Yükleniyor...
Bir milletin diğer milletler içinde farklı ve uluslararası sistemde yönlendirilen değil, belirleyen olması için hemen akla geliveren sanayi gücü, askeri güç, üretim gücü gibi pek çok unsur gerekmektedir. Bu unsurların arasında milleti oluşturan kişilerin birlik ve beraberlik bilinci ile kaliteli insan yetiştirme çabası da ilk sıralarda yer alır.
Konu Türk milleti özelinde değerlendirildiğinde her bir bireyin bütün ideolojik, siyasi vb. farklılıklarının üstünde olmak üzere, Türklük ve Türk’ün yükselmesi ülküsünde birleşmesi beklenir.
Bu anlamda Türkçülük diğer ideolojiler arasında, onlardan biri değil; “Türküm” diyen herkesin ortak paydası olmalıdır. Nasıl ki bir Rus için Rus milletinin, bir Alman için Alman milletinin çıkarları her şeyin üzerinde ise, bir Türk için de bunun böyle olması en doğal hâldir.
Türklerin birlik ve beraberliği, kendi devletlerinin çıkarlarında birleşmesi uluslararası sahadaki gücümüz için şarttır. Bir değer şart da kaliteli insan yetiştirmektir. Nitekim bilgi güçtür. Bu sadece içinde bulunduğumuz teknoloji çağının, bilişim çağının bir gereği değildir. Tarih öncesi devirlerde de kesici alet yapma bilgisine sahip olan, demiri işleme bilgisine sahip olan güçlüdür. Dördüncü Sanayi Devrimi olarak adlandırılan çağda bilgiyi üreten, bilgiye hızla nüfuz eden daha güçlü olacaktır. Bunun da başlangıcında aileden ve okul öncesinden başlayarak merak eden, okumak isteyen nesiller yetiştirme çabası gerekmektedir.
Türk birliği bilinci ve kaliteli insan yetiştirme çabası çok önemli iki unsurdur. Türk milletinin gücü ve yükselişindeki bu iki unsuru hayata geçiren büyüklerimizden biri de Prof. Dr. Turan Yazgan’dır. Her Türk’ün gönlündekini adında taşıyan Turan Yazgan, 1980 yılında kurduğu Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı ile fikirden harekete geçme yolunda önemli adımlar atmıştır.
“Birlikten güç doğar” ilkesini Türkiye Türkleri ile sınırlamamış, bütün Türk dünyasını bunun içine dâhil etme çabasında olmuştur. Eğitim, başka bir ifade ile kaliteli insan yetiştirme ilkesi Yazgan’ın bir diğer yönüdür. Türk birliği ve eğitimi bir araya getirerek ömrünü “Türk’ün yükselmesi” amacına adamıştır. “Prof. Dr. Turan Yazgan, başlangıçta iktisat biliminin sosyal güvenlik alanında uzmanlaşmış bir akademisyen iken, hayatının belirli bir döneminden sonra düşünsel ilgisini tamamen Türkiye’nin Türk Dünyasındaki ülke ve topluluklarının eğitim öğretim faaliyetleriyle; ‘eğitim modeli’, ‘eğitim programı’, ‘eğitim maliyeti’ gibi alanlarına yöneltmiş ve bu konuları çok geniş bir çerçevede incelemiştir”.[1]
Turan Yazgan, Türk Dünyasında açtığı okullarda Türkçülüğün bir diğer adanmış ismi olan Gaspıralı İsmail Bey’in “Dilde birlik, fikirde birlik, işte birlik” ilkesini hayata geçirmeyi amaçlamıştır. “Türkiye’nin Türk Dünyasındaki Eğitim Öğretim Faaliyetleri” adlı makalesinde şöyle demektedir:
“Türk dünyasında halkın dili Türkçedir. Türkçe’nin, bazı Türk bölgelerinde XVI. asır ortasından, bazı bölgelerinde özellikle XIX. asırdan itibaren kaybedilen istiklâle bağlı olarak, birbirinden suni şekilde uzaklaştırılan lehçe ve şiveler teşekkül ermiş ve siyasi maksatlarla ayrı milliyetlere bağlı ayrı diller oluşturulmaya çalışılmış olsa bile, Yakutistan’dan Makedonya’ya kadar 250 milyonluk Türk halklarının diline Türkçe demeyen yoktur”[2].
O halde uluslararası sistemdeki “olmak veya olmamak” mücadelesinde “olan” tarafta yer almak, bununla da yetinmeyip tarihin her devrinde olduğu gibi yeniden tarih yapan tarafta yer almak istiyorsak, dil üzerinden meydana getirilen yapay ayrılığa bir son vermek gerekmektedir. Turan Yazgan’ın yaşamı bu amaç yolunda atılmış adımların bir bütünüdür.
Turan Yazgan, İsa Kocakaplan’ın “Ustalarla Konuşmalar[3]” adlı kitabında Türk milletinin çok güçlü olduğu, küresel dengelerde belirleyici olduğu dönemleri anlatırken askeri gücü, ekonomik gücü ve manevi gücü bir arada ele almıştır. Baharat, ipek, kürk gibi pek çok hammaddeyi kaynaklarından itibaren kontrol ettiğimizi dile getirmiş ancak bunun yanı sıra, bundan da önemli olarak ahlâklı insan yetiştirmenin öneminin altını çizmiştir. Yazgan şöyle demektedir:
“Dünyanın en kaliteli mallarını Türkler yapmışlardır mana sayesinde. Yani insan kalitesi demek, kaliteli insan demek, maneviyatta yüksek insan demektir. Hile nedir bilmeyen insan demektir. Bu insan ahlâklı olduğu için kaliteli mal üretmiştir. Öyle bir eyer yapmıştır ki, ata biniyorsun ne at yoruluyor ne de üstündeki. Git gidebildiğin kadar. Bütün Avrupa arıyor, ah bir Türk eyeri bulsak diye.[4]” (Bu konu ile ilgili olarak Prof. Dr. Faruk Sümer’in yazdığı ve 1982 yılında Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı tarafından yayınlanan ‘Türklerde Atçılık ve Binicilik’ adlı eserde ayrıntılı bilgi yer almaktadır).
Her bir bireyi bu ahlâkî yapıda, bu kalitede olan bir milletin güçlü olmaması, diğer milletler tarafından saygı görmemesi elbette mümkün değildir. Mesele “Türk yaptı ise buna güvenilir” dedirtebilmektir. Bu maneviyat gücüne, toplumsal ahlâka bugün belki en çok Japon milletinde rastlanmaktadır. Nitekim hayatın türlü alanlarında türlü amaçlarla hileye başvurmak, haksız çıkar temin etmek bir yana, hata ile yaptıkları bir yanlıştan dolayı bile kendi yaşamlarına son verecek kadar onurlu oldukları görülmektedir. Yazgan da Türk milleti için istediği bu yapıyı Japon milletinde gördüğü için “Japonya’da maneviyat Eğitimi” adlı bir kitapçık hazırlamıştır. Bu eserinde Yazgan:
“Eğitim millî olmalıdır. Fedakâr ve faziletli insan yetiştirmeyi ön plana almalıdır. Öğretmek artık okulların işi değil, radyonun, gazetenin, kitapların işidir. Hocanın ve okulun işi eğitmek, millî terbiye ile fedakâr, faziletli, kabiliyetleri geliştirilmiş; araştırma, düşünme, inceleme, tahlil ve sentez yapmaya alıştırılmış insan yetiştirmektir. En üstten, en alta kadar bütün okullar bu amaca yöneltilmelidir[5]” demektedir.
Bugün bilgiye ulaşmak çok kolaydır. Yapılan akademik çalışmalara, ilmi yayınlara, kitaplara sayısal ortamda ulaşmak mümkündür. Öğrenmek, bilgiyi talep eden herkes için cebe sığacak bir makineye uzanmak kadar kolaydır. Ancak eğitim, Yazgan’ın kastı ile maneviyat eğitimi, kaliteli insan yetiştirme işi, ahlâklı bireylerden oluşan bir toplum inşa etme işi okulların görevidir. Yazgan Japonların, maneviyat eğitimini, kendini milletinin bir parçası görme ve onun yararına çalışma bilincini takdir etmiş ve Türk dünyasında da bunun böyle olmasını istemiştir. Nihal Atsız’ın da eğitim ile ilgili görüşleri Yazgan ile örtüşmektedir. Atsız “Millî Eğitim[6]” adlı makalesinde “İlkokuldan lisenin sonuna kadar Türk grameri ve tarihi ciddi şekilde okutularak anadilini ve tarihini bilmez cahiller yerine millî kültürle parlatılmış gençler yetiştirilmelidir” diyerek millî bilinç sahibi, ahlâklı ve kaliteli nesiller yetiştirmenin önemine dikkat çekmiştir. Nitekim Turan Yazgan’ın da fikir dünyasının şekillenmesinde lise yıllarında okuduğu Nihal Atsız’ın Bozkurtların Ölümü ve Bozkurtlar Diriliyor adlı romanları etkili olmuştur[7].
Turan Yazgan kendini Türk milletine, Türk dünyasının birliğine adamış diğer büyüklerimiz gibi tarih sayfalarındaki ve gönüllerdeki ebedi yerini almıştır. Yok olup giden yalnızca fizikî varlıklardır. Bırakılan eserler ve fikirler daima yaşayacaktır. Yazgan’ı vefat yıldönümünde saygı ile anıyoruz.
[1] Nihat Aycan, Türk Dünyasını Eğitimle Birleştiren Bir Akademisyen: Turan Yazgan, MSKU Eğitim Fakültesi Dergisi, Cilt:2, Sayı:1, 2015.
[2] Turan Yazgan, Türkiye’nin Türk Dünyasındaki Eğitim Öğretim Faaliyetleri, Sosyoloji Konferansları Dergisi, 31. Sayı, 2005. (https://dergipark.org.tr/en/download/article-file/100911)
[3] İsa Kocakaplan, Ustalarla Konuşmalar, Türk Edebiyatı Vakfı Yayınları, İstanbul, 2016, s: 159-176
[4] A.g.e, s: 170
[5] Turan Yazgan, Japonya’da Maneviyat Eğitimi, Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı Yayınları, İstanbul, 2017
[6] Nihâl Atsız, Millî Eğitim, https://huseyinnihalatsiz.com/makale/milli-egitim/
[7] Türkiye Diyanet Vakfı, İslam Ansiklopedisi, Turan Yazgan maddesi.