Yükleniyor...
Önceki yazımda, Kaşgarlı Mahmud’un Peygamberimizin bir hadisinden bahisle “Türk adının Allah tarafından verildiği”nden bahsetmiştik. Yine, “mülk ve saltanatın da Türklerin eline geçeceği ve uzun süre onların elinde kalacağı” belirtilmektedir. Hadisin devamında; “Zira Kantura oğulları (Y.Y: Rivayetlere göre Kantura, Hz.İbrahim’le evlenen bir Türk prensesidir.) ümmetine Allah’ın verdiği mülk ve saltanatı ellerinden çekip alacaklardır.”
Vânî Mehmet Efendi’nin eserinde, Peygamberin “Türkler size dokunmadıkça onlarla sulh içinde geçinin” denirken; bu hadis, diğer bazı kaynaklarda “Türkler size ilişmedikçe onlara ilişmeyiniz.” şeklindedir. (Y.Y: Peygamberimiz ile Arslan Baba ve Hoca Ahmet Yesevi arasındaki bağlantıyı anlatan Mustafa Necati Sepetçioğlu’nun “Can Ocağında Pişen Aş” adlı eseri de önemlidir.)
“Hadiste temas edilen bir diğer konu da geleneksel Türk Cihan Hâkimiyeti Mefkuresi’nin bir başka tarzda ve çok veciz bir şekilde dile getirilmiş olmasıdır. Buna göre Türkler yeryüzünde Allah’ın askerleri mesabesindedirler. Azgınların yatıştırılması, haksızlıkların giderilmesi, Allah’ın hüküm ve adaletinin yerine getirilmesi ancak bu askerler vasıtasıyla gerçekleştirilecektir… (Türk ve Türklük, Türk Standartları Enstitüsü Yayını, 1994-Ankara, s.27-29)”
“…Tevrat’ta ve Kur’an’da adı geçen bir Adem vardır… İran Avesta’sında bir de Ebül Beşer’den bahsedilir.
Ebül Beşer ile Adem aynı devre isabet eden aynı adamdır. Avesta’nın okunmasına devam edilirse, Ebül Beşer’den sonra Cemşid’den ve Cemşid’in oğlu Feridun’dan bahsedildiği görülür. Feridun ülkesini, Salm, Irak ve Turak (Türk) ismindeki üç oğlu arasında taksim etmiştir. Irak’a bugünkü Irak ve havalisi, Salm’a bugünkü İran ve havalisi Turak’a da bugünkü Orta Asya ve Çin havalisi düşmüştür. Feridun ölünce oğulları taht kavgasına başlamışlar… Savaş, oğulları ve torunları arasında senelerce devam eder. Sonunda Turak’ın torunu Afrasyap (Alp Er Tunga), Irak’ın torunu Muncihiri mağlup etti. Taraflar arasında Ceyhun Nehri sınır olarak kabul edildi. Bu sınırın doğusuna Turan, batısına İran denildi.
Görülüyor ki, Adem devrine yakın zamanlarda Turak (Türk)’dan ve Irak’dan bahsediliyor… Bu, Türk adının eskiliğinin delilidir…
Adem (Ebül Beşer)’den asırlarca sonra Nuh Tufanı olmuştur. Tufandan sonra Nuh Peygamber, Dünyayı üç oğlu arasında taksim etti. Yasef’e Orta Asya ve Çin ülkeleri düştü. Yasef’in de sekiz oğlu vardı. Birinin adı Türk idi… Anlaşılıyor ki Türk adı dolayısıyla Türk Milleti, Nuh Tufanı’ndan önce de sonra da vardı.
Bu varlığı, belli bir tarihle söylemek icap ederse, dünya da mevcut olan medeniyetlerin en eskilerinden biri, M.Ö.7 bin tarihinde Orta Asya’da kurulan Anav medeniyetidir. Bu medeniyeti kuranlar Türklerdi. O halde Türkler, M.Ö.10 bin senesinden beri varlar ve bilinmektedirler… (aynı eser, s.41)
Bu konuda Prof.Dr.Ahmet B.Ercilasun; “…Turan kelimesi, Farsların ünlü destanı Şehname’den çıkmıştır. Çünkü Şehname, Türk şeceresini de kendi efsanevi ataları olan Feridun’a bağlar. Destana göre Feridun’un üç oğlu olur: Îrec, Tûr, Selm. Îrec’den Farslar, Selm’den Rumlar (Mağripliler), Tûr’dan ise Türkler (Turanlılar) türer.
Şehname’nin en güzel çevirilerinden biri 16.yüzyıl başında Şerîfî’nin yaptığı manzum tercümedir. Bu eser, Zuhal Kültüral ve Latif Beyreli tarafından işlenmiş ve dört cilt hâlinde Türk Dil Kurumu tarafından basılmıştır. Tûr ve Turan ile ilgili beyitleri oradan yazıyorum:
İkinci oglı kim Tûr’ıdı adı
Ona daḫı olur hāsıl muradı
Virür Tūrān’ı k’oldur Çīn ü Māçīn
Çıkarur göge ta’zīm ile adın
Semerkand’dan aŋaru (öte) Türk ü Tātār
Aŋa Tūrān dirler bilgil (bil) iy yār
Virür başdan başa Tūrān’ı Tūr’a
Ki beglik ide vara hükm süre (C. I, s. 101).
Demek ki Tûr, Türklerin ve Tatarların atası imiş; Feridun, Turan ülkesini onlara vermiş. Turan da Semerkant’tan sonra başlayıp, Çin ve Maçin’i de kapsayan büyük ülkenin adı imiş. İranlılar ile Turanlıların savaşları üzerine kurulu Şehname’ye göre böyle. (Turan, 03/09/2017, Yeniçağ)”
Prof.Dr. Bahaeddin Ögel “Türklerde Devlet Anlayışı” isimli kitabının “Din ve Mitoloji Temelleri” başlıklı bölümde şöyle yazmaktadır: “c) Âdem’den İmparatorluğa: Bu inanış, Türklere daha çok Tevrat’ın Türeyiş (Genesis) bölümünün tesiriyle girmiştir. Bu tesirler İslâmiyet’ten sonra başlamıştı. Ancak Türkler bunu da kendilerine uydurdular. Nuh’un üç oğlundan biri olan Yâfes, söylentiye göre Ural dağları çevrelerinde bulunuyormuş. Büyük oğlu Türk’ü, Isığ Göl bölgesine gönderiyor. Tanrı Dağları’nın ortasındaki Isığ Göl, bütün Türk gelenek ve kavimlerine göre, Türklerin anayurdu idi. Ötüken, ancak idare yeri ve başkent olarak kalmaktaydı. Türk’ün de dört oğlu vardı. Bundan sonra artık Oğuz Destanı’ndaki Türklerin soy kütüğüne, yani Bulca Han’a giriliyordu.
Görülüyor ki, İslâmiyet’e girdikten sonra da Türkler, İslâmiyet’teki soy kütüklerin en şerefli yerlerini alıyorlar ve hemen ondan sonra da kendilerini Oğuz Destanı’nın soy kütüğüne (geneologie) bağlıyorlardı. Bizim anlayışımıza göre bu Önasya tesirleri, çok daha önceleri de Türkler arasına girmiş olmalıydı. İçinde Türk mitolojisinin birçok katları bulunan Göktürk Destanı’nda da Türk adlı böyle büyük bir oğula rastlıyoruz. Fakat bu destan, diğer Göktürk efsanelerine göre oldukça geri bir durumdadır ve gelişmemiştir. Bu efsaneye göre, Türk’ün on karısı vardır. Göktürk Devleti’ni kuran On boy, On Ok Türkleri, bu kadınların oğullarından türüyorlardı. Efsanede, yarı yarıya ana ailesi (cognat) izleri de görülüyordu. Bu oğulların en büyüğü ve Göktürk Hanedanı’nın atası olan Aşina’nın beylik liyakati ile yeteneği de çok geri bir metoda göre ölçülüyordu. Aşina, herkesten en iyi yükseğe atlayabildiği için bey olabiliyordu. Böylece çeviklik yoluyla beylik meşruiyetini alıyordu.
Anlaşıldığına göre, Göktürk devletinin kuruluşu ile ilgili olan bu efsane, Göktürk Devleti’ne katılan kuzeydeki geri Türk kavimlerinden geliyordu veya çok eskiydi. Çünkü biz Altay destanlarında, böyle yükseklere atlama yoluyla bey olan bir çocuk motifini bulmuştuk. (s.65-66)”
Ercilasun hoca, “Taberî Tarihi’nde Türk (18/09/2022, Yeniçağ)” başlıklı yazısında; “Kaşgarlı’nın Divanı’nın 20.sayfasında, ‘Türkler aslında 20 boydur (Arapçası kabile). Bunların hepsi Nuh peygamberin (s.a.) oğlu Yâfes oğlu Türk’e dayanır. (Ne zamandan beri Türküz? 29/06/2011, Yeniçağ)” yazarken, diğer bir yazısında “…Taberî tarihinin 2001 yılındaki Beyrut yayınına göre Hendek Savaşı için hendek kazılırken Hz.Muhammed bir Türk çadırında (kubbetun türkiyyetun) kalıyordu (Dadan, s.19” demektedir.
Vânî Mehmed Efendi’ye göre Kur’an’da geçen Zülkarneyn, Oğuz Han’dır.
Görüleceği üzere, biz Türkler; en eski (kadim) milletlerden biriyiz, özel bir milletiz. Tanrı’nın överek yarattığı ve adımızı verdiği bir milletiz. Bu ifadeler bizi, -özellikle İslâmiyet’i kullanarak- kimliksizleştirme çabası içinde olanların; akıllarını başlarına almaları, ayıkmaları ve ayılmaları için yeterlidir, sanıyorum…
1 Yorum