Bozkurtlar – Hüseyin Nihal Atsız

Hatıraları, satır aralarına gizleyerek gözlerimizin önünde yeniden canlandıran bir anlatıcının hikâyesi: Bozkurtlar


Paylaşın:

Hayal dünyamızın vasıtaları: Kitaplar

Kitaplar her şeyden daha güçlüdür. Çoğu zaman insanın aklı ile kalbi arasındaki ilişkinin en sıkı bağlarıdır. Duyguları bütün gerçekliği ile hayal dünyasına taşıyan, anlatıldığı dönemi gözler önüne seren sayfalardır. Tarihimize tanık, en derin kelimelerle eşlik eden yol arkadaşlarımızdır. Her sayfası, satır aralarında buluşacağımız hatıralarla doludur. Bundandır ki kendimizi bir anda bir sayfanın içinde, mucize dolu bir yolda, duyguları ele geçiren sahneler içerisinde bulabiliriz.

Hatıraları, satır aralarına gizleyerek gözlerimizin önünde yeniden canlandıran bir anlatıcının hikâyesini anlatacağım. Bu hikâyeyi satır aralarına gizleyen anlatıcı, kendisini de Tonyukuk’un bedenine gizlerken yazmaya başladığı romanında Tonyukuk olarak karşımıza çıkıyor ve anlattığı hikâye ile dinleyiciler bir anda kendilerini satırların içinde buluyor.

Bozkurtlar

Hikâye başladıktan sonra dinleyen öğrencilerin bulunduğu pansiyon, şimdi 1300 yıllık bir Türk çadırı halini aldı. İnce yapılı kız; sağlam, çekik gözlü bozkır kızı olmuştu. Erkeklerin saçları uzamış, başlarında birer börk peyda olmuştu. Kıyafetleri o dönemi yansıtırken, ellerinde kopuz ve bıçaklar yer almıştı. Çimenlere bağdaş kurmuşlar, kılıç yarasıyla çentilmiş sert yüzlerine başka bir anlam veren ela ve yeşil gözleriyle Tonyukuk’a bakıyorlardı. Tonyukuk belindeki kılıçla heybetli bir er olmuştu. Romanı ağır bir sesle anlatmaya başlamış ve hayal gücünün keşfine yolculukları başlamıştı. Dinledikleri Hüseyin Nihal Atsız’ın Bozkurtlar’ıydı.

Roman bizi binlerce yıl öncesine götürüyor, bozkırda atların koşturduğu, çadırların kurulduğu, kılıçların çekildiği günlerin içine atıyor. Türk töresinin insana ne kadar değer verdiğini konu ediniyor. Romanı okurken at üstünde koşuyor, ava çıkıyor, yoksulluğu yaşıyorsunuz. Evdeşi ve çocukları için mücadele eden erleri hayal ederek, elinde kopuzuyla Türkü söyleyen ozanları dinliyorsunuz. Ötüken’i ve Türk yurdunu gezdiren romanın büyülü havası o gerçekliği mistik bir şiir tadında yaşatıyor. Kür Şad’ı, Onbaşı Pars’ı, İşbara Han’ı, Yamtar’ı, Tonyukuk’u, Ay Hatun’u görüyor, adeta onlarla konuşuyorsunuz. Çin üzerine sefere çıkan, yaralanan, yıkılmadan mücadele eden, güreş tutan, ok atıp, kılıç savuran, ölümlü dünyada ölümsüz sevdaların içinde yer alıyorsunuz.

Roman, Birinci Gök Türk Kağanlığı’nın çöküşü ve Kür Şad önderliğindeki Türk bahadırlarının canları pahasına esarete karşı durarak bağımsızlık ateşini alevlendirmesini anlatıyor. İhtilal girişiminden elli yıl sonra, Kutluk Şad liderliğindeki Türklerin İkinci Gök Türk Kağanlığı’nı kurt başlı sancağına yeniden yükseltmelerini destansı bir dille anlatan ve bizlere yansıtan Türk’ün ana yurdunun romanı. Bir asrın havasını soluyan Türk yiğitleri, Atalarının aydınlatan yollarında kendilerini buluyor. Türk’ün gören gözü, işiten kulağı ve uyanık vicdanı bu romanda okurlara ses oluyor.

Türklerde kadın

Romanda dikkat çeken konulardan birisi de, Eski Türk toplumunda kadının toplumsal hayattaki yerini vurgulaması. Erkekler kadar kadınların da söz sahibi olduğu güçlü yönlerini anlatıyor. İşbara Han’ın at uşağı Çalık, eve av götüremediğinde evde karısının avladığı geyiği buluyor. Bu da kadının erkek kadar güçlü olduğunu gösteriyor. Bugün kadınların haklarını, hayattaki yerlerini, iş hayatındaki varlıklarını olmalı mı olmamalı mı tarzında kısır tartışmalar ile konuşurken, Orta Asya’nın bozkırlarında bu konuların esamesi bile okunmazdı. Çünkü Türkler’de kadın, hanların hanıydı.

Günümüze baktığımızda Çinlilerin, korkusuzca savaşan Türklere baktıkça, Türk olduklarını asla akıllarından çıkartmadan savaştıklarını anlayıp, o zamanın imkanları ile kerpiçten yapılan tuğlalarla Çin Seddi’ni yaptıklarını bilmek ise gurur verici. Gurur duyduğumuz Ötüken’den yola çıkan bir milletin ve Ötüken’in kadın ve erkek kahramanları yine aynı ruh ve aynı duruşla şehadet şerbetini içiyor. Doğuştan asker oluşumuzu yansıtan, en iyi savaşçıların Türk olması, kadınların savaşçı ve çok güçlü duruşu göğüs kabartıyor.

Türklüğün yüceliğinin vurgulandığı bu roman, Çin’de tutsaklığa dayanamayıp isyan eden Kür Şad’ın ve çerilerinin gökleri çınlatan şu dörtlüğüyle bitiyor.

Delinse yer, çökse gök, yansa, kül olsa dört yan,

Yüce dileğe doğru, yine yürürüz yayan,

Yıldırımdan, tipiden, kasırgadan yılmayan,

Ölümlerle eğlenen, tunç yürekli Türkleriz!

Hüseyin Nihal Atsız’ın ölümsüz eserlerinden birisi olan Bozkurtlar, her okunduğunda insanı alıp binlerce kilometre at sırtında gezdiren bir roman ve özellikle bugünler de tekrar okuyup ve okutarak unutma hastalığımıza derman olacak bir eser olarak önemini koruyor.

Yazar

Özge Yıldız

Yorum Yap

Kayıt olmadan yorum yapabilirsiniz.




Benzer Yazılar