Yükleniyor...
Siyasi partilerin kurumsal yapıları ve akademik çevrelerce kapsamlı analiz ve değerlendirmeler yapılacaktır. Bunların birbirinden çok farklı olacağını sanmıyoruz; ancak temel etkenlerin önem ve etki sıralaması farklı olabilir.
Türk milliyetçileri için aslolan ülkedeki belli başlı fikir, düşünce ve siyasi hareketlerde ortak payda ve yatay bileşenin geniş Türk milliyetçiliği yelpazesi olmasıdır. Sadece Türkiye’de değil, Dünyada uzayan kol bizden olsun davası. ‘Uzayan kol’ un elbette nitelikli, donanımlı, yetkin, liyakatli olması.
Üzerinde durmak istediğimiz Türk milliyetçiliğinin, Türkiye Cumhuriyeti devletinin temel kabulü olması ve bunun korunmasıdır. Türk milliyetçiliği etnik temelli; dışlayıcı ve ayrıştırıcı değil, kültürel ortamda gelişen ve güçlenen aidiyet-mensubiyet duygularıyla yeşeren ve ülke, millet, devlet, dil, insan, çevrede… kendini gösteren maddi ve manevi gelişme ve yükselmenin dinamiğidir.
Türk milliyetçiliği derken zihinler hemen siyasi partilerle ilgili yöne kayar; oysa siyasi parti(ler) fikri hareketin, dünya görüşünün ve gelecek tasavvurunun siyasi ve siyaset teşkilatıdır ve milliyetçiliğin kurumsal organıdır. Birden fazla siyasi partinin temel değerinin Türk milliyetçiliği olması kötü bir şey mi? Türk milliyetçiliği siyasi partinin ötesinde bir değerdir. Bu görüşümüze siyasi rekabet sebebiyle milliyetçi kimlikli siyasi partilerin karşı çıkması da doğaldır.
Türk milliyetçiliği hiçbir siyasi partinin tekelinde değildir. Hatta birçok siyasi partinin ortak alanıdır ve öyle olmalıdır. Ancak Türk milliyetçilerinin temel gördüğü meselelerdeki tepkileri, duruşları, tavırlarının aynı veya benzer olması önemlidir. Böylesi bir eğilim, Türk milletinin, Türk devletinin ve insanının; maddi ve kültürel varlığının topyekûn geleceği ve ilgisi bağlamında siyasette mutlaka kendisine bir alan yaratır. AK partinin “Tek Millet, Tek Devlet, Tek Bayrak, Tek Vatan” söylemi popülist olmanın ötesinde bir sosyo-kültürel ve siyasal gerçekliğe dayanmaktadır.
Demokratik, laik Türkiye’de Türk milliyetçiliğini hangi siyasi parti(ler)in temsil edeceğine Türk halkı karar verir. Konumuz Türk halkının vereceği kararı etkileyecek bir fikri çaba içinde olmak ve bir siyasi partiyle organik ve doğrudan bağı olmasa da bir gönül ve fikir hareketinin kurumsallaştırılması ve hatta bunun devletin temel doğrultusu haline getirilmesi.
Önümüzdeki dönemde Türk milliyetçiliği bakımından önem arz eden, üzerinde düşünülecek ve harekete geçilmesi gereken devasa stratejik konular var.
‘Yeni bir Anayasa’ ve bununla ilişkili ‘Yeni bir Çözüm Süreci’ tartışmalarının, her ne kadar son seçim sonuçlarıyla tavsamış olsa da, yapılacağı belli. Türk milliyetçilerinin tavrı ve etkinliğinin test edileceği bir süreç olacak. Yeni bir Anayasa acil, gerekli ve şart olan bir mesele olmasa da siyaset bunu gündemin ilk sıralarına alırsa ister istemez taraf olmak durumundayız. Türk Milliyetçiliği açısından 1921 Anayasası taktik, 1924 Anayasası stratejik bakıştır.
Ülkenin bölünmez bütünlüğü ve üniter yapısı, ulus devlet; laik, demokratik sosyal hukuk devleti ve milletin adının Türk olması ilkelerinin şurasından burasından tırtıklanması Türk milliyetçilerinin en duyarlı olduğu alanlar.
Güneyimizdeki durum; Kıbrıs, Ege, ABD ve AB desteğiyle bir uydu devletçik oluşturma, İran’ın nüfuz ve hareket alanını genişletmesi, Kafkaslarda yine Batı’nın destek ve himayesinde Ermenistan’ın palazlandırılmaya çalışılması, Türk Devletleri Teşkilatının dışardan müdahalelere açık olması, Doğu Akdeniz’deki meseleler; Türkiye – AB ilişkileri gibi birçok konular var.
Türk milliyetçilerince Filistin meselesi, eski topraklarımız ve siyasi ilgi ve etkinlik alanımız olmasına rağmen bir Musevilik, Hristiyanlık – Müslümanlık meselesinden ziyade bir insanlık ve hak meselesidir.
Türkiye’nin başındaki geçici koruma altındakiler, sığınmacılar, kaçkınlar, göçkünler sorunu giderek müzminleşmekte.
Bu konular tüm siyasi partilerdeki tüm Türk milliyetçilerinin konusudur.
Türk milliyetçileri AKP ve CHP dâhil çoğu siyasi partilerde, karar verici takımda olmasalar da, hep olageldiler. Türk milliyetçiliği karakterli siyasi partiler mahalli seçimlerde büyük oy kaybı yaşadılar; ancak Türk milliyetçileri belirleyici durumda oldular. Geniş Türk milliyetçiliği yelpazesindeki tüm siyasi partiler (MHP, İYİP, Zafer, BBP) önceki seçimlerde aldıkları oyların en az yarısını kaybettiler. Bu seçmenler nereye gittiler? Neden gittiler? Bu durumda ‘Türkiye’de milliyetçiler ve milliyetçilik kaybetti’ denilebilir mi?
Öteden beri ifade etmeye çalıştığımız gibi, Türk milliyetçilerinin bir kısmı katı bir ideolojik tavırla illa şu veya bu siyasi parti yanında yer almadan ülkenin, milletin, devletin geleceğinde yararına olacağını düşündüğü ve inandığı üzere hareket etti.
2023 yılı genel seçimlerinde ortalıkta uçurulan ‘Bu son seçimdir. Otoriterlikten seçilmiş diktatöre. Seçim güvenliği yok. Oylar çalınıyor. Yabancılara vatandaşlık verilerek oy kullandırılacak. Onurunu ve oyunu satanlar. Halkın en az %60’ı aptal ve ahmaktır. Bu halk koyun sürüsü gibi nereye sürersen oraya gider. Bu memlekette yaşanmaz. Angola’dan bile kötüyüz. Türkiye Afganistanlaşıyor. Şeriat gelecek’ gibi söylemler de pek edilmedi. 2024 mahalli idareler seçimlerinde CHP’nin aldığı oy oranı neredeyse %50 oranında artınca önceki hakaretlerin de rasyonalitesi olmadığını bu sözleri edenler anlamışlar mıdır?
Diğer taraftan tarikatlar ve cemaatler açıkça taraf belli ettiler. Bir kısmı iktidar tarafını bir kısmı muhalefeti desteklediler ve siyasi denklemde açıkça yer aldılar. Bu arada İsmail Ağa şeyhinin duası da kabul olmadı galiba. Ya da bir şeyler oldu da biz anlamadık. Birkaç kışkırtıcının ‘Şeriat isteriz’ hezeyanları da ciddiye alınmadı. Kapalı devre Millî Görüşçüler, Yeniden Refah Partisi oylarını artırsa da ülkede din temelli siyaset alan kaybetmeye devam ediyor; ülkede laiklik ve seküler anlayış genişliyor. Bir tuhaflık da bazı AKP’li yazar ve kanaat önderlerinin ‘CHP din istismarı yapıyor. İnanmadıkları halde dinî hareket ve söylemler içindeler.’ demeleriydi.
Bir taraf milliyetçi partilerin başarılı olmamasından hareketle ‘milliyetçiler kaybetti’ derken, diğer taraf milliyetçiler CHP’ye yönelerek 1977 den beri ilk defa birinci parti yaptı, ‘milliyetçiler kazandırdı’ diye yorum yapıyorlar. Aslında bu ifadelerin ikisinin de rasyonalitesi var: meseleye neresinden bakıldığına bağlı.
Demek ki seçmen ‘koyun sürüsü’ değilmiş; kendine göre tercih sebepleri ve öncelikleri varmış ve ülkenin sorunları ile kendi sorunları karşılaştırılınca ülke sorunlarına öncelik verebildiği gibi canı yanarsa da ‘yetti artık’ diyebiliyormuş. Ekonomik başarısızlığına, enflasyona, geçim sıkıntısına rağmen 2023 genel seçimlerinde iktidarı muhafaza eden seçmen, mahalli seçimlerde muhalefete kapıları sonuna kadar açtı.
Seçimler demokratik olgunluk içinde yapıldı. AK Parti ve CHP genel başkanları da seçim sonunda yaptıkları konuşmalarda demokratik bir olgunlukla, olumlu bakış açılarıyla kısa değerlendirme ve temennilerde bulundular. Seçimler Türk demokrasisinin olgunluğunu, işlerliğini gösterdi.
Muhafazakâr milliyetçiler, seküler milliyetçiler, Atatürk milliyetçileri, ulusalcılar… Milliyetçiler hangi tarafa yönelirse o taraf kazanıyormuş! Demek ki Türk milliyetçileri kazandırıyor veya kaybettiriyor; siyasette belirleyici güç. Ancak kendisi bağımsız, bağlantısız, özgün ve özgür iradesiyle siyasi parti olarak ortaya çıkamıyor.
Ankara’da neredeyse %20 ye sabitlenmiş CHP oyunu Mansur Yavaş %61 e kimlerin, hangi kesimlerin desteğiyle çıkarttı? Nasıl oldu da Ülkücü kimliğiyle Mansur Yavaş CHP’nin üyesi olarak, başkentte CHP’nin tarihindeki en yüksek oy oranına ulaşabildi? Üstelik ilçe belediye başkan adaylarını da ülkücü kökenlilerden kendisi belirleyerek ve seçilmelerini sağlayarak?
İmamoğlu İstanbul’da sadece DEM partisinin %10’luk oyunun %8’lik kısmını alarak mı seçildi? MHP, İYİP ve Zafer’in eski oy oranları nereye gitti?
Türk milliyetçilerinin CHP’nin altı okuyla, inkılapçılık (devrimcilik) dâhil, hiç sorunları olmadı; ancak CHP ile sorunları oldu. Neden acaba? 2014 Haziran Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde CHP ve MHP birlikte çatı aday çıkardılar. 2024 Mahalli seçimlerinde nasıl oldu da Türk milliyetçilerinin bir kısmının CHP ile sorunları unutuldu veya askıya alındı?
İdeolojik takıntısı olmayan, serbest, yüzer-gezer seçmen diye nitelenebilecek kitleler miydi asıl belirleyici? Bu kitlelerin önceleri AP, 1977 de CHP, sonraları ANAP ve Refah Partisi ve nihayet AK Partiyi belli oranlara ulaştırdığı; 2024 mahalli seçimlerinde de CHP’ye yöneldiği söylense çok mu yersiz ve ilgisiz olur? Belirleyici bu kitleyse milliyetçiler nerede?
Şehirli, seküler milliyetçiler kendi doğal havzaları dışındaki bir siyasi tarafa yönelmişlerse bu çok radikal bir ‘bıçak kemiğe dayandı’ uyarısıdır. Bu seçmen davranışı bir bütünleşme davranışı değil: bir arayış ve uyarı davranışıdır.
Tüm toplumlarda ülkenin ve devletin ciddi dış tehditlere ve bölücü iç tehditlere maruz kaldığı dönemlerde toplumun büyük çoğunluğunda milliyetçi davranışlar yaygın ve görünür hâle gelir. Biriken tepkisel güç bir milliyetçi siyasi partiye yönelebileceği gibi toplumun çoğunluğunca kendi siyasi partisi dışında kaygılarını gidereceğine inandığı bir siyasi harekete de yönelebilir. 2024 mahalli idare seçimlerinde seküler milliyetçiler iktidar karşıtı bir tavır alarak iktidar bloğuna sarı kart göstermiştir.
Bu şu demek: iktidarın genel idaresinden memnun değil ancak muhalefete de güven duymuyor. Mahalli seçimlerde iktidarı sertçe uyardı, muhalefete de ‘Al bakalım seni de görelim!’ dedi.
Bu seçmen kitlesinin, aynı havzadaki akışı sürer ama akış yatağının kalıcı olup olmadığı henüz belli değil.
Milliyetçi kimlikleriyle bilinen siyasi partilerin oy kaybı yanında milliyetçi, ülkücü kimlikleriyle CHP’den aday olanların daha fazla oy almaları nasıl okunmalıdır?
Çözülme ve bozgun başlamaya görsün! Eski savaşlarla ilgili sıkça yazılanlar hatırıma geldi. Yenilenlerin geri ve daha güvenli bir yere çekilip; derlenme, toparlanma, yeniden hazırlanıp savaş hâline geldiği durumlar da olmuştur ama bir daha eski moral ve siyasi güçlerine ulaşamamışlardır.
Düşme eğiliminde olan bir siyasi hareket hâlâ etkili ve güçlü olsa da yükselme eğilimindeki siyasi hareketin moral gücü ve enerjisi daha fazladır. Şöyle bir örnekle somutlaştıralım: bir siyasi hareket / parti önceki %45 olan kamuoyu desteğini sonraki seçimde % 35’e düşürmüşse; diğer siyasi parti önceki %25 olan seçmen desteğini %30’a çıkarmışsa hâlâ 5 puan geride olmasına rağmen ikinci siyasi partinin moral, motivasyon ve siyasi gücü birinciden yüksektir. Kaldı ki CHP’nin oy oranı %25’lerden % 37’lere çıkmıştır. Peki, nasıl çıkmıştır, neden çıkmıştır, kimler çıkarmıştır? Bunda Türk milliyetçilerinin etkisi ve katkısı ne kadardır?
Bu ekonomideki ‘marginal rate of return’ durumuna benzer. Artan yararın ivmesi ve getirisi, gücü yüksektir; ancak döngü değişince yarar, giderek artan oranda zarara evrilir.
Batı ülkelerinde seçimlere katılma oranları %50’leri bile bulmaz; çünkü durulmuş, oturmuş, işleyen bir kamu mekanizması vardır ve seçmene göre siyasi partilerin bunun üzerinde fazlaca bir etkileri olmaz. Bizde katılma oranları hep %85’lerin üzerinde olmuştur. Son seçimlerde katılma oranı %78’e düşmüş, 61 milyon seçmenden 13 milyon seçmen sandığa gitmemiştir. 13 milyon yetişkin nüfus dünyadaki en az 150 ülkenin nüfusundan daha fazladır. Sandığa gitmeyenlerin çoğunluğunun iktidar partisi yanlıları olduğu kamuoyu araştırma kurumlarınca ifade ediliyor. Yani azalan güç psikolojisinin siyasal yansıması.
Bu sayı Türkiye gibi siyaseten son derece dinamik, akışkan ve canlı bir ülkede son derece önemli bir tavırdır. Bu tavır asla duyarsızlık, ilgisizlik, neme-lazımcılık, sorumsuzluk olarak okunmamalı.
Türk milliyetçiliğinin tonu, sesi, rengi, görüntüsü ve havasında zaman ve şartlara bağlı değişimler olsa da özü itibariyle aynıdır ve güçlüdür. Bu genotipin aynı olması yanında fenotipik değişiklikler mertebesindedir.
Gündelik siyasetin akışı içinde ve siyaseten söylenmiş olsalar bile CHP genel başkanı ve İstanbul BB başkanının seçim sonundaki konuşmalarındaki vurgulu ifadeleri de yazının bağlamında hatırda tutmakta yarar var. CHP Genel başkanı bir defa bile ‘Türk’ kelimesini kullanmadı. İmamoğlu birkaç etnik kimliği vurgulu olarak söyledi ama bir defa ‘Türk’ kelimesini kullanmadı. Bu ifadeleri söyleten bilinçaltı ilerde CHP’yi desteklemiş Türk milliyetçilerinin hatırına gelmez mi?
Ekrem İmamoğlu’nun Saraçhane konuşmasında ‘’… Bu şehrin çeşitliliğine… inançlarına… dillerine… her etnik kökenden insanına hayırlı olsun.’’ İfadesini dinlerken ve okurken İstanbul’da kaç dil konuşuluyor ve bunların 16 milyondaki oranları ne kadar diye düşünmeden edemedim. 16 milyon insanın ne kadarının hangi etnik kökenden olduğu da aklıma takılmadı değil. Temel vatandaşlık ve insani haklar elbette 16 milyonda bir için de önemli ve vazgeçilmezdir ama bu ifadelerde bir bilinç-altı okuması yaparsanız ortaya neler çıkar?
Özgür Özel’in konuşmasındaki ‘…CHP sosyal demokratların partisidir ama aynı zamanda milliyetçi demokratların, muhafazakâr demokratların, Kürt demokratların aynı anda birlikte oy verebildikleri partidir.’’; ‘Kürt demokrat’ ifadesiyle bilinçaltındaki ayırımcılık vurgusu dikkatimizden kaçmadı.
Önceki yazımızla bu yazımızın kesişme alanını tekrar edecek olursak; genel ve mahalli seçimler yapılmış ve 2028 yılına kadar sürecek bir yapı ortaya çıkmıştır. AKP genel başkanı ‘önümüzde dört buçuk yıldan fazla bir zaman var’ ve CHP genel başkanı ‘erken seçim talebinde değiliz’ deseler de elbette bu süre içinde çok farklı siyasi gelişmeler de olabilir. Ne olursa olsun 2028 sonrası siyaset alanı ve figürleri değişecek.
Türk milliyetçilerinin bu dönemde derlenip, toparlanması ve mümkünse siyasi teşkilatlarda bir sadeleştirmeye gitmesi, ya da fikriyatta ve siyasette etkileyici, yönlendirici ve belirleyici başat bileşenlerden olması stratejik gündemleri olmalı. Bu süreçte ak-saçlıların toy ve yeni-yetmelere alan açmaları da dâhil…