Yükleniyor...
4 Haziran 2018
Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, 50.000 Ahıskalının Türk vatandaşlığına geçirileceğini söyledi. Birçoğunuzun; bunlar da kim, bunlar da nereden çıktı dediğinizi duyar gibiyim.
Anlatalım:
Kimileri Mesket, kimileri Ahıskalı der. Onlarsa kendilerine “Türk” derler. İşin evveliyatına girecek olursak Ahıska Türklerinin yıldızı 1829′ da kayar.
Rus, İngiliz, Fransız kışkırtmalı Mora Ayaklanması (1821) Osmanlı tarafından bastırılır. Fakat, Yunanistan adını verecekleri, daha doğmamış bebeğin üç ebesi işin peşini bırakmaya niyetli değildir. 1827′ de Navarin Limanında demirlemiş Osmanlı donanmasına aniden baskın verilerek yakılır. Böylece Osmanĺının elinde, mülküne çullananlara müdahale edecek donanması kalmamıştır.
Osmanlının Ortodoks tebaasının himayesi bahanesiyle Balkanlara sarkmak, ardından Akdeniz’e inmek isteyen Rusya’nın vakit kaybetmeye hiç niyeti yoktur. Hem doğudan hem batıdan saldırıya geçer. Balkan ve Kafkas olmak üzere iki cephede süren Savaş kaybedilir. Osmanlının ikinci payitahtı Edirne düşer.
Osmanlı imparatorluğu, son derece ağır koşullar içeren Edirne Antlaşmasını (1829) imzalamak zorunda kalır.Edirne Anlaşmasının ardından, Fransız ve İngilizlerin de bastırmasıyla Yunanistan’ın bağımsızlığı tanınmış, Kars-Ardahan’ın yanı başı, AHISKA olarak bilinen bölge elden çıkmıştır.
Ahıska, yüzyıllarca Osmanlı İmparatorluğu toprağı, Ahıskalılar ise Osmanlı tebaası olarak kalmıştır. Ahıska ahalisi, etnik olarak öz be öz Türk olup, Türkçeyi Kars-Ardahan-Batum aksanıyla konuşurlar.
Ahıskalıların yıldızı kaymıştır bir kere. İlk felaket 1829 ise ikinci felaket 14 Kasım 1944 tarihidir.
SSCB lideri Stalin, Türkiye ile sınırdaş, Karadeniz ile sahildar, Türk kökenli Sovyet yurttaşı bırakmamaya kararlıdır.
Türkiye ile olası bir savaş halinde, sınır ve sahiller ile Kırım’daki Türk yoğunluğunu, Türkiye için etnik avantaj, SSCB içinse dezavantaj olarak görmektedir İkinci Dünya Savaşının sonucu aşağı yukarı belli olmuş, Nazi Almanya’sının yakın gelecekteki yenilgisi kesinleşmiştir. Bu nedenle Stalin daha rahattır.
18 Mayıs 1944 Kırım sürgününün ardından, 14 Kasım 1944, SSCB- Gürcistan’ın AHISKA bölgesinin yerli halkı ve Sovyet yurttaşı Ahıskalıların anayurtlarından trajik sürgünlerinin uğursuz günüdür. Evlerinden apar topar çıkarılıp, yük vagonlarına tıkılan Ahıskalıların, Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan coğrafyasına doğru uzun ve acılı yolculuğu başlamıştır.
Ata toprağından, öz yurdundan sürülen Ahıskalıların, vatan özlemiyle geçen zorlu ve çileli gurbet yılları ayrı bir yazının konusudur. SSCB yıkılıp, Rusya Federasyonu ve bağımsız cumhuriyetler ortaya çıkarken ne yazık ki bir kez daha unutulan coğrafyadır Ahıska! Unutulan bir Türk topluluğudur Ahıskalılar!
Türkiye Cumhuriyeti’ne yakışan, Rusya Federasyonu ve Gürcistan üzerindeki ağırlığını kullanarak, Ahıskalıların, Ermenilerin yerleştirildiği anavatanları Ahıska’ya dönebilmelerini sağlanmasıydı.
Ciddi devletler, tarihlerinin ve mazilerinin kendilerine yüklediği sorumluluklardan kaçmazlar. Tarihten gelen miraslarını, terekelerini reddetmezler.
Ahıskalılar; “Anavatan AHISKA, vatan TÜRKİYE” derler. Kuşkusuz ki Ahıskalılar, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığını, ülkemizi yolgeçen hanına çevirenlerden bin kez daha fazlasıyla hak ediyorlar. Türkiye onların Büyük Vatanları!
Bundan sonraki mesaisinde dikkate alıp almayacağını bilemiyorum ama, Ramazan Bayramının yaklaştığı şu günlerde Ahıskalı Ananın sitemini Sayın Çavuşoğlu’na iletmek istiyorum:
“Bayramda ben kimi göreyim? Kimin mezarını ziyaret edeyim? Ninem Orta Asya’ da Özbekistan’da, halam başka bir ülkede, oğlum Rusya’ da, kızım Amerika’da.
Söyleyin, ben kimi ziyaret edeyim?”