Yükleniyor...
Ankara’ya «Hitit Güneşi», şehrin amblemi olarak dikilmek isteniyor. Yani Dalokay istiyor. Ecevit bir şiirinde; Asurlulardan, Kürt’ten, Hitit’den; yani Anadolu milletinden söz ediyor. Uzun bir süredir, kâh sessizce, kâh meydan okurcasına, maksatlı bir amaçla bir inanç oluşturulmak isteniyor. Türk milliyetçilerinin bunu iyice fark etmeleri ve yaygınlaşmasına meydan vermemeleri şarttır. Fikir, ciddi ve masum bir ilim konusu kılığındadır. Hâlbuki altında yatan maksat siyasîdir. Siyasînin de ötesinde, millî ihanet niteliğindedir. Yaygınlaştırılmağa çalışılan fikir, Türkiyeli Türk’ün aslında Türklükle az bir ilişkisi olduğudur. Bu iddiaya göre, bugünkü Türkiyeliler, Selçuk, yani Orta Asya Türklerinden çok; Hititlerin, Friklerin, Helenlerin torunlarıdır! Yani «Anadolu halklarının devamıdır, sadece dilce ve biraz da kültürce Türkleşmişlerdir. Şu halde doğudaki Türklerle ilgilenmemiz manasızdır, yanlış yerde akraba aramaktır. Türkiyelinin «Bozkurt» la değil, «Hitit Güneşi» ile bağlantısı vardır.
TEHLİKE NEREDE?
Bu nazariyeye milliyetçilerden tepki pek zayıf ve pek seyrek olmuştur. Böylelikle iddia mesafe kazanmıştır. Bir nesil sonra, iddia ve görüş olmaktan çıkıp, kanaat ve inanç haline dönüşebilir. Böylelikle de Türklükle akıl ve gönül bağımız kopar gider. İddia henüz fikir düzeyindedir. İş işten geçmeden, savaşı bu düzeyde vermek gerekir. İnanç haline gelince, artık ters çevrilmesi çok zor olacaktır.
ARAŞTIRILMALI
Bu fikir savaşında strateji ve taktiği hedefler tayin edecektir. Hedefler şunlardır:
1 — Hititler, Traklar ve Frikler, Asurlular, Elenler Türk müdür?
2 — 1071’de Selçuk Türkleri Anadolu’ya girmeğe başladığında, Anadolu halkları kimlerdi? Türklere nispetle nüfusları ne kadardır?
3 — Anadolu’nun Selçuk Türkleri tarafından fethi sırasında Anadolu’nun yerli halkı ne oldu? Tamamıyla imha mı edildi? Tamamıyla Bizans topraklarına mı kaçtı? Din değiştirip Müslüman ve «Türk» mü oldu (yani bugünkü Türkiyelilerin bir kısmının ataları mı oldu?). Dinlerini, dillerini muhafaza edip, Anadolu’da Türklerle birlikte yaşamağa mı devam etti?
4 — Anadolu’nun on birinci yüz yıldan beri, Türkistanlı Oğuzlar tarafından iskânı ne nispette oldu?
5 — Anadolu’nun soyca, dilce, kültürce, imanca «Türkleşmesi» nasıl oluştu?
Tarihçilerimizden, antropologlarımızdan, arkeologlarımızdan ve kültür tarihçilerimizden, özellikle milliyetçi olanlardan bunların kesin ve kuvvetli cevaplarını istemeliyiz. Ben, yol açar ümidiyle, «Cultura Turcica» Dergisinde İngilizce bir makaleyle (1), «Türk Kültürü» dergisinde de (2) beş yazıyla bunların bazısına cevap vermeğe çalıştım. Burada bunları tekrarlayacak veya özetleyecek değilim. Sadece vardığım sonuçları sıralayıp, sunmak istiyorum:
BİZANS OLAN «HALKLAR»
1 — Ön-Hititleri (Proto – Hi¬tit’leri) bilmem ama, Hititlerin ne Türklerle, ne de Türklerin ecdadıyla bir ilgisi vardır. Onlar düpedüz Hint – Avrupalı (hattâ İndo – Cerman) bir kavimdi. Traklar ve Frikler de Hint – Avrupalı idiler ve Ermenilerin kısmen ataları oldular. Asurlular ise karşılık Sami (Semitik) bir milletti. Elenler (veya Helenler) de Hint – Avrupalı idiler; Aka ve Tor olsun, sonraki İyonyenler olsun, Türklerle ilişiği olmayan kavimlerdi ve klâsik çağın Yunanlılarını doğuranlar da bunlardır.
2 — Türkler, Batı Orta Asya’dan ve Orta Doğu’dan, on birinci yüzyılda Anadolu’ya girmeğe başladıkları sırada, «Bizans» adı altında Rumca ve başka diller de konuşan Anadolu halkı, soyca Hitit – Trak -Frik ve Elenlerin karışığı bir kavimdi. Özellikle altıncı yüzyıldan beri Anadolu çok fakirleşmiş, hastalık salgınlarıyla kırılmış ve nüfusça çok azalmıştı. Tahminler, bir milyonun çok altındadır.
YERLİLERİN AKIBETİ
3 — Selçuk – Osmanlı ve Bizans savaşlarında Anadolu halkının büyük zayiata uğradığı bir gerçektir. Geri kalanların çoğu ise, Bizanslıların hâlâ ellerinde tuttukları büyük batı kentlerine sığınmışlar, bugünkü ve dünkü «Rum» halkını teşkil etmişlerdir. Bir kısmı ise (özellikle Ermeniler) oldukları yerde kalmışlar; dinlerini muhafaza etmişler ve Anadolu’nun «reaya» halkı olmuşlardır, Türkler ancak Hıristiyan reâyadan vergi aldıklarından, Anadolu halkının din değiştirmesinde ekonomik yarar görmemişlerdi. Esasen Müslüman dini, zorla din değiştirtmeyi de yasaklıyordu. Gene de ufak bir kısım Anadolu Halkının Müslüman’la şıp, Türklerle karıştığı doğrudur. Bu husus fazlasıyla mübalâğa edilmiş, Doğu Türklerinin Çin’e girdikleri sırada yoğun Çin halkı arasında kaybolup gidişleri gibi bir olay olarak gösterilmiştir. Hâlbuki Anadolu Çin değildi; nüfusu zaten azdı. Türk işgali sırasında kâh kırılmış, kâh batıya göçmüş, kâh yerinde kalıp bugüne kadar ayrı din, dil kültürüyle Türk’ten ayrılığını muhafaza etmiştir. Bunların dışında kalan çok ufak bir azınlık din değiştirip, Türk’le re karışmıştır. Bugünkü, Anadolu’ da yapılan antropolojik ölçümler, kültür araştırmaları ve yerleşme gelenekleri Türk’ün Anadolu’ya geldikten sonra da «Türk» (özellikle Oğuz) kaldığını gösteriyor.
Milletler, ırklar, dünyanın hemen her yerinde karışmıştır. (Eskimolar, Hotontolar hariç), Bu karışma çok kerre sanıldığından az nispette olmuş, asıl ırk tipi kolay kolay değişmemiştir, Altın yüzüğümüze, bakırın karışmasına rağmen, nasıl hâlâ “altın” diyebiliyorsak, Türklerde, az nispetteki karışmalara rağmen, “Türk” denecek şekilde soy kimliklerini muhafaza etmişlerdir.
TÜRK ANADOLU
4 — Anadolu’ya bir iki nesil içinde gelen Oğuz Trükleri’nin -ve daha sonraki tarihlerde başka Türklerin- adedi, ciddi tahminlere göre, bir buçuk milyonu aşmıştır. Türkler sade fetih için değil, yeni bir yurt kurmak için gelmişler, eşlerini ve çoluk çocuklarını da getirmişlerdir.
5 — Anadolu, kanıyla, diliyle, diniyle, musikisiyle, edebiyatıyla, yapısıyla, gelenek ve görenekleriyle, giyişiyle, köy, kasaba ve şehir isimlendirişiyle, hulâsa adıyla sanıyla Türkleşmiştir; yâni Türktür.
_______________
(1) Bahar 1977 nüshasında yayınlanacak.
(2) Nisan 1977 sayısından itibaren yayınlanmağa başlandı.
TÜRKKAN
TÖRE DERGİSİ YIL:9 SAYI: 70 MART: 1977