Yükleniyor...
Saltanatın ve hilafetin kaldırılmasından sonra Osmanlı sarayında hizmet eden çok sayıda memur işsiz kalmıştı. Atatürk, işsiz kalan bu saray memurlarının durumlarıyla yakından ilgilendi, emeklilik süresini doldurmuş olanları emekliye ayırdı ve emekli maaşı bağlattı. Emeklilik süresini doldurmayanları başka işlere yerleştirdi.
Sarayda çalışanlardan bir kişiyi de Çankaya köşkünde yanına aldı. Bu kişi Hafız Yaşar Okur’du.
Hafız Yaşar Okur, Sancaktar Hayrettin Dergâhında yetişmiş, sesinin çok güzel olması sebebiyle 29 yaşında teğmen rütbesiyle saraya alınmış, Sultan Reşat zamanında Saray Müezzini olmuştur. Atatürk işte bu Hafız Yaşar Okur’u yüzbaşı rütbesiyle saraya aldı ve Reisi Cumhurluk İnce Saz Heyeti Fasıl Şefliğine tayin etti.
Hafız Yaşar Okur ölünceye kadar Atatürk’ün yanında kaldı. Atatürk öldükten sonra da Atatürk’le ilgili hatıralarını yazdı ve yayımladı. Hafız Yaşar’ın anılarını Atatürk’e ayyaş diyenlerin ona bir Fatiha’yı çok görenlerin de okumalarını isterim.
Hafız Yaşar Okur hatıralarında Ramazan ayında İnce Saz Heyeti’nin saraya sokulmadığını, Ramazan akşamları Atatürk’ün kendisini çağırdığını, Kuran’ı Kerim’den sureler okuttuğunu, okunan sureleri huşu içinde dinlediğini anlatır. Yine Ramazan aylarında, Atatürk’ün emriyle Hacı Bayram’ı Veli ve Zincirlikuyu camilerinde şehitlerimizin ruhu için hatim indirilirdi. Hafız Yaşar, hatim okunurken, yanında Hafız Burhan gibi zamanın güzel sesli hafızları da bulunurdu.
Atatürk, Peygamber Efendimizden bahsederken daima “Hz. Peygamberin zamanı saadetlerinde” diye söze başlar, saygılı bir dil kullanırdı.
İnce saz heyeti, kandil gecelerinde de saraya alınmazdı. Atatürk kandil gecelerinde Hafız Yaşar’ı huzuruna kabul eder, ondan mevlidi ve Kuran’ı Kerim dinlerdi.
Her yıl Çanakkale’de şehitlerimiz için mevlid okuttururlardı. Çanakkale şehitlerinin kabirleri başında okunan bu mevlidlere, Hafız Burhan, Hafız Fehmi Efendi gibi zamanın ünlü hafızları da iştirak ederlerdi. Hafızları Çanakkale’ye, Atatürk’ün kendi seyahatlerinde kullandığı Gülcemal vapuru götürürdü.
Çanakkale Savaşları, Türk askerinin kahramanlık ve fedakârlığının zirve yaptığı savaşlardır. 18 Mart sabahı zaferden emin olarak Çanakkale Boğazı’na saldıran zamanın en büyük ve en güçlü donanması, komutanlarının akıllarından geçirmedikleri halde mağlup olmuş, akşam saatlerinde büyük gemilerini boğazın derin sularında bırakarak geri çekilmişlerdi.
Kara savaşları da çok çetin geçmişti. Siperler arasında mesafe çok azdı. Düşmana hücum eden şanlı asker şehit düşeceğini biliyor ancak biran tereddüt etmeden saldırıyor, şehit düşenlerin yerini arkadan gelen arkadaşları alıyordu. Çanakkale Savaşları böyle bir savaştı.
Çanakkale kara savaşlarının neticesini, Atatürk’ün fevkalade üstün komutanlık yeteneği ve Türk askerinin olağanüstü kahramanlığı belirlemiştir.
Zaferden ümidini kesen Müttefik Kuvvetleri, bir gece sessizce Çanakkale’yi terk etmiş ve Çanakkale Savaşları bu suretle bizim destansı galibiyetimizle sona ermiştir.
Atatürk’ün evlat edindiği Prof. Afet Ilgaz, bir gün Atatürk’ün de bulunduğu bir toplantıda Çanakkale Savaşları’ndan konuşulduğunu anlatır. Toplantıda bulunanlardan bazıları belki de Atatürk’ü pohpohlamak için “Paşam, siz olmasaydınız Çanakkale Savaşları kazanılamazdı, o zaman İstiklal Savaşını da yapamazdık, bütün bu zaferleri size borçluyuz “ derler. Atatürk’ün gözleri dolar, muhataplarına,
“Öyle konuşmayın. Biz Çanakkale Savaşlarında bütün bir üniversite gençliğini şehit verdik” der, yani Çanakkale Savaşlarındaki zaferin yalnız kendi eseri olduğunu kabul etmez, başarı da askerimizin, şehitlerimizin çok büyük payı olduğunu söyler.
İşte Cumhuriyetimizin kurucusu Atatürk böyle bir kahramandı.