Öcalan’la Görüşmek Ne Demek?

Öcalan’la görüşmek, “kurduğu silahlı örgütü PKK’yı, aldığı kararlar ve verdiği emir ve talimatlarla sevk ve idare ederek, devletin hakimiyeti altında bulunan topraklardan bir kısmını devlet idaresinden ayırmağa matuf eylemleri gerçekleştirdiği sabit görülen” ve bu sebeple “TCK’nın 125. maddesine göre ÖLÜM CEZASI ile cezalandırılmasına” karar verilen bir suçlu ile görüşmek demektir. Öcalan’la görüşmek, “eylemlerinin yoğunluğu ve […]


Paylaşın:

Öcalan’la görüşmek, “kurduğu silahlı örgütü PKK’yı, aldığı kararlar ve verdiği emir ve talimatlarla sevk ve idare ederek, devletin hakimiyeti altında bulunan topraklardan bir kısmını devlet idaresinden ayırmağa matuf eylemleri gerçekleştirdiği sabit görülen” ve bu sebeple “TCK’nın 125. maddesine göre ÖLÜM CEZASI ile cezalandırılmasına” karar verilen bir suçlu ile görüşmek demektir.


Öcalan’la görüşmek, “eylemlerinin yoğunluğu ve sürekliliği, bebek, çocuk, kadın, ihtiyar ayrımı gözetilmeden binlerce masum insanın öldürülmüş olması…, işlenen vasıta suçlardan yüzlercesinin ölüm cezasını gerektirmesi… göz önünde tutularak… hakkında… TCK’- nın 59. maddesinin uygulanmasına (yani cezai sorumluluğu kaldıran veya azaltan nedenlerden yararlandırılmasına) yer olmadığına” karar verilen bir suçlu ile görüşmek demektir. 

Öcalan’la görüşmek, “yasal kısıtlılık altında bulundurulmasına” (yani malını, parasını istediği gibi kullanmak vb.. medenî haklardan mahrum bırakılmasına) karar verilen bir suçlu ile görüşmek demektir. 

Yukarıda tırnak içinde yer alan bölümler, Ankara 2 Numaralı Devlet Güvenlik Mahkemesi’nin 29 Haziran 1999 tarihinde oy birliği ile verdiği 1999/21 sayılı karardan alınmıştır ve bu kararlar 25 Kasım 1999’da Yargıtay 9. Ceza Dairesi tarafından onanmıştır.

Özetlersek…

  1. Abdullah Öcalan, ülke topraklarından bir kısmını devlet idaresinden ayırmak için eylemler yapmıştır ve bu eylemleri sabit görüldüğü için ölüm cezası ile cezalandırılmasına karar verilmiştir.
  2. Bebek, çocuk, kadın ihtiyar ayrımı gözetilmeden binlerce masum insanın öldürülmesi göz önünde tutulduğu için Öcalan’ın, cezai sorumluluğu kaldıran veya azaltan sebeplerden faydalandırılması uygun görülmemiştir.
  3. İşlenen suçlar yüzlerce ölüm cezasını gerektirmektedir.
  4. Yasal kısıtlılık altındadır; yani medenî haklarını kullanmaktan mahkemece men edilmiştir. 

 

İdamın kaldırılması ile Öcalan’ın cezasının  “ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası” na çevrilmiş olması mahkemenin oy birliğiyle aldığı ve Yargıtay’ın onadığı yukarıdaki suçlamaları ortadan kaldırmaz. 

Herkes bunu açıkça bilmelidir. Devlet görevlileri böyle bir kişiyle görüşmektedir ve onları görevlendirenler böyle bir kişiyle görüşmek üzere görevlendirmişlerdir. 

Peki, görüşülen nedir? Resmî ağızlardan açıklanan bir tek şey var: PKK’ya silah bıraktırmak. Bir an için Öcalan’ın ve PKK’nın hiçbir talebinin görüşme konusu yapılmadığını ve sadece silah bıraktırma konusunun görüşüldüğünü farz edelim. Peki bunun anlamı nedir?

Bunun anlamı şudur:  “Ey ülkemden toprak koparmak isteyen mahkûm, ey binlerce masum insanın öldürülmesinden sorumlu tutulan mahkûm! Senin örgütüne ben silah bıraktıramadım. Seni 13 yıldır İmralı adasında ömür boyu hapse mahkûm olarak tutuyorum; fakat biliyorum ki insanlarımızı öldürmeyi hiç durdurmadan artıran şu PKK örgütüne büyük ölçüde sen hükmediyorsun ve onların silahları bırakması için en önemli isimlerden biri, hatta birincisi sensin. İşte bu sebeple PKK örgütüne silah bıraktırma işini seninle görüşüyorum.” 

Son zamanlarda birçok insanın yanlış telaffuz ettiği ve yanlış yazdığı bir kelime var: ZÜL. Evet zul değil zül olarak yazılmalı ve böyle söylenmelidir. Bu kelime zillet köküne dayanır. Bazıları zilleti, zillet içinde olmayı kabul edebilir. Fakat ben kabul edemem. Ben bir Türk’üm. Her anlamda Türk’üm. Sosyolojik anlamda da, hukuki anlamda da. Sosyolojik anlamdaki Türklüğümün ağırlık ve sorumluluğunu, hukuki anlamdakine göre çok daha fazla hissediyorum. Çünkü o, binlerce yıllık bir tarihin, bu tarih içindeki iyi ve kötü günlerin, zaferlerin ve yenilgilerin, yükselişlerin ve duraklamaların, nihayet toprak altında yatan ve yaşayan milyonlarca millettaşımın beynime, yüreğime ve omuzlarıma yüklediği bir ağırlık ve sorumluluktur. Bu ağırlığı, bu sorumluluğu taşıyan bir Türk olarak ben bu zilleti kabul edemem. Kabul edenlerin de Türk’ü, Türklüğü, Türkleri temsil ettiklerini düşünemem.  “Türk’ü temsil ettiğini söyleyen kim?” diyorlarsa o zaman Türk ile hesaplaşmayı göze alıyorlar demektir.

Yazar

Ahmet Bican Ercilasun

Yorum Yap

Kayıt olmadan yorum yapabilirsiniz.




Benzer Yazılar