Arsızlık

Türkçe Sözlük’te “arsız” kelimesine şu anlamlar verilmiş: “1. Utanması, sıkılması olmayan, yılışık, yüzsüz (kimse). 2. Açgözlü davranan (kimse).”  Çevremizde böyle insanlara sık sık rastlarız. Fakat arsızlığın yanına bir de insafsızlığın ve zulmün eklendiğini düşününüz. Daha açık düşünebilmek için yine sözlüğe başvuralım. “İnsaf” kelimesine verilen anlam şöyle: “Acımaya, vicdana veya mantığa dayanan adalet”. Demek ki insafsızlık, […]


Paylaşın:

Türkçe Sözlük’te “arsız” kelimesine şu anlamlar verilmiş: “1. Utanması, sıkılması olmayan, yılışık, yüzsüz (kimse). 2. Açgözlü davranan (kimse).”

 
Çevremizde böyle insanlara sık sık rastlarız. Fakat arsızlığın yanına bir de insafsızlığın ve zulmün eklendiğini düşününüz. Daha açık düşünebilmek için yine sözlüğe başvuralım. “İnsaf” kelimesine verilen anlam şöyle: “Acımaya, vicdana veya mantığa dayanan adalet”. Demek ki insafsızlık, bir kimse hakkında hüküm verirken “acımasız, vicdansız ve mantıksız” olmak anlamına geliyor. “Zulüm” de sözlükte şöyle açıklanmış: “Güçlü bir kimsenin yasaya veya vicdana aykırı olarak başkasını uğrattığı kötü durum, kıygı, acımasızlık, haksızlık, eziyet, cefa”.

 
Bütün bu vasıflar nasıl bir araya gelir? Sorunun cevabı, zulüm kelimesinin anlamındaki “güçlü” sözünde gizlidir. Eğer utanmaz, sıkılmaz, yüzsüz, insafsız, vicdansız ve acımasız insanlar “güçlü” bir konumda bulunurlarsa, o zaman arsızlık, insafsızlık ve zulüm bir araya gelmiş olur. Elde ettiğiniz makamlar, mevkiler, kurumlar, kuruluşlar, zenginlikler hâlâ size yetmiyorsa, hâlâ “daha daha” diyorsanız, “arsız” kelimesinin tanımındaki “açgözlü” sıfatı tam da sizin üzerinize oturuyor demektir. “Daha daha” demekle yetinmeyip bir de üstüne bulunduğunuz konumdan doğan “güç” ü kullanıyorsanız, o zaman “insafsızlık” ve “zulüm” gömleklerini de giyiyorsunuz demektir.


Bir de “el-insâf, mine’l-îmân” sözü var; yani “insaf imandandır.” Ne demek bu? “İnsafı olmayanın imanı da yoktur” demek. İnsafsız ve zalim bir insan, “dindarlık” tan geçtik, “iman” dan bile nasibi olmayan insandır. Güç, kuvvet, kudret, erk… Hepsi elinizde. Girmediğiniz, baskın vermediğiniz, yağmalamadığınız, talan etmediğiniz yer, değer, ocak, bucak kalmadı. Ebrehe’nin filleri Kâbe’ye nasıl saldırıyorsa siz de kutsal değerlere öyle saldırıyorsunuz. Gökyüzünde ebabil kuşları da yok. Saldırıp ayaklar altına almadığınız ne kaldı? Hangi değer, hangi kurum kaldı? Daha ne istiyorsunuz? Arsızlık, yüzsüzlük, pişkinlik iyice üzerinize otursun mu istiyorsunuz; iyice yüzünüze yapışsın mı istiyorsunuz? 


Bir yanda zulüm gören, çoluğundan çocuğundan, eşinden dostundan ayrı tutulup zindanlarda çürütülen insanlar… Bir yanda görevinden uzaklaştırılan, yazmaktan, konuşmaktan men edilen, sinen, sindirilen insanlar… Öte yanda beleşe alıştırılan, beslenen, besiye çekilen, beslendikçe zalimlere boyun kıran, baş eğen insanlar… Böyle bir toplumu yönetmek insana ne şeref kazandırır, ne itibar! Bu yollarla sağlanan güç, vicdana, insafa, adalete kulak vermez; olsa olsa zalime kulluk eder, zulme tapar.


Beş buçuk aylık tutsaklıktan ne kinler, ne intikamlar ürermiş meğer!… Güç bizde, deyip insanlar kükredikçe kükrermiş meğer!… İnsaf, vicdan ve adalet gömleklerini çıkarıp işkence ve zulüm zırhlarını kuşanmak için fırsat kollarlarmış meğer!… Fırsat ellerine geçince pençelerini mazlumun, güçsüzün sırtına geçirirlermiş meğer!… Buraya kadar olanına insafsızlık ve zalimlik diyoruz. Fakat ele geçirilmedik makam, mevki, kurum kalmadığı hâlde hâlâ her gün ortalıklara dökülüp mağdurluktan, mazlumluktan söz edilirse, işte o zaman zulmün yanına arsızlık, yüzsüzlük ve pişkinlik de ekleniyor demektir. 


Elbette zulüm ilelebet payidar olamaz. Olamaz ama zulmün yıktığı gönüller de kolay kolay onarılamaz. Zulmün harap ettiği evler kolay kolay tamir edilemez. Zulüm bir ateştir, bu ateşin düşüp yaktığı ailelerin külleri üzerinden kolay kolay sağlıklı nesiller yeşeremez.


Elbette zalimler de bütün insanlar gibi fanidir. Hüvelbâki hakikatini unutsalar bile onlar da bir gün elbette toprak olacaktır. Fakat omuzlarımızda durup günahı ve sevabı yazan melekler var ya… Onların yazdıklarına göre herkesten hesap sorulacak ya… Yapılanlar, meleklerin defterleriyle birlikte tarihin gizli defterlerine de yazılıyor. Sözlü ve yazılı tarih işliyor. Âdilin adaletini de zalimin zulmünü de işliyor. Yapılanlar, yazılı tarihte birer birer yer alacak; yargısız ve değerlendirmesiz. Fakat sözlü tarih insanların hafızası, insanların ruhu demek olduğu için yargısız ve değerlendirmesiz olmaz. Sözlü tarihte adalet alkışlanır; zulüm lânetle yad edilir. Zalimin payına düşecek olan, kıyametten önce lânet, kıyametten sonra ilahi adalettir.

Yazar

Ahmet Bican Ercilasun

Yorum Yap

Kayıt olmadan yorum yapabilirsiniz.




Benzer Yazılar