Yükleniyor...
Maalesef kimliğimizle ilgili -bilerek çıkarılan- bir tartışma yaşanıyor. Bu duruma bir an önce son verilmelidir. Ülke içinde birliğimizi sağlamadan nasıl “Türk Birliği”ni sağlayacağız?
Konuşmalarda, hutbelerde “milletimiz, aziz milletimiz” diye bir laftır gidiyor. Hepinizin bildiği bu çevreler -mecbur kalmadıkça veya çıkarları gerekmedikçe- “Türk” adını kullanmıyorlar. Bu milletin adı, sanı yok mudur?…
“Milletimiz” sözcüğünden biz “Türk milleti”ni anlıyor isek de gönül ister ki bu çevreler de milletimiz sözünün önüne “Türk” ifadesini koysunlar, daha da güzeli Atatürk gibi “Büyük Türk milleti” diye söze başlasınlar.
Arapça olan millet sözcüğü artık Türkçeleşmiştir. Büyük oranda “Türkçe” konuşulan ve adı “Türkiye” olan bu ülkede -farklı bazı etnik gruplar olsa bile- çoğunluğa dayanarak “Türk milleti” tabirini kullanmak hakkımızdır, kabul etmeyenlerin de zorunluluğudur.
“Türk” sözünü ağzına alamayanların bazıları da millet sözünü “ümmet” anlıyor veya bu sözcüğü kullanıyor. Ümmet kelimesini Müslümanlar açısından değerlendirirsek “Kur’an-ı Kerim’e ve Hz. Muhammed’in öğretilerine inananlardır.” diye tarif edebiliriz. Ancak Kur’an’da bahsedilen diğer peygamberlerin ümmetlerini ne yapacağız? Demek ki ırk/soy başka bir şey, farklı peygamberlere inanıp mensubiyet duymak ve o peygamberin ümmeti olmak başka bir şey… Bağnaz, fanatik, radikal, maksatlı veya cahil değilsek soy aidiyeti ile din aidiyetini birbirinin aynısı veya karşıtı olarak görmememiz gerekir.
Bugünlerde çokça kullanılan “Türk, Kürt, Arap hep biriz.” lafının da hiçbir anlamı yoktur. Millî kültür açısından Türk’le Kürt’ü ayırmak zordur ama Türklerle Araplar çok farklılardır. Müslüman Türk’le Arap’ın -kültürlerini ve din anlayışlarını dikkate almazsak- “inanç birlikleri var.” diyebiliriz. Ancak Kur’an’a ve Peygamberin öğretilerine ne derece inanıyorlar ve/veya ne derece samimiler tartışılır!.. Yani iki soyun din birliği dışında kültürel anlamda hiçbir benzerlikleri yoktur. İslâm Birliği veya Arap Birliği teşkilatlarında birliktelik veya ortak hareket görebiliyor musunuz?..
Bazı akademisyenlerin, Türklüğü dinî terimlerle ifade etmeye çalışmalarına bakmayınız. Bunların dîne, İslâmiyet’e veya Müslümanlığa vurgu yapmaları hep iktidara göz kırpmak içindir. Biliyorsunuz yükselmek için dalkavukluk ve yalakalık moda oldu!…
Evimde Diyanet Takvimi mutlaka olur. Sayfalarını her gün okurum. 15/01/2025 tarihli takvim yaprağının arka sayfasında şunlar yazılıydı: “Bir milleti millet yapan değerlerin başında ortak dil, din, kültür, tarih ve vatan gibi kavramlar gelir. Bu değerlerden herhangi birinin eksikliği, milletin ve kurulan devletin erozyona uğramasına neden olur. Bu değerlerden biri de tarih ve tarih şuurudur. Tarih, milli birlik ve dayanışmayı geliştirecek, milli bir toplumsal kimliğin oluşmasını sağlayacak en önemli enstrümanlardan biridir. Modern dünyada, değişen tüm şartlara, olgulara rağmen tarih şuuru, millet bilinci ve toplumsal kimlik önemini ve dahası birlikteliğini korumaktadır. Tarih şuuru, kişiye olayları daha geniş bir perspektiften görüp değerlendirme becerisi kazandırır. Mazisindeki güç, birikim ve deneyimleri hakkında bilgi sahibi olan toplumlar, daha öz güvenli ve sağduyulu olarak stratejilerini belirlerler. Bu nedenlerle tarih öğrenimi, genç nesillere milli ruh aşılamakta, onların sosyal ve kültürel değerlerini güçlendirerek milli kültürü inşa etmekte ve onları aidiyet hissi ile mensubu oldukları topluma bağlamaktadır.” sözlerini genel anlamda kabul ediyorum. Ancak “Türk milleti” adını kullanmamakta ısrarlı oldukları açık!…
Bu çevrelerin takıntı yaptıkları bir nokta da Müslüman olmayan ama “Türkçülük” yapan bazı aydınlar… İşte biz de bunu anlatmaya çalışıyoruz. Eğer amacımız “Türk Birliği” ise bu birlikteliğe dinî açıdan bakamayız. O zaman birliktelik güdük kalır.
Yukarıda bahsettiğim konular medyada da çok tartışılıyor Mesela İkbal VURUCU’nun 15/07/2025 tarihli yazısı buna güzel bir örnek. Aynı şekilde Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü de 18/07/2025 tarihinde bir bildiri yayınladı. Her ikisi de Millî Düşünce Merkezi sitesinde var. Vakit ayırıp okumanızı tavsiye ederim.
Konunun daha iyi anlaşılabilmesi için bu yazılardan bazı paylaşımlar yapacağım: “İslâm’ın Türk kimliğinin temel mayası olduğu yönündeki iddia, uzun süredir Türk düşünce tarihinde farklı çevrelerce dile getirilen ve tartışmalı nitelik taşıyan bir görüştür. Bu iddianın ardında yatan temel kabul, Türk milletinin tarih sahnesine ancak İslâm’ı benimsedikten sonra çıktığı, dolayısıyla kimliğinin esasen İslâm’la biçimlendiği varsayımıdır. Ancak bu yaklaşım hem tarihî verilerle hem de sosyolojik perspektiflerle çelişmektedir. Dahası, böylesi bir yaklaşımın Türklerin İslâm öncesi tarihini adeta görmezden gelmesi, tarihî sürekliliğe zarar veren indirgemeci bir bakış açısını da beraberinde getirmektedir.
…Türk kimliğinin esasen İslâm’la kurulduğu yönündeki kabulü, oldukça tartışmalı bir tezdir. Zira bu iddia, Türklerin İslâm öncesi dönemde siyasî, kültürel ve toplumsal açıdan gelişkin bir yapıya sahip olduğu gerçeğini göz ardı etmektedir. Göktürkler, Uygurlar ve diğer Orta Asya kökenli Türk devletleri yalnızca siyasî varlıklar değil, aynı zamanda yazılı dili, sanatı, hukuku ve inanç sistemi olan medeniyetlerdi. Eğer milletler yalnızca bir dine mensup oldukları andan itibaren ‘millet’ sayılacaksa, o hâlde İslâm öncesi Türk topluluklarını nasıl adlandırmak gerekir? Onlar bir toplumsal birlik, bir kültürel kimlik değil miydi?
Bu noktada hatırlanmalıdır ki, modern anlamda millet kavramı, yalnızca bir dinî birlikteliğe değil; ortak dil, tarih, kültür ve toplumsal belleğe dayalı olarak şekillenen çok katmanlı bir kimlik inşasını ifade eder…
…‘İslâm’ın kendi kültürü olarak görülmesi ve bin yıldır teşekkül eden kimliğimizin mayasında İslâm’ın bulunduğu’ vurgusu… yalnızca popüler tartışmaların değil, aynı zamanda ilahiyat, antropoloji ve tarih disiplinlerinin de uzun süredir ele aldığı bilimsel bir meseledir. İslâm’ın ve şeriatın bazı uygulamalarının Arap örf ve gelenekleriyle iç içe geçmiş olması, bilim dünyasında tartışmaya açık bir gerçekliktir. Bunun tartışılması asla ve kata İslâm düşmanlığı değildir; aksine, dini doğru anlamak ve hurafelerden arındırmak için elzemdir! Şu bir gerçek ki, Kur’an vahyi, 7.yüzyıl Arap Yarımadası’nın kültürel, toplumsal ve siyasî bağlamı içinde ortaya çıkmıştır. Dolayısıyla İslâm’ın tarihî olarak şekillenişinde, Arap kültürünün belirleyici etkiler taşıdığı yönünde birçok akademik çalışma bulunmaktadır…
…Cumhuriyetle birlikte Türk kimliğinin başladığını iddia edenlerle, Türklerin ancak İslâm’la millet olduğunu savunanlar arasında tarihî süreklilik konusunda benzer sorunlar vardır. Her ikisi de bütünsel tarih anlayışından uzak, seçici bir bakış açısı sunar.
…Geçmişe hangi gözle bakıyoruz. Gerçekleri anlamaya mı çalışıyoruz, yoksa onları inançlarımıza uydurmaya mı?
…Tarih, sadece geçmişin doğrulanması değil; aynı zamanda bugünü anlamlandırma aracıdır. Bu nedenle onu, ideolojik körlüklerden arınmış bir dikkatle, eleştirel bir süzgeçten geçirerek okumak gereklidir. Ancak bu sayede gerçek anlamda bir ‘fikrî muhasebe’ yapılabilir.”
Kısacası, tarihimizi çarpıtmak isteyenlere engel olurken “Türk” kimliğimize de sahip çıkalım.
1 Yorum