece Sovyet devleti zamanında yapılmış bazı haksız uygulamaların açığa çıkarılmasına yönelikti. Fakat hâliyle tarih anlayışındaki Rusların Rus olmayanlara üstün konumuna dokunulmamıştı. Bağımsızlık sonrasında Türk Cumhuriyetleri hızlı bir şekilde bu konuda millî tarih yazımına giriştiler. Sovyet devrinde birçok belge açıklanmamış olduğu için bu anlayış değişikliği bir anda gerçekleşmedi. Türk Cumhuriyetleri, millî tarih yazımında hızlı bir şekilde yeni belgeleri toplayarak neşretmeye devam ediyorlar.
Sovyet anlayışından millî tarihe geçişe burada birkaç örnek vermek yerinde olur. Mesela Azerbaycan’da 19. yüzyıl olayları anlatılırken Sovyet devrinde var olan “gönüllü katılım” ibaresi kaldırıldı. Artık Rus Çarlığının Azerbaycan hâkimiyeti bir Rus işgali olarak değerlendiriliyor. Sovyet döneminde anlatılmayan Rus işgaline karşı direnişlerin de araştırılıp açığa çıkarıldığı görülüyor. Bunun yanında Sovyet devri tarih anlayışında ana dönüm noktası 1917 yılı iken, bağımsızlık döneminde ana dönüm noktası olarak Birinci Dünya Savaşının bitiş yılı olan 1918 kabul edildi. Diğer bir değişim 2. Dünya Savaşının adında görüldü. Bu savaş için Sovyet döneminde kullanılan Büyük Vatan Muharebesi adından vazgeçildi.[48] Böylece SSCB devrinde öne çıkarılan Bolşevik devrim, bağımsızlık döneminde önemli dönüm noktası olmaktan çıktı. 20. yüzyılın başında kurulan millî Azerbaycan Cumhuriyeti’ne bağımsız devir olarak önem verilmeye başlandı. İlk cumhuriyetin kurulduğu 28 Mayıs 1918 tarihi, millî günler arasına alındı ve Cumhuriyet Bayramı olarak kutlanmaya başlandı.
Diğer bir örnek Kazakistan’dan verilebilir. Kazakistan tarih ders kitaplarında da “gönüllü katılım” artık işlenmiyor. Bunun yerine Rusya’nın Kazak topraklarına göz koyduğu, bu sebeple 18. yüzyılda Kazak-Congar savaşlarından kendi hesabına faydalandığı yazılıyor. 1730’da Küçük Cüz kurultayında Ruslarla ittifak yapılması kararı alındığı, ancak bu kurultay kararının hilafına Küçük Cüz’ün Rus hâkimiyetine girme kararı imzalandığı, bu sebeple Küçük Cüz’de karşı çıkışlar olduğu ama sonuç alınamadığı anlatılıyor.[49] Kazakistan’daki ilmî araştırmalarda da bu devir artık planlı bir ilhak olarak nitelendiriliyor.[50] Ders kitaplarında 20. yüzyılın başıyla ilgili anlatımın da büyük ölçüde millîleştiği görülüyor. Sovyet devrinde Kazak kültürünün güçlenmesi Bolşevik devrimine atfedilirdi. Bugün ise Kazak aydınlarındaki uyanış 19. yüzyılın sonundan itibaren anlatılıyor. 1917 öncesindeki faaliyetlere özel bir önem atfediliyor, mesela 1900-1917 arası çıkan kitap sayısı ve tirajı özel olarak belirtiliyor. Ayrıca Sovyet devrinde perdelenmiş ve Stalin zulmüne uğramış Alaş hareketi ile Alaşçılara yer veriliyor. Alaş hareketi bir bağımsızlık hareketi olarak anlatılıyor.[51] Yine Kırgızistan’da da Alaş hareketine ders kitaplarında millî hareket olarak yer verildiği görülüyor.[52]
Özbekistan ders kitaplarında da Azerbaycan’daki gibi artık İkinci Dünya Savaşı terimi kullanılıyor. Ayrıca 19. yüzyıl tarihi anlatılırken burada Ruslaştırma siyasetinden ve buna karşı direnişlerden bahsediliyor. 20. yüzyıldaki Türkistan Geçici Meclisi, Türkistan Müslüman Millî Merkezi adıyla ders kitabında anlatılıyor. Bu merkezin başkanı olarak Mustafa Çokay’ın, sekreterleri olarak da Münevverkari Abduraşidhanov ile Zeki Velidi Togan’ın seçildiği yazılıyor.[53]
Görüldüğü gibi bağımsız Türk Cumhuriyetlerinde millî tarih yazımı Sovyet devrinin çarpıtmalarından arındırılma sürecindedir. Bu süreç yeni bulunan belgeler ve yeni araştırmalarla devam ediyor.[54] Her bir cumhuriyetteki millî tarih yazımının, ortak Türk tarihi yazımıyla da tabii bir etkileşim içerisinde bulunduğu düşünülebilir.
1991’de Sovyetler Birliği yıkıldıktan sonra Türk toplulukları birbirleriyle her düzeyde daha sık temas etmeye başladı. Yeni Türk Cumhuriyetleri bağımsızlıklarını pekiştirmek için hızlı ve radikal adımlar attılar. Bir yandan bağımsızlıklarını garanti altına almaya çalışırken diğer yandan uluslararası ilişkilerini güçlendirerek dünya siyasetine girdiler. Bütün bu gelişmeler, Soğuk Savaş zamanında perdelenmiş bir Türk Dünyası olgusunun açığa çıkmasını sağladı.
Bağımsızlığın ilk yıllarındaki coşkuyla birbiri ardınca zirveler toplandı ve çeşitli düzeylerde yoğun temaslar oldu. Bunların sonucunda 1995’te Ortak Türk Tarihi ders kitabı yazılması için ilk komisyon çalışmaları başladı. Bu komisyonda hazırlanan metinler, sürekli değişime uğrayınca bu dönemde nihai sonuca ulaşılamadı. Fakat erken dönemdeki bu girişim, daha sonraki girişimler için bir temel oluşturdu.
Türk Keneşinin kurulmasıyla ilişkiler yeniden ivme kazandı. 2014’te Türk Akademisi’nin uluslararası statüde faaliyet göstermeye başlamasıyla birlikte ders kitabı yazımı yeniden gündeme geldi. Akademi bünyesinde ders kitabının yazımı tamamlanmış olup, bir yandan onay süreçleri devam etmekte, diğer yandan da bazı cumhuriyetlerde bölgesel olarak okutulmaktadır. Akademinin hedefleri arasında, lise tarih kitapları yazımı da bulunuyor. Bu ilişkilerin ve çalışmaların giderek artması gelecekte eğitimde ortak veya birbirine benzer tarih ders kitaplarının okutulmasını sağlayacaktır.
Türk Cumhuriyetlerinin bağımsızlıklarının 30. yılını kutlamaya hazırlandıkları bir sırada gelişmeleri kısaca şu şekilde toparlayabiliriz. Bağımsızlık kazanıldıktan itibaren ilk yıllarda yeni cumhuriyetlerin her biri kendi içindeki tarih yaklaşımında köklü dönüşümler yaşıyordu. Bu süreç bugün de devam etmekte ancak düzenli bir hâle gelmiş bulunmaktadır. Bu anlamda ilk yılları, millî tarihin nasıl olması gerektiğinin bir keşif dönemi olarak düşünebiliriz. Bağımsızlıkların 30. yılında ortak kurumlar ve ortak çalışmalar ilerlemiş durumdadır.
Bugün bütün Türk devletleri kendi aralarında ortak tarih ve arkeoloji çalışmalarında iş birliği yapmaktadırlar. Ayrıca Moğolistan’daki arkeolojik kazılara da yine bütün Türk devletlerinden ilim adamlarının katıldığı görülmektedir. Gerçekleştirilmesi bunlardan daha zor bir adım olan ortak ders kitabı sürecinin ilk etabı neredeyse tamamlanma aşamasındadır. Otuz yıllık süre zarfındaki bu ilerleme önemlidir. Süre olarak düşünüldüğünde otuz yıl ortalama insan ömrünün yarısından azdır. İnsan ömrüne sığacak bir sürede meydana gelen gelişmeler aslında millîleşmenin hızlı bir şekilde devam ettiğini gösteriyor. Bir milletin hayatında otuz yıl çok kısadır. Millet hayatını ölçü aldığımızda ortak tarih arayışının gittikçe güçlenerek devam ettiği ve birlikte çalışma arttıkça ortak bilince ulaşmanın yakın olduğu söylenebilir.
Kaynakça:
1402 Ankara Savaşı Uluslararası Kongresi Bildiri Kitabı Ankara 9-12 Ekim 2012, editör Mustafa Alkan, Ankara: Türk Tarih Kurumu, 2014.
“Akademi Hakkında”, Uluslararası Türk Akademisi, http://twesco.org/tr/академия-туралы/ (Erişim Tarihi 7 Ağustos 2020).
Akıncı, Halil, 3 Ağustos 2020, kişisel görüşme.
Akıncı, Halil, “Türk Dili Konuşan Ülkeler İşbirliği Konseyi (Türk Keneşi)”, Millî Düşünce Merkezi 507. Bilgi Şöleni, 29 Temmuz 2020, https://www.youtube.com/watch?v=5yN9hU74Gc4 (Erişim Tarihi 7 Ağustos 2020).
Altımışova (Altymyshova), Zuhra, “Sovyet Dönemi Tarih Eserlerinin Muhteviyatına dair bazı Tespitler: Kırgızistan Tarihi Örneği (1918-1940)”, Dünya Uygarlığı içinde Türk Uygarlığı Tarih ve Dil Meseleleri Kurultayı – 1, Eskişehir: Eskişehir Valiliği, 2014, 27-40.
Amirbek, Aydarbek, Almasbek Anuarbekulı, Kanat Mahanov, “Türk Dili Konuşan Ülkeler Entegrasyonu: Tarihsel Geçmişi ve Kurumsallaşması”, Bölgesel Araştırmalar Dergisi, 1/3 (Aralık 2017), 164-204.
Atmaca, E. Burak, Sovyetlere Muhalefet, Ankara: Karakum Yayınevi, 2020.
Cayıl Baatır: Tarıh, uçur cana keleçek, El aralık ilimiy – praktikalık konferentsiya (Cayıl Baatır: Tarih, Bugün ve Gelecek, Uluslar arası İlmî Konferans), Karabalta, Kırgızistan, 2006.
Demircioğlu, İsmail H. ve Ebru Demircioğlu, “Türk Dünyası Ortak Tarih Ders Kitabı Nasıl Yazılmalıdır?”, Türk Yurdu, 104/337 (Eylül 2015), 50-54.
Dünya Uygarlığı içinde Türk Uygarlığı Tarih ve Dil Meseleleri Kurultayı – 1, Eskişehir: Eskişehir Valiliği, 2014.
Ercilasun, Bilge, “Türk Dünyası Tarih Araştırmaları Kongresinin Düşündürdükleri”, Edebiyat Tarihi ve Tenkit, İstanbul: Dergâh Yayınları, 2013, 112-130.
Ercilasun, Güljanat, “Stalin Döneminde Kazak Aydınların Tasfiyesi”, Stalin ve Türk Dünyası, ed. Emine Gürsoy Naskali – Liaisan Şahin, İstanbul: Kaknüs Yayınları, 2007, 127-136.
Ercilasun, Konuralp, “Türk Dünyasında Tarih Yaklaşımları – Kavramlar ve Tartışmalar”, Dünya Uygarlığı içinde Türk Uygarlığı Tarih ve Dil Meseleleri Kurultayı – 1, Eskişehir: Eskişehir Valiliği, 2014, 149-152.
Ercilasun, Konuralp, Türk Tarihinin Çağları, İstanbul: Ötüken Yayınları, 2020.
Gökçe, Mustafa, “Türk Dünyası Ortak Türk Tarihi Ders Kitabı”, Türk Yurdu, 107/374 (Ekim 2018), 37-40.
Göze, Ayferi, Siyasal Düşünceler ve Yönetimler, İstanbul: Beta Yayınları, 2007.
Gürbüz, Yunus Emre, “Bağımsızlık Sonrasında Orta Asya’da Ulus-Devlet İnşası ve Tarih Yazımı: Ortak Geçmiş Farklı Yaklaşımlar Açısından Selçuklu Devletine Bakış”, Dünya Uygarlığı içinde Türk Uygarlığı Tarih ve Dil Meseleleri Kurultayı – 1, Eskişehir: Eskişehir Valiliği, 2014, 168-181.
Hacısalihoğlu, Fuat, Azerbaycan’da Tarihçilik, AÜ SBE Genel Türk Tarihi Doktora Tezi, 2012.
Halaçoğlu, Yusuf, 30 Temmuz 2020, kişisel görüşme.
İmankulov, M. K., Kırgızstandın Tarıhı (XX-XXI kk.) 9, 9. Sınıf Ders Kitabı, Bişkek: Bilim-kompıyuter, 2012.
Kabıldinov, Z. E., M. D. Şaymerdenova, E. M. Kurkeyev, KazakstanTarihı (XX gasırdın basınan Ekinşi düniyejüzilik soğıs ayaktalğanğa deyin) 9 (8), 8-9. Sınıf Ders Kitabı, Almatı: Atamura, 2019.
Kıdırali, Darhan, “Türk Dünyasının Ortak Tarih Ders Kitabının Yazılması Projesi Hakkında”, Avrasya’da Türk Dili ve Tarihi Eğitimi Uluslararası Sempozyumu, 15-17 Mayıs 2013, Marmara Üniversitesi, https://www.turkkon.org/assets/dokuman/MarmaraUniversitesiOrtaktarih.pdf (Erişim Tarihi 7 Ağustos 2020).
Koçak, Kemal, “Talim ve Terbiyenin Türk Eğitim ve Kültür Politikalarındaki Tarihî Yeri”, http://doczz.biz.tr/doc/73427/talim-ve-terbiyenin-türk-eğitim-ve-kültür (Erişim Tarihi 7 Ağustos 2020).
Kurmangaliyeva Ercilasun, Güljanat, Sovyet Devrindeki Kazakistan’da Tarih Yazıcılığı: Mitler ve Gerçekler, Ankara: Gazi Kitabevi, 2018.
Omarbekov, T., G. Habijanova, T. Kartayeva, M. Nogaybayeva, Kazakstan Tarihı (XVIII-XIX gg.) 8, 8. Sınıf Ders Kitabı, Almatı: Mektep, 2018.
“Organizasyon Tarihçesi”, Türk Keneşi, https://www.turkkon.org/tr/organizasyon-tarihcesi (Erişim Tarihi 7 Ağustos 2020).
Ortak Türk Tarihi, 6 Cilt, Ankara: Yeni Türkiye Yayınları, 2019.
Ortak Türk Tarihi Metinleri (Azerbaycan, Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan, Türkmenistan ve Türkiye Tarihçilerinin 1994-1996 Yıllarında Kaleme Aldığı Ortak Türk Tarihi Metinleri), Proje Yüklenicisi Mehmet Saray, İstanbul: Boğaziçi Yayınları, 2018.
Orınbayev,Jassulan (ZhassulanOrynbayev), “Ortak Türk Tarihi Yazımındaki Problemler”, Dünya Uygarlığı içinde Türk Uygarlığı Tarih ve Dil Meseleleri Kurultayı – 1, Eskişehir: Eskişehir Valiliği, 2014, 235-240.
Kahraman Racabov, Akbar Zamanov, История Узбекистана (1917-1991 годы) Учебник для учащихся 10-классов средних образовательных учреждений и учреждений среднего специального, профессионального образования (Özbekistan Tarihi 1917-1991 – 10. Sınıf ders kitabı), Taşkent: Издательско-полиграфический творческий дом имени Гафура Гуляма, 2017.
Rehimov, Ruslan ve Bahtiyar Abdülkerimov, “Ortak Türk Tarihi ders kitabı okutulmaya başlandı”, Anadolu Ajansı, 21 Şubat 2020, https://www.aa.com.tr/tr/egitim/ortak-turk-tarihi-ders-kitabi-okutulmaya-baslandi/1740358 (Erişim Tarihi 7 Ağustos 2020).
Saray, Mehmet, 31 Temmuz 2020, kişisel görüşme.
Saray, Mehmet, Türk Dünyasında Neler Oldu?, İstanbul: Boğaziçi Yayınları, 2014.
Tchoroev, Tyntchtykbek (Tınçtıkbek Çorotegin), “Historiography of Post-SovietKyrgyzstan”, International Journal of Middle East Studies 34 (2002), 351-374.
Tillabayev, Sayibcan, Akbar Zamanov, История Узбекистана (вторая половина XIX – начало XX вв.) Учебник для 9 класса школ общего среднего образования (Özbekistan Tarihi 19. yüzyılın ikinci yarısından 20. yüzyılın başına kadar – 9. Sınıf ders kitabı), Taşkent: Sharq, 2019.
Turan, Refik, “Farklı Türk Devletlerinin Tarih Ders Kitaplarında Osmanlı-Timurlu İlişkilerine ve Ankara Savaşına Yaklaşım”, Gazi Türkiyat, Bahar 2018/22, 71-102.
Turan, Refik, “Tamamlanamamış bir Proje: Türk Dünyası Ortak Tarih Ders Kitabı Yazımı”, XVII. Türk Tarih Kongresi, 15-17 Eylül 2014, 2. Cilt 2. Kısım, Ankara: Türk Tarih Kurumu, 2018, 751-765.
Turan, Refik, “Türk Dünyası için Ortak Tarih Ders Kitabı Yazımı Meselesi”, Türk Yurdu, 104/332 (Nisan 2015), https://www.turkyurdu.com.tr/yazar-yazi.php?id=233 (Erişim Tarihi 7 Ağustos 2020).
Türk Dünyası Kültür Başkentleri, ed. Fırat Yaldız, Ankara: Nobel Yayınevi, 2020.
Türk Dünyası Tarih Araştırmaları Kongresi Sonuç Bildirgesi (Dilekçeyle Türk Tarih Kurumu arşivinden alınmıştır).
“Türk Keneşi Eğitim Bakanları 4. Toplantısı 5 Eylül 2015 tarihinde Astana’da gerçekleştirildi”, Türk Keneşi, https://www.turkkon.org/tr/haberler/turk-kenesi-egitim-bakanlari-4-toplantisi-5-eylul-2015-tarihinde-astanada-gerceklestirildi_541 (Erişim Tarihi 7 Ağustos 2020).
“Türk Konseyi Altıncı Zirve Toplantısı Basın Duyurusu”, Türk Keneşi, https://www.turkkon.org/tr/haberler/turk-konseyi-altinci-zirve-toplantisi-basin-duyurusu_1670 (Erişim Tarihi 7 Ağustos 2020).
“Zirveler”, Türk Keneşi, https://www.turkkon.org/tr/zirveler (Erişim Tarihi 7 Ağustos 2020).
Епифанов, Пётр Павлович ve Ольга Петровна Епифанова, Хрестоматия по истории СССР с древнейших времен до конца XVIII века – пособие для учителья (Antik Çağdan 18. Yüzyıl Sonuna kadar SSCB Tarihi Okumaları – Öğretmen Kılavuzu), Moskova, 1989.
Федосов, Иван Антонович, История СССР учебник для 8 класса (SSCB Tarihi – 8. Sınıf Ders Kitabı), Moskova 1982.
[1] Tyntchtykbek Tchoroev, “Historiography of Post-Soviet Kyrgyzstan”, International Journal of Middle East Studies 34 (2002), 352; Ayferi Göze, Siyasal Düşünceler ve Yönetimler, İstanbul: Beta Yayınları, 2007, 283-288; Zuhra Altımışova (Altymyshova), “Sovyet Dönemi Tarih Eserlerinin Muhteviyatına dair bazı Tespitler: Kırgızistan Tarihi Örneği (1918-1940)”, Dünya Uygarlığı içinde Türk Uygarlığı Tarih ve Dil Meseleleri Kurultayı – 1, Eskişehir: Eskişehir Valiliği, 2014, 28.
[2] Ayferi Göze, age, 308.
[3] Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği Anayasasının 70. maddesi.
[4] Buradaki örnekler için bk. Пётр Павлович Епифанов ve Ольга Петровна Епифанова, Хрестоматия по истории СССР с древнейших времен до конца XVIII века – пособие для учителья, Moskova, 1989; Иван Антонович Федосов, История СССР учебник для 8 класса, Moskova 1982.
[5] Kazak topraklarının Ruslarca işgalinin SSCB devrindeki anlatımı hakkında ayrıntılı bilgi için bk. Güljanat Kurmangaliyeva Ercilasun, Sovyet Devrindeki Kazakistan’da Tarih Yazıcılığı: Mitler ve Gerçekler, Ankara: Gazi Kitabevi, 2018.
[6] Zuhra Altımışova, agm, 38.
[7] Konuralp Ercilasun, Türk Tarihinin Çağları, İstanbul: Ötüken Yayınları, 2020, 144-146.
[8] E. Burak Atmaca, Sovyetlere Muhalefet, Ankara: Karakum Yayınevi, 2020, 92-93.
[9] Güljanat Ercilasun, “Stalin Döneminde Kazak Aydınların Tasfiyesi”, Stalin ve Türk Dünyası, ed. Emine Gürsoy Naskali – Liaisan Şahin, İstanbul: Kaknüs Yayınları, 2007, 127-136.
[10] Jassulan Orınbayev (Zhassulan Orynbayev), “Ortak Türk Tarihi Yazımındaki Problemler”, Dünya Uygarlığı içinde Türk Uygarlığı Tarih ve Dil Meseleleri Kurultayı – 1, Eskişehir: Eskişehir Valiliği, 2014, 238.
[11] Kemal Koçak, “Talim ve Terbiyenin Türk Eğitim ve Kültür Politikalarındaki Tarihî Yeri”, 18 http://doczz.biz.tr/doc/73427/talim-ve-terbiyenin-türk-eğitim-ve-kültür (Erişim Tarihi 7 Ağustos 2020).
[12] Bu 35 konu için bk. Refik Turan, “Tamamlanamamış bir Proje: Türk Dünyası Ortak Tarih Ders Kitabı Yazımı”, XVII. Türk Tarih Kongresi, 15-17 Eylül 2014, 2. Cilt 2. Kısım, Ankara: Türk Tarih Kurumu, 2018, 756-757.
[13] Jassulan Orınbayev (Zhassulan Orynbayev), agm, 238.
[14] Kemal Koçak, aynı yer; T. C. Millî Eğitim Bakanlığı Tebliğler Dergisi, 56/2381 (26 Nisan 1993), 274-277.
[15] Kemal Koçak, aynı yer; T. C. Millî Eğitim Bakanlığı Tebliğler Dergisi, 56/2381 (26 Nisan 1993), 286-291.
[16] Bilge Ercilasun, “Türk Dünyası Tarih Araştırmaları Kongresinin Düşündürdükleri”, Edebiyat Tarihi ve Tenkit, İstanbul: Dergâh Yayınları, 2013, 112; Kemal Koçak, aynı yer.
[17] Bilge Ercilasun, “Türk Dünyası Tarih Araştırmaları Kongresinin Düşündürdükleri”, 112-113.
[18] Türk Dünyası Tarih Araştırmaları Kongresi Sonuç Bildirgesi (Dilekçeyle Türk Tarih Kurumu arşivinden alınmıştır).
[19] Konuralp Ercilasun, “Türk Dünyasında Tarih Yaklaşımları – Kavramlar ve Tartışmalar”, Dünya Uygarlığı içinde Türk Uygarlığı Tarih ve Dil Meseleleri Kurultayı – 1, Eskişehir: Eskişehir Valiliği, 2014, 152.
[20] Aynı yer.
[21] Mehmet Saray, Türk Dünyasında Neler Oldu?, İstanbul: Boğaziçi Yayınları, 2014, 84.
[22] Mehmet Saray, age, 83-84.
[23] Dönemin Türk Tarih Kurumu Başkanı ve Kongrenin Organizatörü Yusuf Halaçoğlu’yla görüşme, 30 Temmuz 2020.
[24] Konuralp Ercilasun, agm, 151. Ayrıca konferansın bildirileri bir kitap hâlinde basıldı: Cayıl Baatır: Tarıh, uçur cana keleçek, El aralık ilimiy – praktikalık konferentsiya (Cayıl Baatır: Tarih, Bugün ve Gelecek, Uluslar arası İlmî Konferans), Karabalta, Kırgızistan, 2006.
[25] Konuralp Ercilasun, agm, 151. Bu konferansın bildirileri de bir kitap hâlinde basıldı: 1402 Ankara Savaşı Uluslararası Kongresi Bildiri Kitabı Ankara 9-12 Ekim 2012, editör Mustafa Alkan, Ankara: Türk Tarih Kurumu, 2014.
[26] Kültür başkentleri ile ilgili ayrıca bk. Türk Dünyası Kültür Başkentleri, ed. Fırat Yaldız, Ankara: Nobel Yayınevi, 2020.
[27] Dünya Uygarlığı içinde Türk Uygarlığı Tarih ve Dil Meseleleri Kurultayı – 1, Eskişehir: Eskişehir Valiliği, 2014, 286.
[28] Aydarbek Amirbek, Almasbek Anuarbekulı, Kanat Mahanov, “Türk Dili Konuşan Ülkeler Entegrasyonu: Tarihsel Geçmişi ve Kurumsallaşması”, Bölgesel Araştırmalar Dergisi, 1/3 (Aralık 2017), 175-184.
[29] Aydarbek Amirbek vd., agm, 190.
[30] Her ne kadar şu anda dünyada yedi bağımsız Türk devleti bulunsa da Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, Birleşmiş Milletler üyesi değildir. Türkiye, nedense Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti için aktif bir tanıma siyaseti bugüne kadar izlemedi. Yeni bağımsız devletler de Türkiye tarafından izlenmeyen tanınma politikası çerçevesinde bu devleti tanımış değillerdir. Bu sebeple devlet başkanları zirveleri ve buna bağlı toplantılar genellikle altı ülke esasında yapıldı.
[31] 2001-2006 arasındaki kesintinin sebepleri için farklı farklı yorumlar yapıldığı görülmektedir. İşin esası ise yukarıda belirtildiği gibi başta Türkiye olmak üzere ilgili ülkelerin genel katılım ile hareket etmek istemesi, ama bir süre bu genel katılımın sağlanamamasıdır. Türk Konseyi Birinci Genel Sekreteri Halil Akıncı’yla özel görüşme, 3 Ağustos 2020.
[32] Halil Akıncı, “Türk Dili Konuşan Ülkeler İşbirliği Konseyi (Türk Keneşi)”, Millî Düşünce Merkezi 507. Bilgi Şöleni, 29 Temmuz 2020, https://www.youtube.com/watch?v=5yN9hU74Gc4 (Erişim Tarihi 7 Ağustos 2020).
[33] Aydarbek Amirbek vd., agm, 184-185.
[34] “Akademi Hakkında”, Uluslararası Türk Akademisi, http://twesco.org/tr/академия-туралы/ (Erişim Tarihi 7 Ağustos 2020).
[35] Konsey Zirveleri 2015’e kadar her yıl toplandı. Bundan sonra zirvelerde iki yıllık bir kesinti olduğu görülür. Üçüncü yıl olan 2018’den itibaren zirveler yeniden toplanmaya başladı. 2020 Nisanında da salgın üzerine Dünya Sağlık Örgütüyle olağanüstü zirve yapıldı. Türkmenistan bu zirveye de devlet başkanı düzeyinde katıldı. Görüldüğü üzere Türkmenistan, 2014’ten itibaren Konsey Zirvelerini önemsemektedir. Özbekistan’ın Konsey üyesi olması Türk Keneşine bölgede yeni bir ivme kazandırdı. Bu durum, yakın bir gelecekte Türkmenistan’ın da üyelik konusunu değerlendirmesini gündeme getirebilir.
[36] “Türk Konseyi Altıncı Zirve Toplantısı Basın Duyurusu”, Türk Keneşi, https://www.turkkon.org/tr/haberler/turk-konseyi-altinci-zirve-toplantisi-basin-duyurusu_1670 (Erişim Tarihi 7 Ağustos 2020).
[37] “Organizasyon Tarihçesi”, Türk Keneşi, https://www.turkkon.org/tr/organizasyon-tarihcesi (Erişim Tarihi 7 Ağustos 2020).
[38] “Akademi Hakkında”, Uluslararası Türk Akademisi, http://twesco.org/tr/академия-туралы/ (Erişim Tarihi 7 Ağustos 2020).
[39] Aksakallar Konseyi, ilk defa 2001 zirvesinde Nazarbayev’in teklif ettiği bir heyettir. 2010 İstanbul Zirvesinde Türk Keneşinin kurulmasıyla birlikte işbirliğini derinleştirici bir takım heyetler de kuruldu. Bu heyetler arasında Aksakallar Konseyi ve Kıdemli Memurlar Komitesi vardır. Bk. “Zirveler”, Türk Keneşi, https://www.turkkon.org/tr/zirveler (Erişim Tarihi 7 Ağustos 2020).
[40] Darhan Kıdırali, “Türk Dünyasının Ortak Tarih Ders Kitabının Yazılması Projesi Hakkında”, Avrasya’da Türk Dili ve Tarihi Eğitimi Uluslararası Sempozyumu, 15-17 Mayıs 2013, Marmara Üniversitesi, https://www.turkkon.org/assets/dokuman/MarmaraUniversitesiOrtaktarih.pdf (Erişim Tarihi 7 Ağustos 2020).
[41] Refik Turan, “Türk Dünyası için Ortak Tarih Ders Kitabı Yazımı Meselesi”, Türk Yurdu, 104/332 (Nisan 2015), https://www.turkyurdu.com.tr/yazar-yazi.php?id=233 (Erişim Tarihi 7 Ağustos 2020); İsmail H. Demircioğlu, Ebru Demircioğlu, “Türk Dünyası Ortak Tarih Ders Kitabı Nasıl Yazılmalıdır?”, Türk Yurdu, 104/337 (Eylül 2015), 50-54.
[42] “Türk Keneşi Eğitim Bakanları 4. Toplantısı 5 Eylül 2015 tarihinde Astana’da gerçekleştirildi”, Türk Keneşi, https://www.turkkon.org/tr/haberler/turk-kenesi-egitim-bakanlari-4-toplantisi-5-eylul-2015-tarihinde-astanada-gerceklestirildi_541 (Erişim Tarihi 7 Ağustos 2020).
[43] Mustafa Gökçe, “Türk Dünyası Ortak Türk Tarihi Ders Kitabı”, Türk Yurdu, 107/374 (Ekim 2018), 39.
[44] Ortak Türk Tarihi Metinleri (Azerbaycan, Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan, Türkmenistan ve Türkiye Tarihçilerinin 1994-1996 Yıllarında Kaleme Aldığı Ortak Türk Tarihi Metinleri), Proje Yüklenicisi Mehmet Saray, İstanbul: Boğaziçi Yayınları, 2018. Mehmet Saray, metinleri Türk Tarih Kurumunun basmasının uygun olacağını, ancak uzun zamandır basılmadığını, bunun üzerine o zamanki çalışmaların durumunun görülmesi için çok az sayıda bastırılarak devlet kademeleri ve büyükelçiliklere ulaştırıldığını belirtmiştir. Mehmet Saray’la görüşme, 31 Temmuz 2020.
[45] Ortak Türk Tarihi, 6 Cilt, Ankara: Yeni Türkiye Yayınları, 2019.
[46] Ruslan Rehimov, Bahtiyar Abdülkerimov, “Ortak Türk Tarihi ders kitabı okutulmaya başlandı”, Anadolu Ajansı, 21 Şubat 2020, https://www.aa.com.tr/tr/egitim/ortak-turk-tarihi-ders-kitabi-okutulmaya-baslandi/1740358 (Erişim Tarihi 7 Ağustos 2020).
[47] Buraya bağımsızlık devrinde bir anıt yapılıp, Ata Beyit adı verildi.
[48] Fuat Hacısalihoğlu, Azerbaycan’da Tarihçilik, AÜ SBE Genel Türk Tarihi Doktora Tezi, 2012, 265-266, 272, 302.
[49] T. Omarbekov, G. Habijanova, T. Kartayeva, M. Nogaybayeva, Kazakstan Tarihı (XVIII-XIX gg.) 8, 8. Sınıf Ders Kitabı, Almatı: Mektep, 2018, 22-27.
[50] Güljanat Kurmangaliyeva Ercilasun, age, 24.
[51] Z. E. Kabıldinov, M. D. Şaymerdenova, E. M. Kurkeyev, Kazakstan Tarihı (XX gasırdın basınan Ekinşi düniyejüzilik soğıs ayaktalğanğa deyin) 9 (8), 8-9. Sınıf Ders Kitabı, Almatı: Atamura, 2019, 33-52.
[52] M. K. İmankulov, Kırgızstandın Tarıhı (XX-XXI kk.) 9, 9. Sınıf Ders Kitabı, Bişkek: Bilim-kompıyuter, 2012, 27.
[53] Sayibcan Tillabayev, Akbar Zamanov, История Узбекистана (вторая половина XIX – начало XX вв.) Учебникдля 9 класса школ общего среднего образования, Taşkent: Sharq, 2019, 72-73; Kahraman Racabov, Akbar Zamanov, История Узбекистана (1917-1991 годы) Учебник для учащихся 10-классов средних образовательных учреждений и учреждений среднего специального, профессионального образования, Taşkent: Издательско-полиграфический творческий дом имени Гафура Гуляма, 2017, 8.
[54] Söz konusu ülkelerdeki tarih anlayışında değişim üzerine yapılmış çok araştırma bulunmaktadır. Bu konuya özellikle Batı’da çok ilgi duyulmakla birlikte Türkiye’de de epeyce çalışma yapıldığı söylenebilir. Bunlardan sadece bir iki örnek: Yunus Emre Gürbüz, “Bağımsızlık Sonrasında Orta Asya’da Ulus-Devlet İnşası ve Tarih Yazımı: Ortak Geçmiş Farklı Yaklaşımlar Açısından Selçuklu Devletine Bakış”, Dünya Uygarlığı içinde Türk Uygarlığı Tarih ve Dil Meseleleri Kurultayı – 1, Eskişehir: Eskişehir Valiliği, 2014, 168-181; Refik Turan, “Farklı Türk Devletlerinin Tarih Ders Kitaplarında Osmanlı-Timurlu İlişkilerine ve Ankara Savaşına Yaklaşım”, Gazi Türkiyat, Bahar 2018/22, 71-102.