Camdaki kız

Bir psikiyatrist olan Gülseren Budayıcıoğlu, meslek hayatında kendisinin karşılaştığı olayları, okuyucu ile buluşturuyor. İnsan davranışlarının nedenlerini anlamada yardımcı olabilecek eser ile karşılaşıyoruz.


Bu kez kendisine gelen hastaların hikâyelerini akıcı bir şekilde kaleme alan bir yazarın kitabından bahsedeceğim.

Bir psikiyatrist olan Gülseren Budayıcıoğlu, meslek hayatında kendisinin karşılaştığı olayları, okuyucu ile buluşturuyor. Kötü olan durumları nasıl güzel hâle getirebileceğimizi anlatıyor. Camdaki Kız kitabı, ilk başlarda okuyucuya basit gibi görünen, olayların temeline indikçe, çocukluğumuzda yaşadığımız ve bize yaşatılan her duygunun ördüğümüz kader motifi ile hayatımızın her döneminde karşımıza nasıl çıktığını, sevginin insan hayatını tamamıyla nasıl değiştirdiğini anlatıyor. İnsan davranışlarının nedenlerini anlamada yardımcı olabilecek eser ile karşılaşıyoruz.

Romandaki kahramanlarımız Nalân, Hayri, Türkân ve Laz kızının aşklarına, hayatlarına, kader motiflerine dokunacağız. İnsanın yüreğini yakan, sevdanın ateşinde kavrulan bir aşka tanık oluyoruz. Ölüm mü içimizi parçalayan yoksa ayrılık mı? sorusuna yanıt bulacağımız bir hayata eşlik ediyoruz. Aynı zamanda aldatmanın, aldatılmanın bıraktığı izi de anlatıyor roman.

Sevgi her derdin dermanıdır.

Yazar, “Kaderimiz aslında doğduğumuz evlerde yazılır” diyerek söze başlıyor. Budayıcıoğlu’na göre bu motif, çocukluk yıllarımızda nasıl şekillendiyse o motif sık sık karşımıza çıkıyor. Duygularımız da doğduğumuz evlerde güçleniyor ve yaralanıyor.

Dram, gülmek kadar, kızgınlık kadar ve hatta zaman zaman bunlardan daha fazla hayatımızda yer alır. Nalân’da hayatının büyük bir bölümünü sevilmediği , değer verilmediği, güveneceği bir elin olmadığı, varlık içinde yokluk çekerek geçirmiş. Bir insana yemek, giyecek, para, lüks, gösteriş verirseniz size minnettar olur. Birisine sevgi, saygı, ilgi, alâka verir ve onu gerçekten bir insan yerine koyarak dinlerseniz o zaman size gerçekten saygı gösterecek, hayatında büyük bir yer verecektir.

Yargılamak kolay değil mi?

Roman, lüks içinde yaşamış ama yok sayılmış bir çocukluktan gelen iç mimar Nalân ile sert ve yoksul bir çocukluk geçirmiş elektrikçi Hayri’nin aşk hikâyesini anlatıyor. Yedi yıldır birlikte olan bu çiftten Hayri, yedi yılın sonunda bir Laz kızına âşık oluyor. Kendisi aynı zamanda evli, üç de çocuğu var. Evdeki kadın Türkân kaderine razı ama Nalân, terk edilmeye dayanamıyor. Türkân’ı yargılamak kolay değil mi? Tam burada geçmişin izi devreye giriyor. Onu yargılamaktan çok anlamaya çalışırken buluyoruz kendimizi… Detayı ise kitapta saklı. Devam edelim. Nalân ortalığı ateşe veriyor. Hayri de, yakasından düşsün diye onu alıp Gülseren Budayıcıoğlu’na götürüyor. Her şey işte o kırmızı odada başlıyor. Nalân’ın tek isteği, bu iri kıyım, kırmızı montlu hatta biraz kaba saba Hayri kendisini bırakıp gitmesin. Biraz da alışmışlığın etkisi. Budayıcıoğlu, perdeyi bu özetle açıyor.

Yazar; kişilerin geçmişte yapamadığı, eksik bıraktığı veya bırakıldığı, baskılandığı durumları özellikle vurguluyor.

Arada kalan insanlar

Romanda, sevgilisi ve ailesi arasında kalan bir genç ve Zeynep isimli bir kızın da hikâyesini görmemize rağmen ana karakterimiz Nalân oluyor.

Ve ilk terapiden başlayarak onların iç dünyasını öyle bir analiz ediyor ki, hayattaki en anlaşılabilir aşk hikâyelerinden birinin içinde buluyorsunuz kendinizi. Her ikisinin de kader motiflerini ortaya çıkarıyor. Her bir satırı merakla okuyorsunuz. Karakterlerini sorularıyla kendini bulma yoluna sokarken, aralarda bir psikiyatr olarak kendi iç sesini konuşturuyor, hastanın o an anlattıklarının psikolojik yorumunu yapıyor. Roman karakterleri de kendi kader motiflerinin farkına vardıkça terapiler yardımıyla, o motife müdahale ediyor, değişiyor, dönüşüyor.

Yazar Gülseren Budayıcıoğlu’nun samimi ve karşılıklı konuşuyormuşuz havasında yazmasının yanı sıra anlattığı olayda içtiği kahvenin güzelliğini de okura yansıtıyor.

Kitaplarının ilham kaynağı olduğu Psikiyatrist Gülseren Budayıcıoğlu, Hayata Dön, Camdaki Kız, Günahın Üç Rengi ve Madalyonun İçi kitapları İstanbullu Gelin, Doğduğun Ev Kaderindir, Kırmızı Oda ve Masumlar Apartmanı dizilerinde imzası yer alıyor.

Bir roman hayat değiştirir mi? sorusunu sorarken buldum kitabın son sayfasında kendimi. Etkisinden uzun süre çıkamadığım gibi düşünceler içinde demlendim bir süre.. Sonra yakaladım hayatımın belli köşelerini. Sizde okuyun ve kararınızı kendiniz verin.

Arka Kapak Bilgisi

“Küçükken çekilen acıların ateşi kolay sönmüyor, kolay unutulmuyor ve izlerini hayatımız boyunca üstümüzde taşıyoruz.”

Aşk yakıyor

Ayrılık kavuruyor

Aldatılmaksa hep çok acıtıyor…

Bize çocukluk acılarını tekrar yaşatacak kişileri gözünden tanır, başkasına değil, ona âşık oluruz. Hayat onu kendi ellerimizle buldurur bize.

Kaderimiz aslında doğduğumuz evlerde yazılır. Yine o evlerde yaralanır, o yaralarla büyür, sonunda o yaraların bizi götürdüğü yere gideriz. Ancak mutluluk her zaman o yolda değildir…

“Bu kitapta her zamanki gibi gerçek bir yaşam hikâyesi anlatacağım sizlere. Hep lüks içinde yaşamış ama kaderi daha baştan kötü yazılmış Camdaki Kız ile bir varoş çocuğunun aşk hikâyesi bu. ”

 

 

 

 

 

 

Yazar

Özge Yıldız

Yorum Yap

Kayıt olmadan yorum yapabilirsiniz.




Benzer Yazılar