Yükleniyor...
“İtibar” sözlükte saygınlık, değerli, güvenilir, prestijli olma anlamalarına gelmekte. “Etibar” şeklinde, ad olarak Azerbaycan başta olmak üzere Türk Dünyamızda yaygın bir ad. Kim istemez ki böyle bir adla anılmayı? İtibarlı türkülerimiz var bizimde bu cümleden.
Bahçelerde gök biber,
Şimdiki kızlar pek kibar,
Kibar olsa ne çıkar,
Güzellere “itibar”.
Türküler doğruyu söylerler. “Kibarlık” önemli olsa da itibar güzele demek ki. “itibarını göreyim puanını vereyim.” Ama sırf adla itibarlı olunmuyor tabi. Emek, mesai gerektiriyor bu sıfata erişmek. Bu teraziye vurulanların başında da siyasilerimiz geliyor. Göz önündeler çünkü yapıp ettikleriyle, kişisel yaşamlarıyla. Kimine “iade-i itibar”, kimini de “muteber kılma” olmayanı yapıştırma gayreti. “Ola ki yapışır” diyerek. Savunmasız günahsız kimler nasiplenmiyor ki bu operasyondan. Başlar ayak, ayaklar baş oluvermişler bir bakmışsın. Ölçüde sınır yok. “At çamuru izi kalsın” “Dinime küfreden bari Müslüman olsa”. Okuması yok, seyretmesi çok bizim gibi toplumlarda etkili oluyor tabi bu gayret. Bunu bildiği için de vurup geçiyor hesap sahibi acımadan. Eşiği aşması kolaylaşıyor en azından bu yolla. Mesele anlaşıldığında da atı alan Üsküdar’ı geçmiş oluyor. Tekzip olunsa ne yazar o noktadan sonra.
Çağa göre şekil değiştirse de rakibi yarıştan düşürmenin değişmez yolu “İtibarsızlaştırarak.” Savunmanın iyisi “taarruz.”
Birisi bir kitap yazmış mesela. Adı “popüler masonlar.” Biri de tanıtımını yapmış onun. Patalya Otelde bir tarihte bir toplantıya katılanların isimleri veriliyor orada. Eskilerin değimi ile “Bâtılı tefsir edip de, efkârı tahrip etmeyelim” şimdi isim sayıp da. Bildik saygın, milliyetçi, isimler hepside. Ne anlatılmak isteniyor bununla dersiniz?
Al haberi otelden. Tesis Haberal’ın. Katılımcılar da, otel sahibi de bir dinden, kitabın adı gibiler o denmek isteniyor belli ki.
Hesap, dik duran ayakta kalabilmiş belli milliyetçi, muhafazakâr isme kara çalmak. Moda değimle “asimetrik-psikolojik yıldırma.”
Saygın isimleri töhmet altında bırakmak, kafalarda soru işareti yaratmak. Basını elde tutan için mesafe almak hiç de zor olmuyor o durumda.
Kim önünden geçti? Kim fotoğraf çektirdi? O da dâhil buna. “Gidi masonlar…”
“Kişinin lafı kendinden…” Sendika dolayısıyla kalmışlığımız var bizimde bir geceliğine. Olur ya işe yararsa hani. Mason kim, fason kim? Onun popüleri nasıl? en iyi kitabın yazarı biliyor elbette. Bizim bildiğimiz, gördüğümüz son dönem siyasi arenanın popüler taktiği “itibarsızlaştırma”
Şahıs, rejim, ideoloji, hedefe kimi koyduysan “mason” de yerle bir olsun itibarı.
Anayasaya “darbe ürünü.”
Rejime “küfre hizmet ediyor.”
Cumhuriyet “içki sofrasında kuruldu…”
Nesebi, mezhebi, siyaseti, sanatı nesini, beğenmedin kişinin “itibarsızlaştır” saf dışı kalsın, önün açılsın.
Mithat Paşa, Ziya paşa, Fuat Köprülü, İttihat terakki üyeleri, kimler nasiplenmedi ki bundan? Atatürk’e başka, Mevlana’ya başka Gökalp‘e başka kulp tak. “İtibarsızlaştırma” değil mi maksat.
Tek kurtuluşu var kurbanın. Aynı çizgiye gelmek. Aynı davaya hizmete razı olmak. Zemzemle yıkanmışa dönüyorsun o zaman. “Benim masonum iyidir”e dönüşüyor bütün çamur atmalar, iade olunuyor bütün itibarın. İnce toplum mühendislikleriyle “postmodern” taktiklerle hız kesmeden devam ediyor bu gayret bugün de. Hedeftekiler milliyetçiler. Zihinler bulansın, “at izi it izine karışsın” yeter ki. Ne büyük bedeli varmış bu milliyetçi olmanın meğer. Kim buna ne kadar itibar eder bilemeyiz tabi. Ama adam kalmayacak itibarsızlaştırmaya bu gidişle. Kaygımız ondan. Değilse “altın yere düşmekle pul olmaz” elbette. İt ürür kervan yürür.
Çare ne peki buna karşı?
“Milliyetçilerin de, “milliyetsizlerin” gösterdiği cesareti göstertmesi. Kendi sahasından çıkması, oyunu karşı taraf yıkması, savunmayı rakip sahaya yıkıp, oyunu orada kabul etmesi.
Değil mi ki “savunmanın en iyi taarruz…?”
Oyunu kuralına göre oynamak gerek o halde.
26.12.2011