Yükleniyor...
“Bazı nesiller tarih yapar… Ya kahraman olurlar ya rezil…”
Enver Paşa (Ölüme Yürüyüş, S.41)
Çok şükür ki Yavuz ve arkadaşları kahraman oldular. Canları bahasına, kanları bahasına.
O günlerin mücadelesinin takdirini bugün yaşadığımız olayların mukayesesini, muhakemesini yapabilme kabiliyetine sahip olan insanlar anlayabileceklerdir.
Bugün gözümüzün içine baka baka egemenliğimizi elimizden alarak, devletimizi ikiye bölerek, Güneydoğuda bağımsız bir devlet kurmak isteyenler; aynı zamanda, beri taraftaki Türk Devletine de ortak olmak istiyorlar. ‘80 öncesindeki gibi Ülkücü mücadele yapılamadığı gibi koca bir Millet; “Bu işin sonu nereye varacak” diye endişeyle, korkuyla bakıp durmaktadır. Çünkü oynanan oyunu millete anlatacak kadrolar yurt sathına inememiş, çarşıda pazarda, sokaklarda, meydanlarda işin vahameti halka anlatılmamıştır.
Sovyetler Birliği’nin Türkiye’yi ele geçirip Akdeniz’e inmek, sıcak denizlere çıkmak için yaptığı planlar ve uygulamalarını durduran, hareketlerini boşa çıkartan Ülkücü mücadelenin büyüklüğünü ve gücünü görmek ve anlamak gerekir.
Celal Bayar gibi umur görmüş, büyük devlet tecrübesi olan bir zat, Sayın Sadi Somuncuoğlu’na: “Türkiye’deki komünizm tehlikesini sizin dışınızda kimseler fark edemedi. Türk Silahlı Kuvvetleri’nin tecrübesizliği Türk Devletinin büyük zaafı olmuştur.
İşte, bu zaafı Ülkücü hareket ve milliyetçilerin mücadelesi kapattı.” dediğini bizzat Sadi Bey’den dinlemiştim.
Hatta birçok fikir adamı ülkücü mücadelenin önemini ve büyüklüğünü anlatırken, Sovyetler Birliği’nin yıkılışını “kendi içinden çöktüğünü, Ülkücüler kendi gözleriyle gördüler. Esir Türkler mücadelesinde de başarı gösterdiler.” Demiştir. Bugün, Doğu Türkistan dışındaki Türkler kendi devletlerini kurdular, artık bir büyük Türk Dünyası bağımsızdır ve hür yaşamaktadır.
Ayrıca bazı çevreler vardı ki; Çanakkale Zaferini kazanan Mehmetçik için: “Bedrin Aslanları ancak bu kadar şanlı idi.” Diyen Mehmet Akif’i İslam adına, din adına ayıplamakta mahsur görmemişlerdi. Bu çevrelerin büyük bir kısmı istiklal savaşına da karşı çıkmış, başta Gazi Paşa olmak üzere Milli Mücadelenin kadrosunu eşkıyalıkla suçlamışlardır.
Suçlamalar aradan geçen yüz yıla rağmen hala devam etmektedir.
Ne acıdır ki İstiklal Savaşı’nın muzaffer kadrolarının karşılaştıkları nankörlük Ülkücülerin de başına geldi.
Kimileri dedi ki; “İti ite kırdırıp keyfimize bakıyoruz.”
Mondros Mütarekesinden sonra işgal edilen Vatan Topraklarında düşmanla işbirliği yapanlar gibiydiler.
Bir kısmı da Allah’tan korkmadan, kuldan utanmadan dediler ki: “Ülkücüler ite, kurda tapıyorlar, bunların davaları hak değildir.” Böyle düşünüp böyle söyleyip iftira atanlar; mescitlerde, camilerde ülkücülerle aynı safta namaz kıldıkları halde, yüzleri kızarmadan suçlamalarına devam ettiler…
Bugün de tavırlarında, davranışlarında bir değişiklik olmamıştır.
Ülkücüler bir yandan komünistlerle, bölücülerle canları bahasına mücadele ederken, diğer yanda vurdumduymazlarla ve müfterilerle de uğraşmak zorunda kalıyorlardı. Bütün bu olup bitenlere rağmen korkmadan, tıpkı Kuvvay-i Milliyeciler gibi savaş vermekten geri durmadılar.
***
Bu yazının başlığını “Yavuz veya Asım Nesli” koymuştum. Aradan bunca yıl geçtikten sonra düşünüyorum da bu isim Ülkücü mücadele için çok uygun düşmüş.
“Asım’ın Nesli diyordum, nesilmiş gerçek,
Çiğnetmedi namusunu, asla çiğnetmeyecek!”
Bugün namusunu çiğnetmeyecek Asım’ın Neslini veya Yavuzları arıyoruz.
Allah cümlesine rahmet etsin… Mekânları cennet olsun.