Yükleniyor...
Önce garnizonları, birlikleri şehir dışına çıkardılar. Gözden ırak, gönülden ırak olsun dercesine… Milli Savunma Bakanı Fikri Işık geçtiğimiz haftalarda bu “müjde”yi paylaşıp, “Bugün son tanklarımızı da sevk ettik, başkent Ankara ve İstanbul’da zırhlı araç bırakmadık. Ne işi var İstanbul merkezinde tankın, ne işi var Ankara’nın merkezinde tank birliklerinin?” dedi.
Ardından “terör istihbaratı” alındığı için 30 Kasım’a kadar Ankara’da her türlü toplantı ve gösteri yasaklandı. Tepkiler üzerine hem Başbakan, hem İçişleri Bakanı, “Anıtkabir’e gidilebileceğini” açıkladı. Bugün “gidilebilir” diyenler, ya yarın “gidilemez” derse?
“Terör istihbaratı” milletimizi korkutmadı, imdada ABD yetişti. Onlar da dün Cumhuriyet Bayramı kutlamaları için “alarm” verdi. Şimdilik “Cumhuriyet Bayramını kutlamayın” diyemedikleri için olsa gerek, “korku, yılgınlıkla” vazgeçirmeye çalışıyorlar.
Ve bir adım daha; Cumhuriyet Bayramı’na bir gün kala Ulusal ve Resmi Bayramlar ile Mahalli Kurtuluş Günleri, Atatürk Günleri ve Tarihi Günlerde Yapılacak Tören ve Kutlamalar Yönetmeliğini değiştirip, Garnizon Komutanlarını protokolden çıkardılar.
Resmen Cumhuriyeti kuran askere, Cumhuriyet Bayramı yasaklanıyor.
Bir anlamı daha yok mu; “Yeni bir Cumhuriyet kurduk… Biz kurduk…” denmiş olmuyor mu?
Acaba bu değişiklik için Hulusi Bey’in fikrini sordular mı? Yoksa o da biz gibi Resmi Gazete’den mi öğrendi?
Ya Meclis’teki Atatürk resimlerinin bir bir kaldırılması. Önce Mareşal üniformalı tablosu, şimdi de lokantadaki rakılı tablosu.
Ne tesadüf; “Kamu kurumlarından Atatürk resimlerinin indirilmesini” de yıllar önce ABD-AB istemişti.
Onun kurduğu Meclis’ten bile resimleri indirildi işte.
Gelinen nokta; Askersiz Cumhuriyet… Ata’sız Meclis…
Ve bu meydan okumalarla Cumhuriyet Bayramı’nı kutlamaya hazırlanıyoruz. İçim sızlıyor, içim!..
CUMHURİYETİ NASIL KORUYACAĞIZ?
Herkes Cumhuriyeti, kuruluşunu, önemini ve Büyük Atatürk’ü yazmış, anlatmış.
Kimi yürekten, kimi kerhen!..
“Cumhuriyet benim” diyen herkes farkında ki; “Fiili durum yaratılıp”, ona da “nokta” koyma noktasına gelindi.
Baksanıza, “Son Cumhuriyet Bayramı mı?” diye soranlar var.
Evet, bugün yine Ata’mıza koşacağız.
Söyler misiniz, en son ne zaman görevini yapmış, vatana, millete yani Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ne sahip çıkmış, ona lâyık evlat olmanın gururuyla Büyük Önderin huzuruna çıktık?
Uzun süredir, “gururlu” görünsek de “mahçup, boynu bükük” değil miyiz?
Dostlar!..
Rehinler, rehineler ülkesi haline geldik.
Kimi kaset, kimi şantaj, kimi makam-mevki, kimi para, kimi de evlatlarıyla rehin alındı.
Ülke böyle sahipsiz, korumasız, savunmasız bırakıldı.
Öyle bir noktadayız ki;
Artık “Cumhuriyeti nasıl koruyacağımızı” konuşmaz,
Hangi tehdit ve korkuyla karşı karşıya kalsa da, “Ben ve çocuklarım, ülkemden, milletimden ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nden daha değerli değildir” diyecek kadın ve adamlar biraraya gelmezse korkarım ki, son “kimsemizi” de yitiririz!..
Yaşasın Cumhuriyet!.. Ne mutlu Türküm diyene!..
BİR ŞEHİDİMİZ DAHA VARMIŞ!..
Önceki gün 5 şehirden 6 şehit haberi geldi.
Şehitlerimiz dün memleketlerinde sonsuzluğa uğurlandı.
Diyarbakır Hani’de şehit düşen Uzman Çavuş Ali Polat Özbek’i yazacaktım.
Şu muhteşem gülüşünü, parlayan gözlerini…
23 yaşında olduğunu, sadece 2 ay önce dünya evine girdiğini…
Taze gelin Zeynep’in, “Ne olur gel, bizi bırakma Ali” feryadını…
“Bu çocuğa kıyan/kıydıran eller kırılsın” diyecektim…
Meğer sessiz sedasız bir şehidimiz daha olmuş.
“Tunceli Pülümür kırsalındaki operasyon sırasında el yapımı patlayıcının infilak etmesi sonucu şehit olan” deniyor Jandarma Uzman Onbaşı Lokman Dargın için.
25 yaşındaymış… Diyarbakır Silvanlıymış… Ailesinin yaşadığı Yozgat Boğazlayan’da Kürtçe ağıtlarla toprağa verilmiş…
Bunlar var, ama ne zaman şehit olduğu yok… Önceki gün mü?.. Önceki haftalarda yaralandı da dün mü şehit düştü? Meçhûl!..
Anladık, şehitlere saygı kalmadı da ya haberciliğin kuralları?.. O da bitmiş.
Şehitlerimize Allah’tan rahmet, durumlarından haberdar olmadığımız hastane köşelerindeki yaralı tüm güvenlik güçlerimize acil şifalar diliyorum.
MÜYESSER YILDIZ